Cumhurbaşkanı sohbet amaçlı serbest konuşmalardan o kadar uzaklaşmış ki artık okumadan konuşamıyor. O nedenle sivil görünümlü toplantılarda canlı prompterterler kullanılıyor. İletilmek istenen mesaj önce birine dikte ettiriliyor ardından cumhurbaşkanının o doğrultuda tepki vermesi sağlanıyor. Prompter dediğiniz şey, yüklediğiniz veriyi gösterir. Canlı prompterler ise veriyi seslendirebiliyor. Müthiş bir buluş, kim akıl ettiyse… Daha önce sadece “gazetecilerde” denenen uygulama şu sıra Gençlik Buluşmaları’nda da kullanılıyor. Ancak Fethiye Gençlik Buluşması’nda prompterlerden ikisi yazılı metinleri okumakta oldukça zorlandı.

Bu yeni sistemde Erdoğan’ın ekrandaki yazıyı okumasına gerek kalmıyor. Prompter olarak seçilen biri (bu biri genellikle üniversite öğrencisi oluyor) yazılı olarak verilen mesajı okuyor, Erdoğan’a ise onaylamak kalıyor. Fakat hemen belirtmeliyim ki “PowerPoint düşünceyi öldürür.” Yani bu iyi bir yöntem değil, görsel ve işitsel tekrar ve takipler, bir süre sonra kişisel yargı geliştirmeyi zaafa uğratıyor. Araştırmaların sonucu bu…

Uygulamanın işleyiş biçimine Fethiye Gençlik Buluşması’ndan bir örnek: Prompter konuşuyor “Başörtüsüne anayasal güvence sağlayabilmek için CHP ve İyi Partiden randevu talep edildi. Lakin bunlar bunu reddetti. Zaten bu konuyu da gündeme getiren CHP… Ya bunlar başörtülülere anayasal güvenceye mi hayır diyorlar; ne dediklerini biz hiç anlamadık, siz bi şey anladınız mı? Zaten bunlar bu konuda helallik alacak konulara bayılıyorlar. Beş sene sonra da gelip bundan helallik isteyecekler. Benim sorum buydu. Teşekkür ederim.” Çocuğun ses ve mimikleriyle tiyatralleştirdiği cümledeki soru “Siz bişey anladınız mı?” Cumhurbaşkanı anladığı kadarıyla yanıtladı “Bunlarda yalan zaten… Aman yarabbi!” Metni tamamlamaya programlanmış prompter devam ediyor. “Sayın cumhurbaşkanım, ben eminim ki Teknofest kuşağı bunların bu hain oyunlarına, bunların bu plansız oyunlarına inanmayacak, inandırmayacaktır.” Yanıt “İnşallah!”

“Aziz milletin, Mavi Vatan’ın bir ferdi olarak” konuşan işletme öğrencisi, “Altılı Masa’dan biri” diyerek Ahmet Davutoğlu’nu tiye alıyor. Cumhurbaşkanının promptere katkısı şöyle “Amma, ben bi şey söyleyeceğim sana… Öyle deme, profesör! Profesörler her şeyi bilir!” (Alaya alınmalarına profesörlerden tepki gelmedi.) Diğerlerini aktarmaya gerek yok, merak eder ortamı fazla cıvık resmettiğimi düşünürseniz aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

Üniversite okuma yaşındaki gençlerin bu denli sığ cümleler kuracağına inanmak istemiyor olabilirsiniz, ama inanmalısınız! Söz konusu olan bir veya birkaç öğrenci değil. Yukarıdaki rolü üstlenecek birkaç gönüllü öğrenci Paris Üniversitesinde bile bulunabilir. Fakat bu diyalogdan etkilenecek yığınla üniversite öğrencisi ve mezunu olduğunu bilmelisiniz. Uluslararası ilişkiler hocası bir arkadaşım, üniversitelerin durumunu anlatmak için jürisinde bulunduğu bir doçent adayının dosyasından söz edip “fecaat” demişti. Lisans öğrencilerinin durumunu sordum “Artık seviyelerine inemiyorum!” dedi. Anlatılarında kavram kullanamıyormuş. Gerisini siz düşünün.

Üniversitelerin hâlâ toplumda bir karşılığı olduğu düşünülüyor. O nedenle Erdoğan’a “genç” muhatap arayan propagandistleri üniversite öğrencilerine yöneliyor. Onu sanayide çırak, tarlada ırgat, inşaatta amele, otobüste muavin gençlerle karşı karşıya getirmiyorlar. Sanırım çalışan yoksul gençlerdeki sınıf bilincini yönlendirilmeye müsait bulmuyorlar. Tabi, cumhurbaşkanını ait olmadığı bir sınıfın bilincine yükseltmenin olanaksızlığını da hesaba katmak gerek. Üniversiteyi onun seviyesine çekme kolaylığına kaçıyorlar. Ne de olsa üniversite “Her şeyi bilir!”

***

https://youtu.be/5BqgOcUAaek