RTÜK’ün 5 hafta yayın durdurma cezası vermesi ve dizinin yayın saatinde meydan okuyucu seçimle “İslamofobi” isimli belgesel yayınlatmış olması dizinin ne kadar isabetli bir yerlere dokunduğunu daha da iyi göstermiş oldu.

Kızılcık Şerbeti ve günahlarınız
Fotoğraf: Show TV

Kızılcık Şerbeti, Gold Film imzalı, ilk bölümü 28 Ekim 2022 tarihinde yayımlanan, yönetmenliğini Hakan Kırvavaç'ın üstlendiği, senaryosunu Melis Civelek'in kaleme aldığı, başrollerini Evrim Alasya, Sıla Türkoğlu, Sibel Taşçıoğlu, Barış Kılıç, Müjde Uzman, Doğukan Güngör ve Settar Tanrıöğen’in paylaştığı dram türündeki Türk televizyon dizisi. Çoğunuz gibi dizi 22’nci bölümü sonrasında aldığı yayın yasağı sebebiyle ilgimi çekti. Öncelikli olarak RTÜK’ün kararına gerekçe ettiği sahneyi inceledim ve ardından karakteri o ana sürükleyen sebepleri anlayabilmek ve sahneyi daha doğru yorumlayabilmek adına tüm diziyi izledim. Ve tahmin ettiğim gibi meselenin hiç de RTÜK’ün gerekçesinde belirttiği gibi olmadığını gördüm.

BIÇAK SIRTI İŞ

RTÜK'ün 5 hafta yayın durdurma cezası vermesi ve dizinin yayın saatinde meydan okuyucu bir seçimle “İslamofobi” isimli belgesel yayınlatmış olması dizinin ne kadar isabetli bir yerlere dokunduğunu daha da iyi göstermiş oldu. Dizide, muhafazakar ailenin oğlu Fatih ile seküler ailenin kızı Doğa hamilelik sebebiyle hızlıca evleniyorlar. Bu yıldırım nikahı ile habitusları birbirine taban tabana zıt iki aile de birbirleri ile kaynaşmak zorunda kalıyor ve çatışmalar başlıyor. Dizinin ilk bölümünü izledikten sonra birkaç şey için çok endişelendim ancak ardından bölümler ilerleyince senarist Melis Civelek’in belki bilinçli belki yolda karar vererek toplumsal fayda sağlayabilecek, son derece bırak sırtı bir işi sürdürdüğünü gördüm ve diziye saygı duymaya başladım. Toplumsal gerçekleri her iki kutup adına da ortaya çıkaran sahnelerinde başarılı bir denge tutturulmuştu dizide. Farklı kültürlere sahip iki ailenin çocukları Doğa ve Fatih’in çatışmaları, görücü usulü ile evlenmiş muhafazakar kadın/anne Pembe, boşanmış, okul müdürü, idealist seküler kadın/anne çatışması ve diğer çekici hikaye aksları da eklenince her şeyden önce dizi gayet iştah açıcı bir hikayeye sahip.

NEDEN RAHATSIZ OLDULAR?

Kızılcık Şerbeti, hikayesinde muhafazakar ailenin kızları olan Nursema’ya odaklanınca rahatsızlıklar başladığını düşünüyorum bazı çevrelerde. Nursema, bir gence aşıkken başka birisi ile istemeden evlendirilince işin rengi değişti. Peki tam olarak neden rahatsız olundu? Nursema’nın hikaye aksının, kapalı aile yapılarında kapalı devre yaptırmış olmasının verdiği genel rahatsızlık. Nursema’nın, erkeğin soyunu devam ettirmek için hane içine itilmişliğinin karşısında olan bir senaryodan duyulan genel rahatsızlık. Bana kalırsa zaten fırsat kollanıyordu ve fırsat bulununca uyguladılar. Peki buna sebep olan sahne RTÜK’ün dediği gibi miydi? Hayır değildi. Dizinin başından beri sessiz, içe kapanık dindar, sözü olan ama sözünü içinde tutan bir karakter olarak izlediğimiz Nursema bir gence aşık olunca bir kadın olarak bir şeyleri sorgulamaya ve değişmeye başlıyor. Ancak başka birisiyle zorla evlendirildiği gece zorba eşinden kaçarken “Yaklaşma yoksa kendimi atarım!” diyerek cama tırmanması ve yükselen gerilimli atmosfer sırasında kocasının onu eliyle itmesi sonucu Nursema’nın yere düşmesi ile sahne sonlandı. Yasaklamanın konusunu teşkil eden “kadına karşı şiddet ve kadınlara baskıyı teşvik etmeye yönelik yayınlara ilişkin inceleme başlatılmıştır” paylaşımı inandırıcı değil. İnandırıcı olan Nursema’nın ayağa kalkması, Nursema’nın baskılara direnmesi. Özellikle geleneksel yemek içtiması sahnesinde ailesinin ikiyüzlülüğünü ortaya koyması. İlk kez sesi çıkan Nursema’nın yarattığı şaşkınlık esas inandırıcı olan. İşte en çok bunlar rahatsızlık verdi. Kapalı muhafazakar aile yapılarının Saray siyaseti ile iç içe geçmiş halini de göz önünde bulundurursak, haliyle üzerlerine alındılar. Sessizlik içerisinde Allah’a dualar eden dindar, dürüst, kabiliyetli Nursemaların üzerinden siyaset zorba ellerini çekince güçleneceklerini ve hayatlarını ellerine alacaklarını görmek ürküttü. Hepimiz biliyoruz ki, gerçekte yaşananlar bu dizide olanlarlardan çok daha sert, çok daha iki yüzlü.

İSLAMİ FEMİNİZM

Dini inanca ve geleneklere dayalı kadın, erkek ayrımı ve dolayısıyla erkek üstünlüğü söylemine karşı kadınların eşitliğini savunan, melez ideolojilerden İslami feminizmin Türkiye laik ayarlarına geri döndüğünde yükseleceğine ve kendine daha geniş alanlar bulacağına dair inancım yüksek. Seneler önce üniversitelerde muhafazakar kadınlarla protestolara nasıl katıldıysak hep birlikte bu baskıcı yönetim elini üzerimizden çektiğinde tam farklılıklarımıza rağmen, bir kez daha birlikte kendi üslubumuzca kadın erkek eşitliğini bu topraklarda örnek teşkil edercesine göstereceğiz. 18’inci yüzyıldan beri bu böyle oldu böyle de olacak. 1934 tarihinde kadınlara seçme seçilme hakkı tanınan ülkenin kadınlarıyız biz; 12. Dünya Feminizm Kongresi’nin 1935’te İstanbul’da gerçekleştirilmiş olması gibi Türkiye’deki kadınlar olarak radikal adımlar atmaya devam edeceğiz. Ve İstanbul Sözleşmesi’ni de geri getireceğiz.