Kızıldere’de yaşananlar emperyalist ve faşist güçlerin gelişen devrimci hareketin önünü kesmek için giriştikleri katliamdı. Devrimcileri yok ettiler ve devrimci harekete büyük zarar verdiler. Onların direnişi ve dayanışması çok önemlidir. Kızıldere’yi 47 yıldır binlerce, on binlerce, yüzbinlerce kişiyle anıyoruz. Onların kahramanlıklarını, dayanışma ruhlarını ve cesaretlerini ölümü göze alarak gidişlerini biraz da kutsayarak anlatıyoruz. Oysa unutulmamalıdır ki […]

KIZILDERE

Kızıldere’de yaşananlar emperyalist ve faşist güçlerin gelişen devrimci hareketin önünü kesmek için giriştikleri katliamdı. Devrimcileri yok ettiler ve devrimci harekete büyük zarar verdiler.

Onların direnişi ve dayanışması çok önemlidir. Kızıldere’yi 47 yıldır binlerce, on binlerce, yüzbinlerce kişiyle anıyoruz. Onların kahramanlıklarını, dayanışma ruhlarını ve cesaretlerini ölümü göze alarak gidişlerini biraz da kutsayarak anlatıyoruz. Oysa unutulmamalıdır ki onlar Türkiye’deki öncü hareketin gelişmesinde büyük birer isimdiler. Bu arkadaşlar 1960 sonrasında gelişen devrimci mücadelede yetişen çok değerli insanlardı. O sürecin önderliğini yapan, benim de önderliğimi yapan düşünce ve eylemleri olan arkadaşlardı. Onlar hayatlarını kaybetmemiş olsaydı, daha sonraki süreçlere yapacakları katkılar Kızıldere gibi bir kahramanlık olayının yarattığı hayranlıktan çok daha büyük sonuçlar doğurabilirdi. Bu olayın unutulan yanlarından biri, ölümü çok fazla kutsuyoruz. Oysa yaşasalardı çok daha değerliydiler. Bir de Türkiye’deki devrimci hareketin bir dönemi Kızıldere ve Denizlerin idamı ile birlikte sona erdi. Ardından gelen süreç çok başka bir süreç oldu.

•••

Türkiye’de iktidar sahiplerinin özgür bir iradeye sahip olduklarını düşünmüyorum. Türkiye, Amerika’da yetişen, beyinleri yıkanan darbeler yapan komutanlar ve aynı şekilde yetişen cumhurbaşkanları tarafından idare ediliyor. İzledikleri politikaların esasını bu tayin ediyor. Amerika’da belli süreçlerden geçmeyen kimseler, neredeyse Türkiye’nin yönetim mekanizmalarında yer alamıyor. Amerika’nın stratejisi belli. Kendilerinin görüşlerini savunan iktidarlara karşı muhalefetler olanlar, Amerika için birer düşman ve onlara saldırı niteliği taşıyor. Türkiye’de gelişen antiemperyalist gençlik hareketi Vietnam ve Kamboçya gibi ulusal kurtuluş savaşlarının verildiği ülkelerde olduğu gibi gelecekteki büyük tehlikenin çocuk haliydi. Büyümeden ezilmelidir düşüncesiyle, önce kontrgerilla kampları kurdular, sonra oralarda silahlı eğitim verdiler. Bu kamplarda yetiştirdikleri kişilerin yetmediği yerde de kontrgerillanın resmi güçlerini insanların üzerine saldılar. Onların yetmediği yerde de darbe yapıp insanları işkence edip, astılar. Sonunda ise yarısı cihatçı, yarısı dinci bir ekibin Türkiye’nin idaresinin başına geçmesini temin ettiler.

Bunu da Ortadoğu’da istedikleri ülkelere Türkiye’yi model haline getirmek için yaptılar. Hem Türkiye’yi hem de Ortadoğu’yu ne hale getirdikleri ortada.

•••

1980’de, tüm dünya ile beraber Türkiye’de gelişmeye başlayan neoliberal bireyciliğin toplumların ruhunu kaplaması sonucu bugünkü dünyada birlik ruhu kalmadı. Önce birey olma fikri toplumun tüm kesimlerine ve sol kesimlerine de öğretildi. Oysa biz devrimci olmayı birey olmayı aşmak diye bilirdik. Zaten insan toplumda birey olarak gelişir. Devrimcilik ise bunu aşmaktır. Ancak devrimcilere birey olmayı, çıkarcılığı öğrettiler. Böylece büyük örgütler devri geçti. Birlikte olmanın kerameti yok denilerek birlikler bölündü. Küçük gruplara atomize olmanın yolları açıldı. Yönetim erkini elinde bulunduranlar politikaları üzerindeki halk baskısını ortadan kaldırmak için insanları örgütlenme yetisinden uzaklaştırdılar. Bu burjuvazinin ideolojik saldırısı karşısında solun direnemediği, yenik düştüğü bir alan. Güçlü sol yapıların ortaya çıkması böylece engellendi ve engelleniyor. Ciddi toplumsal projeler, bir şekilde bozguna uğratılarak yalanla ve asılsız müdahalelerle bölünüyor. Elbette bu umutsuz bir söylem değil. Bunun farkında olan bir kesim var ve büyüyor. Haziran Hareketi gibi, Gezi Ruhu gibi örneklerin çoğalacağına ve sağlıklı hücrelerin kanseri yenmesi gibi bu virüsü yeneceğimize inanıyorum.

*Bu yazı, Kıbrıs Yenidüzen Gazetesi’nin Oğuzhan Müftüoğlu ile 2016 yılında yaptığı söyleşiden derlenmiştir.