Kızıldere’den bugüne kalan
Sonuçta yenilmiş de olsa Paris Komünü'yle Ekim Devrimi'ni bugüne taşıyan neyse, ON’ları, Mahir’leri, Fatsa’yı, “yumruklu yıldızı” bugüne taşıyan da aynı şeydir.
Yusuf Tuna KOÇ
68 kuşağı devrimci önderlerinin Tokat’ın Kızıldere köyünde katledilmesinin üzerinden 51 yıl geçti. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamını engellemek isteyen Mahir Çayan ve dokuz yoldaşı 30 Mart 1972’de katledilmişti. Kızıldere Katliamı olarak tarihe geçen bu katliam Türkiye solunda dayanışmanın önemini ve gücünü gösteren en önemli olaylardandı. Kızıldere katliamının 51. Yılında, ON’ların mücadele arkadaşı, Türkiye devrimci hareketinin önde gelen isimlerinden Oğuzhan Müftüoğlu ile Kızıldere’nin tarihsel önemini ve bugünü konuştuk.
Kızıldere'de ON'ların gösterdiği kahramanlık, kuşkusuz bir kuşak devrimci önderin kaybı ile sonuçlansa da yalnızca 2-3 yıl içinde yeni bir kuşak için sembol oldu, yeni bir devrimci gençliğin ilham kaynağı oldu. Peki, Mahir’leri o gün o şartlarda Kızıldere gibi riskleri ortada olan bir eyleme sevk eden neydi, Deniz’lerle dayanışmanın dışında ne amaçlanıyordu ne anlam ifade ediyordu?
Denizlerin idamına karşı bir dayanışma eylemi, partinin öncelikle kırsal bölgelerde geliştirilmesini hedefleyen programı açısından da gerekli görülüyordu.
Kuşkusuz her eylem, içinde bulunduğu tarihsel koşullar içinde anlam kazanır. Daha önce bu konularda yaptığım konuşma ve yazılarda Kızıldere’nin bir dönemin sonu olduğu şeklinde ifadeler kullandım. Gerçekten de Kızıldere’de yaşanan ve katliamla sonuçlanan süreç; ’60 sonrasında gelişen devrimci hareketin içerisinde yaşanan pek çok gelişmeden, tartışmalardan ve en nihayetinde 12 Mart darbesinden sonra THKP-C içinde yaşanan ayrışmaların da ardından gelinen bir sonuçtu. Bütün yaşananlardan sonra gelinen noktada artık başka türlü olması mümkün değildi.
Elbette teknik olarak her şeyin başka türlü olabileceği söylenebilir. THKP içindeki ayrılık olmasaydı, Karadeniz’e geçmeden önce Ankara’da yakalanmalar olmasaydı, hatta eylem sonrası başka türlü hareket edilseydi... Elbette başka türlü de gelişebilirdi olaylar, belki ’80’lerde bizim için de aynı şeyler söylenebilir; ama bir tarihsel nedensellikler zinciri sonunda esasta değişen fazla bir şey olmayacak, tarih muhtemelen böyle yazılacaktı, diye düşünüyorum.
Kızıldere katliamının üzerinden 51 yıl geçti. Bugünden baktığımızda devrimci önderlerin fedakârlığı, kahramanlığı, sanki başka büyülü bir dünyaya aitmiş gibi lanse ediliyor, zaman zaman fazla romantikleştiriliyor. Mahir’lerin, Deniz’lerin cüreti, bugünün mücadelesi ve koşulları içerisinde sizce nasıl bir anlam ifade ediyor?
Birçok şey söylenebilir ama kısaca söyleyeyim; sonuçta yenilmiş de olsa Paris Komünüyle Ekim Devrimini bugüne taşıyan neyse, ON’ları, Mahir’leri, Fatsa’yı, “yumruklu yıldızı” bugüne taşıyan da aynı şeydir.
Bazen onların hayatta kalanlarından biri olarak bana “adanmışlık nasıl bir şey?” diye soranlar olur. Bu günlerin yaşam tarzlarına bakarak diyecek fazla bir şey bulamam. Sanırım biz başka türlü yaşamayı pek düşünmedik; yaşadıklarımızı fedakârlık ve kahramanlık olarak değil hayatın kendisi olarak yaşadık.
Türkiye çok kritik bir seçimin arifesinde. 20 yıldır iktidarda olan örgütlü bir kötülük iktidarına karşı toplumda çok büyük bir kurtulma arayışı var. Bu seçime ilişkin sizin çağrınız nedir?
Bugün insanların bu rejimden kurtulmak istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Belki tarihteki klasik örneklerine benzemiyor ama liberallerimizin sevdiği ifadeyle söyleyelim, bir “ılımlı İslamcı faşizmdir” yaşadığımız. Böyle bir rejim altında en çok ezilenler başta işçi ve emekçi sınıflar ve kadınlardır. Sadece son birkaç yıl içinde büyük bir servet transferiyle emek sömürüsü gerçekleştirdiler. Orta ve alt sınıflar açısından geri dönüşü çok zor bir büyük yoksullaştırma yaşandı.
Bu koşullarda tek devrimci siyaset bu rejimin gitmesi için amasız fakatsız net bir tutum almaktır. İşçi ve emekçi sınıfların tarihinin dersleri de bunu yazar.
Evet, düzen muhalefeti her yönüyle destekleyebileceğimiz bir programa sahip değildir, fakat bugünkü mevcut koşullarda öncelikli görev faşizmi göndermek ve haklarımızı, geleceğimizi kazanmak için emekçiler ve ezilenler olarak, gençler ve kadınlar olarak örgütlenmektir.