Google Play Store
App Store

İran demokrasisi” ifadesi yüzünüzde bir tebessüme yol açmış olabilir. Ama durun, acele etmeyin. Cumhurbaşkanı Reisi’nin ölümünün ardından 50 gün içinde yapılması zorunlu seçim için İranlılar cuma günü sandık başına gidecekler.

Evet, önde gelen kimi reformistler Mahsa Amini protestolarındaki tavırları ve önceki parlamento seçiminde adaylıklarına izin verilmemesi nedeniyle seçime katılamıyor ve muhafazakarların kontrolündeki adaylık süreci nedeniyle 28 Haziran seçimi de özgür rekabetçi bir seçim olmayacak.

Ama yine de durun! Seçime 6 aday katılıyor ve 28 Haziran’a kadar devlet televizyonunda 5 tur canlı yayına katılmaları planlandı. Üç gün önce ekonomik konuları tartıştılar. Bir tür “münazara” şeklinde gerçekleşen bu programlarda daha önce de internet yasaklarından zorunlu başörtüsü uygulamasına kadar en önemli gündem maddeleri tartışıldı.

Anketlerin önde gösterdiği tek reformist aday M. Pezeşkiyan, yaklaşık 4 saat süren münazarada, “reformistlik yaparak” kriz dönemlerde düşünülebilecek internet yasaklarının genelde halka zarar verdiğini, seçilirse yasakları kaldıracağını söyleyerek, başörtüsü konusunda da “Nasıl daha önce kadınlarımızdan başörtüsünü alamadılarsa şimdi biz de kadınlara zorla başörtüsü taktıramayız” dedi.

Neyse, derdim İran seçimleri değil. Liderlerin konuşmasından “normalleşme” çıkarmaya çalıştığımız şu günlerde, İran üzerinden bizdeki “anormal”e dikkat çekmek istiyorum.

31 Mart yenilgisinden sonra CHP Lideri ile konuşmaya başlayan ve bunu hayırlı bir “yumuşama” olarak değerlendiren Erdoğan, en son 2002’de, o da kendisi aday olamamışken, Deniz Baykal’la çıktığı “Seçim Arenası”ndan bu yana halkın karşısında hiçbir tartışmaya yanaşmadı. Bunu adeta “düşmanlaştırdığı” rakibini “meşrulaştırmak” saydı.

Kasım’da da ABD’de de seçim var ve geçen seçimin ardından destekçilerine “İlk hedefiniz Senato, ileri!” diye göz kırpmış Trump’la, ayakta durmakta zorlanan ve olmayan sandalyelere oturmaya çalışan Biden da bütün detayların önceden belirlendiği TV yayınlarında tartıya çıkacaklar.

Konuşularak normalleşilecekse böyle olacak! Halkın karşısında, seçmece gazetecilerin ellerine tutuşturulan sorularına değil, tüm sorulara yanıt verilerek… Bunun için yarın öbür gün bir seçim olması da şart değil.

Yalçın Karatepe, dün, tercihini açıkça zenginlerden yana yapmış Bakan Mehmet Şimşek’le ekonomi konuştu. Bakanlarla başka görüşmeler de oldu ve anlaşılan daha da olacak. İkinci parti AKP Lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birinci parti CHP Lideri Özel de görüştüler ve belki daha da görüşürler.

Bunlar olurken, AKP+MHP iktidarı “normal” icraatlarını sürdürüyor: İlahiyatçıların “Çocuk doğru söylüyor” dediği ve Diyanet’ten farklı bir şey söylemeyen Diamond Tema fiilen ve hukuken linç ediliyor. Gazeteci arkadaşlarımız MHP’nin rutinine dönüşen tehditlerin hedefinde. MHP’nin iki kez seçim kaybettiği Pınarbaşı’nda CHP üyesi kurşunlanıyor. Kayyım uygulamalarına ve AYM-AİHM kararlarına uymamaya tam gaz devam. Laiklik müfredatta ve sokakta yine hedefte. Ve toplumun ezici çoğunluğu, umarım CHP’nin 30 Haziran mitinginde en güçlü şekilde duyurulacak bir “Geçinemiyoruz” çığlığı atıyor!

Konuşma ve görüşme böyle devam ederek uzar giderse, korkarım CHP geçmişte iktidara destek vermiş kesimlerin desteğini almaya Dimyat’a giderken evdeki destekçilerinden olabilir!

Kim bilir, belki de Erdoğan’a “Tamam konuşup normalleşelim, ama bunu TV’de halkın önünde her soruya cevap vererek yapalım, halk da nasıl normalleştiğimizi görsün!” çağrıları yapmak lazım.

Konuşmak istemeyen kendi bilir!