Korku duvarları da yıkılır en zorba rejim de yenilir
Her şeye rağmen, düzen muhalefetinin karamsarlığı da çoğaltan yanlışlarının içinde, toplumun şimdi de ortaya koymaya devam ettiği direnişler de bunu gösteriyor… Yeter ki gerçek bir kararlılıkla, kişisel ve dar grupsal çıkarları bir yana bırakarak, gençleriyle kadınlarıyla ve işçi, emekli ve tüm emekçi kesimleriyle bu kötülükler iktidarının kan kusturduğu bütün insanların desteğini alabilecek bir ortak anlayışla mücadele edilsin, korku duvarları da yıkılır, ablukalar da dağıtılır, en zorba rejimler de yıkılıp gider…

Politika Kolektifi
Türkiye tüm toplumsal kesimlere yönelik artan baskılarla adeta abluka altında açık cezaevine dönüştürülmüş durumda. Birisi bitmeden öteki başlayan soruşturmalar, gözaltılar, tutuklamalarla gazeteci, sendikacı, belediye başkanı, siyasetçi herkes, yargının kılıcı ile sindirilmeye çalışılıyor.
İktidar tüm muhalefet üzerinden bir tür güç denemesi, gösterisi yapıyor. Ancak bu tür hileler üzerine kurulmuş ve kimsenin meşru bulmadığı operasyonlar gücün işareti değil. Tam tersi bu şiddette baskı ve zorbalıklara başvurmak zorunda kalması asıl olarak ne denli çaresizlik içinde olduklarının bir ifadesinden başka bir şey değildir.
KORKU DUVARI YIKILIYOR
Ülkenin birikmiş ve her geçen gün derinleşmeye devam eden hiçbir sorununu çözemeyen siyasal İslamcı rejimin, Suriye’de üzerinden kurguladığı fetihçi-mezhepçi teyakkuz bir kelebek ömrü kadar kısa süreli oldu. Barış aldatmacası üzerine kurulan iktidar oyunu toplumun hiçbir kesiminde karşılık bulamıyor.
Siyasal İslamcı tek adam rejimi karşı karşıya kaldığı bu iktidar krizini toplumsal desteğini çoğaltarak aşamadığı oranda baskının dozunu daha artırmaktan başka bir çaresi olmadığını düşünüyor ve öyle de hareket ediyor.
O kadar ki “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı atan teğmenler ihraç edilip, gazetecileri gözaltına alıp, belediye başkanlarını yargılayarak büyük bir korku iklimi yaratılmaya çalışılıyor.
Ancak bu baskı döneminin de sürgit devam edemeyeceği, bir sınırının olduğu bilinir. Ve nitekim baskı ters tepmeye başladı. Son olarak İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Çağlayan Adliyesi’ndeki ifade verme sürecinde toplanan binlerce insan bütün bu baskı döneminin bir işe yaramadığını korku duvarlarının nasıl yıkıldığın göstermesi açısından da önemli oldu.
ADAY OYUNLARININ TEHLİKESİ
Muhalefet partileri öncelikle parça parça ve süreklileşmiş tüm operasyonların gerçek hedefinin bu tükenmiş tek adam rejiminin sürdürülmek olduğunun farkında olarak bir mücadele sürdürmek zorunda.
Daha önce de yapılan hatalara de benzer şekilde önümüzdeki süreçte tek adam rejimine yönelik eleştirileri bir yana bırakarak, bir Cumhurbaşkanı seçme olarak gören bir muhalefet anlayışı ile başarılı olunamayacağı açık olmalı. Mayıs ’23 seçimlerinde de olduğu üzere tüm muhalefet güçleri açısından birincil mesele ülkenin faşist bir tek adam rejiminden çıkartılması, bu anlamda seçimlerin bir referandum olarak ele alınmasıdır.
Böyle bir muhalefet anlayışına dayanmadan, bu eksende rejimden canı yanmış en geniş toplumsal kesimlerinin desteğini alacak şekilde birleşik bir mücadele anlayışına dayanmadan, yapılan denemelerin sonunda çürümüş bir rejimin ayakta kalmasından başka bir sonuç ortaya çıkarmadığını yaşayarak görülmesi gerekir…
Ancak muhalefetin bir kez daha iktidarın aday kışkırtma oyunlarının sınırı içinde kalan bir siyaset oyununa hapsolma tehlikesi devam ediyor. Muhalefet partilerinin tek adam rejimini gölgeleyecek, hatta Anayasaya aykırı şekilde Erdoğan’ın 3. kez aday olma girişimini meşrulaştıracak bu oyuna bir kez daha gelmemesi gerekiyor.
TARİH YOL GÖSTERİYOR
Açık ki ülkenin bu zor döneminde doğru siyasetlerin hayata geçirilmesi, burjuva muhalefetlerin önderliklerine dayanarak gerçekleşemez. Bağımsız bir toplumsal muhalefet gücünün yaratılmasına şimdi en çok da bunun için ihtiyaç var. Toplumdaki tüm ilerici birikimlerin ve direnme dinamiklerinin bu rejime son verme anlayışı etrafında bir akıl ve duygu birliği geliştirerek, yeni ve büyük bir gücün oluşturulması zorunlu olduğu kadar, mümkün de…
Her şeye rağmen, düzen muhalefetinin karamsarlığı da çoğaltan yanlışlarının içinde, toplumun şimdi de ortaya koymaya devam ettiği direnişler de bunu gösteriyor… Yeter ki gerçek bir kararlılıkla, kişisel ve dar grupsal çıkarları bir yana bırakarak, gençleriyle kadınlarıyla ve işçi, emekli ve tüm emekçi kesimleriyle bu kötülükler iktidarının kan kusturduğu bütün insanların desteğini alabilecek bir ortak anlayışla mücadele edilsin, korku duvarları da yıkılır, ablukalar da dağıtılır, en zorba rejimler de yıkılıp gider…
Böyle bir gücün olduğunu belki şimdi güzelliklerle ve nice direnişlerle dolu tarihimizin içinden gelip, Sedat Göçmen’e son yolculuğunda eşlik eden binlerce insana bakarak da görülebilir… Ve elbette yarınlar kazanılacak, ülke bu karanlıklardan çıkabilecekse bu da Sedat Göçmenlerin yarattığı hareketin devrimci izlerini üzerinden yükselecek… Bu kararlılık ve inançla…