Otuz yıl önce bugün adı bile hatırlanmayan tarikatları konuşuyorduk. O zaman Hizbullah, İbda-C, Aczmendiler, Cemalettin Kaplan vardı. Şimdi İsmailağa, Menzil, Süleymancılar, Fettullah Gülen. Siyasal İslâm’ın devletin içinde nasıl yuvalandığını, tarikatların karanlık ilişkilerini, para kaynaklarını, Cumhuriyet rejimine karşı açık tutum alan bu yapılara yol veren, onlara kapılar açan sağ iktidarları büyük bir titizlikle araştıran Uğur Mumcu 1993 yılında susturuldu! Bugün “rabıta” kelimesini hatırlayan kalmadı. Aynı yıl Sivas’ta İslam giyimli terör niyetini ilk kez açıkça haykırma cesareti buldu.  “Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak” “Kahrolsun laiklik, yaşasın şeriat” sloganları atarak Alevileri, aydınları hedef aldı. 35 insan bu vahşilerin kuşattığı bir otelde cayır cayır yakıldılar.

Tam otuz yıldır bağır bağır bağırıyoruz. Katliamın arkasındaki güçlerin gün yüzüne çıkarılması için çabalıyoruz. Aziz Nesin’in Şeytan Ayetleri kitabını baş yazarı olduğu gazetede yayınlamasından “tahrik olma” hakkını cehaleti eyleme geçirmek için pek güzel kullananlar oldu. Onların yani bildiriler, yayınlar hazırlayıp, bastıranların, dağıtanların ve katliam emri verenlerin yargı önüne çıkarılmasını istiyoruz. Gerçek suçluların kimler olduğunu biliyoruz ve birini bile adalete teslim edemiyoruz. Elebaşlarının, destek verenlerin, emir alıp müdahale etmeyen güvenlik güçlerinin, o emri verenlerin, kentte günler öncesinden hazırlık yapan örgütlerin, Sivas Belediye’sinin katliama ön ayak olan hazırlıklarının arkasındaki isimlerin, talimat verenlerin, saldırganları koruyan kamu görevlilerinin izi sürülsün, gerçekler açığa çıksın diye TBMM’de sayısız araştırma teklifi verildi. Yargı önüne çıkmak şöyle dursun sorgusu bile yapılmayan isimlerin ve sanık avukatlarının  yükseliş öykülerini de izliyoruz. Onlar bizim hüküm giymiş katillerimizin “kaçı hükmünü tamamladı?”, “kaçı tamamlamadan serbest kaldı?”, “kaçı hala tutuklu?” sorularımızın yanıtını saklayan, komisyonları kurmayanlar oluyor ve bir bir milletvekili, bakan, HSYK üyesi olarak karşımıza çıkıyorlar. Bu katliamın arkasındaki güç bugün iktidarda. Bu vahşiliği haklı bulanlar yıllardır katilleri korumaya devam ediyor. Eylemin kalbinde yer alıp kibriti çakan, azmettiricilerine bağlılığını can alarak tescil edenler salt yandaş basının değil devletin en başının övgülerine mazhar oluyorlar.

Bu yıl katliamın 30. yılı. Firari sanıklar üzerinden devam eden iki ayrı davanın da 30. yılı. 30 yıldır bir arpa boyu yol alamamış bu davalardan biri 2013 yılında zaman aşımına uğratıldı. Yani aranan 5 sanık için özgürlük ilan edildi. RTE bu gelişmeyi “hayırla” kutladı. Bu yıl 3 sanıkla devam eden ikinci dava da önceki dava emsaliyle zaman aşımına uğratılacak. Ancak “yetmez ama evet” çünkü firarilere gelen özgürlük hükümlüleri içermiyor. O zaman ne yapmalı?! Daha önce örnekleri çok görüldüğü üzere torba yasalar arasına gizli tahliyeler neden olmasın? Resmi makamlara katliam suçlularının hüküm durumlarını, kaç kişinin hâlâ cezaevinde olduğunu sormamız bundan. Hatta milletvekilliğim döneminde ben de pek çok arkadaşım gibi soru önergeleri verdim. Peki ya cevap alamamamız neden? Benim aldığım yanıt “kişisel soru” soramayacağım yönünde. Peki ya farklı partilerden milletvekillerinin sayısız sorusu ve girişiminin yanıtsız kalması neden?

Neden çok açık. Geçtiğimiz yıl RTE bu katillerden birini resmi bir sürece, hukuka bile gereksinim görmeden bir emirle serbest bıraktı. “Kişisel tahrik olma hakkı”yla adam yakmak kişisel merhamet uygulamasıyla ödüllendirildi. Elinde benzin bidonuyla kadayıf sakalını ovuşturarak katliam yapan barbara, sempatizanı devlet başkanı “geç gelen” özgürlüğünü teslim etti. Bu kez “hayırlı olsun” da demedi çünkü biraz mahcup. Daha sözünü tutamadığı birileri hâlâ hapiste. İşte şimdi sıra Yunis Karataş’a geldi. Sivas Katliamı davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Karataş, bir süre evvel "koşullu salıverme" hükümlerinden yararlanmak için başvurmuş. Başvuruyu değerlendiren Sivas İnfaz Hâkimliği, "terör suçlusu" olduğu için Karataş’ın koşullu salıvermeden yararlanamayacağına karar vermiş. Azimli katil bunun üzerine Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) bireysel başvuruda bulunmuş. İşte şimdi sıkı durun! Sivas Katliamı’nda ortada bir terör örgütü olmadığı ve terör örgütü olmadan terör suçlusu olunamayacağı tespitini yapan AYM, Karataş hakkında verilen kararda "suçta ve cezada kanunilik" ilkesinin ihlal edildiğine hükmetti. Yani hepimiz teröristiz ama adam yakanlar değil. Meselâ kimsenin kılına dokunmayan Kavala koşullu salıverme hükmünden yararlanamazken; siyasi kimliği nedeniyle tutuklu olan Demirtaş, Gezi davasının tutuklu sanıkları, gerçekleri yazan gazeteciler, hak savunucuları bu haktan yaralanamazken azılı bir katil nasıl yararlanabiliyor? İnsanlık suçlarında zaman aşımı olamayacağı gerekçesiyle 10 yıl evvel yapılan Sivas katliamı davası dosyasını hâlâ görüşmemişken AYM neden ve nasıl bir katilin başvurusunu alelacele işleme alıp tahliyesinin önünü açabiliyor?

Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken hâlâ insanlık suçlarının aleni şekilde işlenebildiği güzelim ülkemizde barbarlığın yerini çağdaşlığın alabilmesi; cinsiyeti, kimliği, tercihi nedeniyle birilerini “tahrik eden” katillerden en başta kadınları, gençleri, çocukları koruyacak olan devletin düzeninin tarikatların dogmalarından kurtarılmasıyla mümkün olabilecek. Bunu sağlayacak yasaları yapacak olan yeni bir meclis ve güçlendirilmiş parlamenter sistem için günler sonra sandığa gideceğiz. Geçmişten günümüze insanlık suçlarıyla yüzleşmeden ve hukuk işlemeden iyileşme; çağdaşlaşma, aydınlanma olmadan da ilerleme, gelişme yeniden ayağa kalkma olmaz. Ne ekonomi, ne üretim gericilik kıskacında toparlanamaz.

Maraş katliamının, Sivas katliamının, nice faili meçhul cinayet sanığının korunarak serbest bırakılışına, hatta milletvekili, bakan oluşuna tanık olduk. Yeni meclis için listelerde türlü partiden türlü isim önümüzde. 1978 yılında sol görüşlü öğrencilerin öldürüldüğü Bahçelievler Katliamı ve Savcı Doğan Öz cinayetinden yargılanan MHP MYK üyesi İbrahim Çiftçi, Kumpas davalarının eski AKP Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Emniyetin her köşesini Fettullahçılara teslim ettiği söylenen eski AKP İçişleri bakanı İdris Naim Şahin aday.  RTE’nin eşinin eski özel kalem müdürü Sema Silkin Ün'ün adını ilk kez listelerden öğrendim. Öğrendiğim bir diğer konu eşinin Sivas Katliamı yıldönümünde mutluluğunu kamuoyuna sunduğu emojilerle coşkun paylaşımı oldu. Sivas milletvekili Ulaş Karasu’dan AYM’nin bu akıl almaz kararı ile ilgili bir açıklama ve karşı duruş bekliyoruz!

Geldiğimiz noktada 20 yıllık AKP iktidarının yaratmış olduğu hasarın sadece günün yakıcı gerçekleriyle sınırlı olmadığını, toplumun belleğini cehalet ve dayatmalarla esir alan kültürel yozlaşmanın etkisini, gericiliğin kat ettiği yolu da hesaba katarak zorunluluklarla ince bir ip üzerinde yürüdüğümüzü inkâr edemeyiz. Ancak buradan çıkışın da mütemmim cüzlerin katkısıyla olamayacağını görmek, söylemek zorundayız. Kan kusup “kızılcık şerbeti” içiyoruz onu da ekranlarda izlemek bile yasak! Elbette 14 Mayıs’ta her şey sihirli değnekle düzelmeyecek. Ama bugün bir başlangıç arıyoruz ve o başlangıç için samimiyetine güvendiğimiz lider Kemal Kılıçdaroğlu’dur. 14 Mayıs’ta bir yola çıkacağız. Kolay bir yol değil ama haklı mücadele için olması gereken değişimin ilk adımı. Bu çok kritik süreçte önce açık yara kapanacak ve sonra uzun bir tedavi dönemi başlayacak. Şimdi tartışma, mükemmeli arama zamanı değil. Bahar bizimle.