Dün sabah (30 Mayıs 2023 Salı) saat 06.30’da çalan telefonumun ekranında Türkan Konar’ın adını görünce nasıl bir haber alacağımı biliyordum:

-Deniz Abi gitti!

Türkiye’de “kitap fuarı” denildiğinde öncelikle onun adı akla gelirdi: TÜYAP Kültür Fuarları Genel Koordinatörü Deniz Kavukçuoğlu. 

Bilmiyorum Kavukçuoğlu’nun kitap dünyasındaki yerini anlatmaya gerek var mı? Kitapseverlerin büyük çoğunluğu onun adını sanını bilir. Ayrıca yirmiye yakın kitabı olan bileği güçlü bir yazardır. Uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinin çok okunan köşe yazarları arasında yer aldı Deniz Kavukçuoğlu.

Deniz Abi’nin kültür dünyasındaki yerini edebiyatçı dostlarına bırakarak onun gündelik hayatı içindeki tanıklıklarımı paylaşmak istiyorum. 

Deniz Abi ağzından bal damlayan bir sohbet insanıydı. Herkesin gönüllü olarak “susma hakkını” kullandığı masalarda Deniz Kavukçuoğlu, harikulade hikâyeleriyle neşe rüzgârları estirirdi.

Ama hayatı öyle önüne halı gibi serilmiş pürüzsüz bir yol izlememişti. 30 Ekim 1943’de İstanbul’da dünyaya gelmişti. Yüksek tahsil için Almanya’ya gittiğinde parlak öğrenciliğinin sonunda nasıl gelecek beklediğini bilmiyordu. Önce Tübingen’de felsefe okudu. Heidelberg’de sosyoloji ve İşçi Hareketleri Tarihi, Nürnberg’de de ekonomi tahsili yaptı. Türkiye Cumhuriyeti devleti bu kadar başarılı bir gencine karşı ilgisiz kalamazdı: 6 Aralık 1971’de (12 Mart Askeri Darbe dönemi) onu vatandaşlıktan çıkardı!

Ancak 1993 yılında ülkeye dönebildi. Yakın arkadaşı Bülent Ünal’ın kurduğu TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş.’de Kültür Fuarları Genel Koordinatörlüğü görevini üstlendi. 

Deniz Kavukçuoğlu kitap fuarlarını bir dostluk denizine dönüştürmüştü. İstanbul’daki etkinliklerde onun yanına uğramadan kendi söyleşisine ve imza gününe geçen yazar pek olmazdı. Dostlarını ağırlamaktan büyük keyif alırdı. 

PEN Türkiye “Demokratik ve devrimci Türkiye için yazan bir kalem” dendi.

Ben de TÜYAP’a geldiğimde önce Deniz Abi’nin yanına giderdim. Sohbeti o kadar lezzetli olurdu ki, fuarın kapanış saatine geldiğinde tek kitap alamamış olduğumu anca fark ederdim. Hiçbir zaman tek başına olmazdı. Türkiye’nin ve Avrupa’nın değişik kentlerinden gelmiş onlarca yazar Deniz Abinin çevresinde halkalanırdı. 

Onun 2000’lerde Gökçeda’da yazdığı “Hüzün Adasında Bir Köy” kitabından yola çıkarak iztv için belgesel çekmiştim:

“Hüzünlü Ada İmroz!”

Bir haftayı aşkın süre birlikte zaman geçirmiştik. Son akşam bir veda yemeği düzenlemişti. Ancak bir önceki gece sabaha kadar okuyup yazdığı için yorgundu. Masadan kalkmak istiyordu: 

-Bu masayı protesto ediyorum ve gidiyorum!

-Yoo katiyen kalkamazsın, senin için buradayız!

Bu kitle tepkisi neticesinde yerine oturmak zorunda kaldı. Ama enerjisi düşüyordu. Bir süre sonra yeniden hamle yaptı:

-Bakın gerçekten söylüyorum, hepinizi protesto ediyorum ve kesin olarak bu masayı terk ediyorum!

O kadar sevimliydi ki artık direnemedik. Oturduğumuz restoranın kapalı bölümüne gitti, orada bulduğu bir kanepeye uzanıp televizyona bakarak kestirmeye başladı. Deniz Abi’nin “şiddeti” de çok hoştu!

Gökçeada’dan sonra Moda’daki evinde daha sonra Pendik’te de sık aralıklarla bir araya geldiğimizde bu neşesini hiç kaybetmedi. Hatta hayata veda ettiği Kızıltoprak Florance Nightingale hastanesinde bile… Onu son olarak gördüğümde belden yukarısı çıplaktı:

-Abi hayırdır bu seksilik ne iş?

-Belli olmaz!

Deniz Abi’nin son döneminde öz kızından öte bir ilgiyle onu hayatta tutan Türkan Konar’ın emeğinden söz etmeden geçemem. 2019’da TÜYAP’tan dönerken Deniz Abi’nin “Eve gidelim” ısrarlarına rağmen hastaneye götürmeseydi, yolda duran kalbi çalıştırılamayacaktı. Deniz Kavukçuoğlu’na dört yıl önce veda etmiş olacaktık. Türkan ona “bebeği gibi” baktı.

Deniz Kavukçuoğlu’nun 80. yaş gününde ortaklaşa yaptığımız tespite kendisi de itiraz edememişti:

-Kitapların şövalyesi!