Konserler nasıl finanse edilmeli
Müzik sektörü pandemiden sonra bir türlü toparlanamadı. Türk lirasının özellikle euro ve dolar karşısındaki değer kaybı, ardından keyfi konser yasakları ve sanatçı gözaltıları, tutuklamaları yüzünden hâlâ düzlüğe çıkabilmiş değil. Buna son zamanlarda CHP belediyelerine açılan soruşturmalar ve kayyumlar da eklenince müzisyenler pandemi dönemine geri döndü dersem yalan olmaz.
Zira yerel yönetimlerde birinci sıraya yerleşen CHP belediyeleri olası bir soruşturma, sayıştay incelemesi ve de başlarında Demoklesin Kılıcı gibi sallanan kayyum tehditi yüzünden neredeyse tüm konser etkinliklerini askıya almış durumda.
Zaten ülkede ne zaman bir kriz olsa, gündem değişse en çabuk ve en çok etkilenen bizler oluyoruz. Aslında nasıl Kültür ve Turizm Bakanlığının ayrılmasından yanaysak yerel yönetimlerde de Kültür Daire Başkanlığı ve Kültür Müdürlüklerinin sadece sanatla ilgilenmesi ve de partilerinin kültür-sanat politikasına katkı sağlamasını bekliyoruz. Kültür ve sanat alanları dışında açıkhava reklam panosu, büfe kiralanması gibi hiçbir ihaleye bulaşmaması lazım bu birimlerin. Zira bu tür akçeli işler eğer konunun uzmanı değilseniz sizi günün sonunda mutlaka istemediğiniz, beklemediğiniz bir duruma sokar. Bence İstanbul Kültür A.Ş. Genel Müdürü Murat Abbas’ın da başına gelen tam olarak bu. Neyi imzaladığınızı, neyin altına imza attığınızı çok iyi bilmeniz gerekiyor. Murat Abbas kültür ve sanat alanında uzman, vizyon sahibi ve entelektüel birisiyken şimdi “itirafçı” yaftasından kurtulmaya çalışıyor.
Benim gençliğimde siyasi ideoloji ve ekonomik çıkar sözcüğü aynı cümle içinde bile geçmezdi. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan bu uğurda gencecik yaşlarında darağacına gitmeyi göze aldı. Bu yüzden kim çalıp çırptıysa, kim makamını kötüye kullandıysa en ağır bir şekilde cezalandırılmalarından yanayım. Ama burada beni en çok rahatsız eden çifte standart. Yaptıkları yolsuzluklar belgelenip, lüks, şatafat içinde yaşayan AKP'li bir tek yerel yöneticinin bile soruşturulmaması, sayıştayın hesaplarını kontrol etmemesi, saray rejiminin onayı olmadan görevden alınamaması demokrasimiz adına büyük bir utanç.
Ülkemizin gelecekteki cumhurbaşkanı resmen hapiste, inanılır gibi değil. Neyse biliyoruz ki bugünler de geçecek. Bu arada CHP'li belediyeler de bu kayyum korkusunu bir yana bırakıp, kendilerine oy veren seçmenlerini sanatsal faaliyetlerden yoksun bırakmamak için kolları sıvamalılar.
Bir defa konserlerde sanatçı seçimlerinde artık bu popülist yaklaşımdan uzaklaşmaları lazım. CHP'li belediyelerin asıl işi, ne olursa, nasıl olursa olsun konserlerde meydanları doldurmak değil, seçmenlerini nitelikli isimlerle buluşturmak olmalı. Sadece tanınan, bilinen ünlü isimlerin yanında o şehrin ve yörenin yerel sanatçılarına da mutlaka şans vermek gerekir.
Sanatsal etkinliklerde sanatçıları da zan altında bırakmamak için yüklenici firmalarla yapılan anlaşmalarda sanatçının aldığı ücret belli olmalı. Ses-ışık sistemi, ulaşım, konaklama, ikram vs tüm kalemler ayrı ayrı belli olmalı ki, Ankara’da 29 Ekim törenlerindeki tüm masraflar Ebru Gündeş’e mal edilip yorumcular linçlenmesin. Yine yerel yönetimlerin yapacağı festivaller genel merkezle koordineli bir şekilde organize edilmeli ve yıllık etkinlik planı hazırlanmalıdır.
Ve birbirine çok yakın ilçe ve beldelerde aynı isimlerin sahne almasının önüne geçilmeli. Konser ve etkinlik masrafları için mutlaka bir sponsorluk bölümü kurulmalı ve belediyelerle iş yapan firmaların desteği alınmalıdır.
Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Kalın sağlıcakla…