Kokarcanın Saray’la nasıl bir ilgisi var?
Kahverengi kokarca ile baş edemeyen iktidar, kabine değiştirince yeniden memleketi yönetme ehliyetine mi kavuşacak? Tüm sorunların kaynağı rejim. Yurttaş o rejimi değil yeni bir cumhuriyeti istiyor.
Fındık üreticisi darda. Bu yılki ürünü kahverengi kokarca yüzünden yok pahasına elden çıkarmak zorunda kaldı. Son birkaç yıldır adım adım gelen felaket büyüdü ve çiftçiyi üretim yapamaz hâle getirdi. Ordu’yu teslim alan kahverengi kokarca, rotasını Giresun’a çevirmiş durumda. Türkiye’nin dünyada tekel konumunda olduğu fındık, kaderine terk edildi.
Kayıtlar, o bölgede MÖ 1500 yıllarında bile fındık üretimine işaret ederken böyle bir felaketin daha önce yaşandığına dair bir bulgu yok.
Üretici ne yapacağını bilemez durumda. Banka kredisiyle tarlada çalıştırdığı işçinin parasını ödedi. Kredinin geri ödemesine dair fikri yok. Seneye tarlaya girip giremeyeceğine dair bir öngörüsü de yok.
Bir ülke düşünün; bir milyona yakın insanın geçim kaynağı ve ihracat kalemi olan bir üründe ciddi bir sorun var, ancak iktidar üretici ile birlikte sadece seyrediyor.
KÖTÜ GİDEN NE VARSA NEDENİ BAŞKASIDIR!
Sadece kahverengi kokarca olsa, fındığı çoktan gözden çıkarmış, “İtalyan’a satmış” dersin. Ancak durum neredeyse her konuda aynı.
Sokaklarda şiddet almış başını gitmiş, her gün insanlar birbirine kurşun sıkıyor. Suçlu, Bilgisayar oyunları.
Kadınlar şiddete uğruyor, öldürülüyor. Suçlu, Alkol kullanan erkek.
Uyuşturucu ilkokul çağına inmiş. Nedeni, ailede ve okulda dinî eğitimin az olması.
Enflasyon durmuyor, gıda fiyatları uçmuş. Sebebi, açgözlü stokçular ve marketler.
Emekçi madende göçük altında kalır, “fıtrat” der. Deprem olur, enkazda kalırız. “Allah’ın takdiri” denir.
Dış güçler, onlara ortaklık yapan içerideki düşmanlar, Türkiye’yi çekemeyenler, kıskananlar... Liste uzayıp gidiyor.
Bunca kötülük ve bu kötülükleri yaratan nedenler içinde bir tek Erdoğan ve Saray yok. Geri kalan herkes suçlu ya da bir gün suçlu ilan edilme potansiyeli taşıyor.
KABİNE DEĞİŞECEK, AKP YENİLENECEK!
Yine de hakkını yemeyelim; kendi hata yapmasa da etrafındakilere zaman zaman hata yapma fırsatı veriyor. Doğal olarak her hatanın da bir cezası oluyor. Hatırlarsınız, geçen hafta sonuna doğru iki gün yandaş gazeteler “AKP ve kabinede değişim sinyali” başlıklarıyla çıktı. Yine aynı taktik. Kritik sayılabilecek her eşikten önce yaptığı gibi kendi vitrinini değiştirecek. Bu değişimin bir anlamı olmadığını söylemeye gerek bile yok. Hakan Fidan ve İbrahim Kalın yerinde durduğu sürece biri gider diğeri gelir. Bu iki isim artık en az Bahçeli ve Erdoğan kadar sürecin, iktidar blokunun oyun kurucusu durumunda. Diğer isimlerin değişimi sadece algı operasyonunun parçası ve kabahatler bu isimlere yükleneceği için üzerlerinden yük atmak olarak görülmeli. Kahverengi kokarca ile baş edemeyen iktidar, kabine değiştirince yeniden memleketi yönetme ehliyetine mi kavuşacak? Ülkenin ve yurttaşın hâli ortada. Her gün televizyonlara çıkıp yakaladığı suçlu sayısını açıklayan, “muhalif” gazeteciler tarafından da beğenilen bakan bile, ortalığa saçılan şiddet görüntülerinden sonra gözükmüyor. Çürüme, çözülme, dağılma, hepsi birden var.
Ama bu koşullarda bile anayasa yapacak, ülkeye demokrasi getirecek bir siyasî gücü ve meşruiyeti ve de niyeti varmış gibi ortalarda dolaşıyor.
Burada kabahat hiç kuşku yok ki yüzünü halka dönmek yerine onlara bir kez daha bu şansı veren muhalefetten başkasında değil.
“Silkele başkan, düşecekler” hâlâ zaman zaman kullanılıyor. İlk söylendiği yer bilinmez ama en azından bizim kuşak, 30 Kasım 1990-4 Ocak 1991 tarihleri arasında, içinde büyük Ankara yürüyüşü de olan madenci grevinde duydu. İşçiler, grev kararı sonrası Ankara’ya seslenirken başkan Şemsi Denizer’e öyle sesleniyorlardı: “Silkele başkan, düşecekler.”
Silkelemekle düşmediklerini gördük. Ama daha da önemlisi silkelemenin yetmeyeceğini biliyoruz. Rejimi kökünden çekip yıkmaya cüreti ve niyeti olmayan muhalefet, bu beceriksiz, ülkeyi yangın yerine çeviren iktidarla bile baş edemez.
Çünkü sorunun kaynağı rejim. Oraya talip olmak, onu kuranları güçlendirecektir. Oysa ülkede yaşayan milyonlarca insan, ne olduğu bile belli olmayan, baskıcı, ceberut bir sistemde yaşamak değil; yeni bir cumhuriyet istiyor.