Konya batıyor!
Litosferik damlama denen gizemli bir jeolojik olay nedeniyle Konya Havzası’nı oluşturan yoğun kaya parçaları gitgide batıyor ve bu durum, milyonlarca yıla uzanan sürede ülkemizin yeryüzü şekillerini değiştiriyor.

Yok, o anlamda değil, jeolojik anlamda batıyor! Toronto Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi işbirliğiyle yapılan bir çalışmaya göre, “litosferik damlama” denen gizemli bir jeolojik olay nedeniyle Konya Havzası’nı oluşturan yoğun kaya parçaları gitgide batıyor ve bu durum, milyonlarca yıla uzanan süre zarflarında ülkemizin yeryüzü şekillerini değiştiriyor.
Tabii ki jeolojik faaliyetin yüzeyde olan bitenleri direkt olarak etkilediğini uzun süredir biliyoruz. Ülkemizi mahveden depremler ve Dünya genelinde ara sıra aktifleşen volkanlar, bunun en net ve acımasız örneği. Ancak Nature Communications dergisinde yayımlanan yeni çalışma, Konya’nın da bulunduğu Orta Anadolu Platosu’nun giderek batmasının nedeninin, Dünya’nın kabuğu ve üst mantosunu oluşturan kayalık malzemenin dengesizliği olduğunu gösterdi. Genellikle dağların civarındaki platolarda oluşan bu dengesizlik, birden fazla katmanlı bir “damlama” olayına neden oluyor.
‘JEOLOJİK DAMLA’
Burada “damlama”dan kasıt, kelimenin tam anlamıyla Orta Anadolu Platosu’nun altında günümüzden 10 milyon yıl boyunca devasa bir “jeolojik damla”nın oluşup, bu damlanın zaman içinde gezegenin manto tabakasına doğru damlaması. Bu damlama nedeniyle kabuğun alt katmanları dibe batarken, damlanın kopmasıyla birlikte bir çeşit geri sıçrama etkisi oluşuyor ve bu durum, yeryüzünün 1 kilometreye varan devasa mesafeler boyunca yükselmeyle sonuçlanıyor. Ancak bu damlanın kopmasından kısa bir süre sonra, ikincil damlalar oluşuyor ve bunların, ilk damlama nedeniyle incelmiş olan kabuk tabakasını beraberinde sürüklemesiyle, şu anda Konya Havzası’nda gördüğümüz tuhaf çökeltiler oluşuyor. Bu mekanizma, hâlihazırda bilinen ve jeologların uzun süredir kafasını karıştıran bu çökmeyi izah edebiliyor.
Uzmanlar, bu açıklamayı sadece teorik yöntemler kullanarak geliştirip bırakmadılar; aynı zamanda deneysel olarak da bu süreci göstermeyi başardılar: Pleksiglas bir tanı polidimetilsiloksan (PDMS) adlı, şerbetten 1000 kat daha yavaş akan bir silikonla doldurup, Dünya’nın daha akışkan olan alt mantı kısmını bu şekilde modellediler. Daha katı olan üst kısımlarınıysa PDMS ve kilden oluşan bir karışımla modellediler. En üst katmandaysa, seramik ve silika kullanarak bizlerin de üzerinde yaşadığı kabuğun bir modelini oluşturdular.
Sonrasında PDMS ve kilden oluşan katmanın içine, yüksek yoğunluklu bir tohum yerleştirerek, az önce tarif ettiğim “damlama” olayını başlattılar. Bu damla, kütleçekimi nedeniyle aşağıya doğru çekilirken, tankın her tarafına konuşlanmış yüksek hızlı kameralar olan biteni her dakika 1 kare olacak şekilde zaman atlamalı (“timelapse”) bir şekilde kaydettiler.
Bu deneysel modelde o ilk damlama olayı 10 saat sürdü. Bu damlanın kopmasından sonra, gerçekten de ikincil damlalar oluştu ve 50. saatte bunlar da dibe çöktü. Konya Havzası’nın jeolojik geçmişinde de gördüğümüz üzere, bu damlaların hiçbiri üstlerindeki kum katmanında yatay bir deformasyona neden olmadı. Ancak hem birinci damlama o sözünü ettiğim yükselmeye neden oldu, hem de ikinci damlamalar sonucunda kum içerisinde bir çökme oluşarak, bugün Konya Havzası’nda gözlediğimiz durumun oluşmasına neden oldu.
Bu olay, muhtemelen sadece Konya’da olmuyor; ancak Konya’nın jeolojisi, birden fazla tektonik olayı birbirine bağlayan bu muhteşem teorinin etkilerinin en net görüldüğü yerlerden biri. Tabii ki daha büyük çıkarımlarda bulunabilmemiz için daha yeni yayınlanmış olan bu araştırmanın diğer uzmanlarca da tekrar edilmesi ve doğrulanması gerekecek; ancak jeoloji dünyasına önemli bir katkı olacağına eminim.