Pazar günü Gaziantep ve Kahramanmaraş’ta depremden etkilenen üç köyde “Köy evleri”nin anahtar teslim töreni yapıldı. Evlerin temeli 19 Mart’ta atılmıştı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, “Deprem bölgesinde sadece bina inşa etmeyeceğiz, o şehrin ruhunu da yansıtacak yaşam alanları kuracağız” diyerek duyurmuştu. Pazar günü yapılan törende Cumhurbaşkanı tarafından yapılan konuşmadan, Bakanın söz ettiği “yaşam alanı”nın AKP’nin “Kırsal Dönüşüm Projesi”nin, köyleri tahrip etme stratejisinin bir uzantısı olduğunu anlıyoruz.

Teslim töreniyle birlikte Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci’nin “Kırsal Dönüşüm Projesi”nin detaylarını açıkladığı haberler de ortaya çıktı. Buna göre “Tarımsal Üretimin Desteklenmesi” için Karadeniz gazıyla üre gübresi üretilecek, sözleşmeli üretim yaygınlaştırılacak, Tarıma Dayalı İhtisas OSB’lerinin sayısı artırılacak, sulama altyapısı güçlendirilecek, büyükbaş ari damızlık üretim merkezleri teşvik edilecek, aile tipi işletmelere hayvancılık desteği/her haneye en az 1 asgari ücret garantisi verilecek, afet bölgesindeki çiftçilere sıfır faizli kredi sağlanacak. “Kırsal Kalkınmayı Güçlendirmeye Yönelik” olarak ise akıllık köy evleri modeli uygulanacak, akıllı köy evi sahibi olma imkanı getirilecek, evini akıllı köy evine dönüştürmek isteyen çiftçilere finansman sağlanacak.

Çiftçiye hiçbir faydası olmayan bu adımların hepsini bir yazıda ele almak mümkün görünmüyor. Zaten örneğin Karadeniz gazı maddesinin anlamı kendinden menkul. Şimdilik sözleşmeli üretim ile OSB’leri merkeze alabiliriz. Sözleşmeli üretim modelinin yaygınlaştırılmasına ilişkin riskleri daha önce çeşitli vesilelerle ele almıştık. Bu öneri her yeni “proje”de çözümün bir parçası olarak karşımıza çıkıyor.

***

Bu kez de deniyor ki sözleşmeli üretimle “Çiftçilerimiz hasat döneminde pazarlama sorunu yaşamayacak. Tarıma dayalı hammadde ihtiyacı olan sanayicimiz istediği miktar ve kalitede ham maddeye erişim sağlayacak. Fiyat dalgalanmalarının önüne geçilerek, tarım ve gıda piyasalarında istikrar sağlayacağız.”

Pazar erişimi için sözleşmeli üretim öne sürmek bana öyle geliyor ki bu sömürü modelini kamuoyu nezdinde aklamayı hedefliyor. Ardından gelen cümle ise sözleşmeli üretimin gerçek hedefini gösteriyor. Sözleşmeli üretimin çiftçi için değil, sanayici için bir müjde olduğunu niteliyor. Çiftçi, sanayicinin istediği tohumdan, istediği miktarda hammadde üreten bir ucuz işgücü olarak tarif ediliyor. Sözleşmeli üretim tam da üreticiden kesilen hakların, şirketlere, market zincirlerine, emperyalist tekellere yönelik imtiyazlara dönüşümüne tekabül ediyor. Bu model fiyat dalgalanmalarının önüne geçemez ancak piyasa spekülasyonuna dayalı dalgalanmalarda istikrar sağlar. Bunun da ne üreticiye ne de tüketiciye bir faydası dokunur.

Tarıma Dayalı İhtisas OSB’ler de sözleşmeli üretimin bir başka yüzünü oluşturuyor. Bu bölgeler meraların ve hazine arazilerinin şirketlere tahsis edilerek işlevi dışında kullanılmasının önünü açarken küçük üreticileri de ücretli işgücüne dönüştürmeye yarıyor. Bu anlamda üretim için, küçük çiftçilik ve köylülük için, kırsal kültürler, kırsal alanlar için tehdit olarak nitelemek mümkün. Geçtiğimiz aylarda Çambükü Köyü’nde köylünün meralarının, meyve ağaçlarının OSB için nasıl, hukuksuzca tahrip edildiğini hatırlarsınız. Şöyle diyordu topraklarını savunan köylü kadınlardan biri: “20 senelik ceviz ağaçlarını 1 saat içinde kara toprağa gömdüler. Biz toprak derdindeyiz, vali koltuk derdinde!”

***

Diğer adımların yanı sıra “akıllı köy evi” vaadi başka bir yazının konusu olmayı hak edecek bir öneme sahip. Zira iktidarın 20 yılda kentleri nasıl da herkesi ev sahibi yapma vaadiyle tahrip ettiği ibretlik bir vaka olarak ortada duruyor. Velhasıl “Kırsal Dönüşüm Projesi” Kirişçi’nin öne sürdüğü gibi sürdürülebilirlik çerçevesinde risklere yanıt üretmekten çok uzak. Yanıt ürettiği şey sermayenin kırsalı tahribatının önünü açma ihtiyacı.

Çiftçilerin gerçek ve güncel sorunlarının herhangi birini teğet dahi geçmemekte. Dahası, geçtiğimiz haftalarda tarımda sömürüyü mutlak kılacak olan kanun teklifi değişiklikleriyle birlikte düşünüldüğünde geçtiğimiz 20 yılda küçük üreticileri işçileştiren AKP’nin, önümüzdeki dönemde de kırsalı bir pazarlama nesnesine dönüştürerek köylülüğü, çiftçiliği komple rafa kaldırmaya hazırlandığını söylemek mümkün görünüyor.