Korona günlerinde 'maske'lerin indirilmesi

İnsanın “Homodeus’luğundan” (tanrılaşan insan) söz eden kitapların yazıldığı zamanlardayız. Doğaya egemen olmuşken, uzaya açılmaya başlamışken, hastalıkları yenip organ yeniler ve daha uzun yaşamayı gerçekleştirme yolunda ilerlerken beklenmedik bir şey oldu ve insanlık görünmeyen bir duvara çarptı!

Tanrılaştığını düşünen insanın virüs denilen görünmez afet karşısında bu kadar çaresiz kalacağına inanması zor tabii…

Şimdi durumu kabullenmiş ve bu beladan nasıl kurtulacağının yollarını ararken bir yandan da korona sonrasını, buradan nasıl bir dünyaya çıkılacağını düşünmekte. Kimileri virüsün milliyet, ülke, pasaport tanımadığından; zengin-yoksul ayrımı yapmadığından hareketle demokratlığından söz ediyor ve aynı gezegende yaşadığımız, birbirimizden kaçamayacağımız gerçeğini vurgulayarak buradan dersler çıkarılacağı umudunu dile getiriyor. Kimileri de, korona sonrasında “küreselleşmeye elveda” denilip içine kapanacak toplumlardan, otoriter rejimlerin güç kazanacağından, ekonominin çökmesiyle batacak şirketler, işsiz kalacak milyonlardan söz ediyor ki sonrası daha da karanlık olacak demektir...

Yorumlara yorumlar getirilebilir tabii… Örneğin Covid-19’un demokratlığından söz etmek zor. Salgın ve ölümler herkese ulaşabiliyor ancak bağışıklık düzeyinden sağlık olanaklarına kadar ülkelere ve insanlara göre değişen çok şey var.

Kısacası, evet koronadan sonra birçok şeyin eskisi gibi olmayacağı, başka bir dünyaya gidileceği söylenebilir; ancak ne yönde olacağını koşulların ve insanların belirleyeceği açık.

DURUM SAPTAMASININ ÖTESİNE GEÇMEK GEREK

Örneğin koronaya karşı alınan önlemlerin, dış dünyayla ve başkalarıyla iletişimin en aza indirildiği izole bir dünyanın fragmanı gibi olduğunu ileri süren bir yazı okudum1, ürkmemek zor… Biliniyor ki evde çalışmanın ofis kiralamadan trafiğe, yollarda geçen zamandan benzin sarfiyatına uzanan avantajları var.

Bu nedenle çalışanlara ve şirketlere cazip gelirken bugün virüs nedeniyle evde çalışmanın teşvik edilmesi ve ofiste çalışmakla aynı sonuçlar alınması durumunda bugünkü uygulamaların geçici olmaktan çıkıp kalıcılığa dönüşmesi büyük olasılık. Yazıda, bugünkü karantinanın “sürekli karantinada” yaşamaya dönüşmesinden söz edilmekte ki el sıkışmadan, temas etmekten vazgeçme önerileriyle böyle bir dünyaya gidilmesi de mümkün.

Özetle bugün, insanlık ve dünya için “Bir musibet bin nasihatten evladır” diyebileceğimiz bir durum da söz konusu olabilir; daha beter bir dünyaya doğru yol almak da… Ne yönde olacağı ise bu musibetin, yalnız bugünkü egemen düzen taraftarları değil, karşı güçlerce de nasıl değerlendirileceğine bağlı.
Örneğin bu “musibeti” kapitalizmin kendini kurtarmasını sağlamak için kullanmak isteyenler az değil. Bugün alınan önlemler de bu yolda… IMF 1 trilyon dolarlık kredi kapasitesini aktif hale getirirken, ülkelere de ek mali teşvikler, vergi indirimleri, kredi akışı gibi piyasayı destekleyecek önerilerde bulunuyor. Bu doğrultuda ABD’de ekonomiye 1 trilyon dolar aktarılması kararı alınırken, Almanya 550 milyar avroluk kamu harcama paketi hazırlamakta; İspanya’da 200 milyar, Fransa’da 300 milyar avroyu bulan önlemlerden söz edilmekte.

Türkiye’de Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı önlemler de aynı yolu izliyor. Havayollarından dış ticarete, esnaftan perakende sektörüne ve kredilere uzanan desteklerle özetle 100 milyarı bulduğu söylenen ekonomik bir paket devreye sokulmakta ama ne bugün kapanan işyerleri nedeniyle işsiz kalıp işsizlik sigortasından yararlanamayanlar, ne de ekonomik darboğaz nedeniyle işten çıkarılacaklar için bir destekten söz edilmekte.

Kısacası kapitalizmin sonu konusunda, “çok alametler” belirmiş olabilir. Ancak sürdürülmesi için devletler ve paketler araya girerken son ya da değişim konusunda gerçekçi beklentiler için kitlelerin bu salgın sonrasında yeni bir direnç ve isyan ortaya koyması gerektiği gibi solun da salgını ve isyanları yeni bir dünya hayalini yükseltecek biçimde kullanma becerisini göstermesine ihtiyaç var. Kısacası, durum saptamasından ötesine geçmek gerekiyor.
Bu nedenle, bugünkü koşulların hakkını vermek için, “Ya barbarlık ya sosyalizm” deyişindeki sosyalizm sözcüğünün geniş anlamda ve “sosyal-küresel dayanışma” olarak anlamlandırılmasının önem taşıdığını düşünmekteyim. Bu anlam, sol için bir ihtiyaca işaret ettiği gibi güçlenme ve mücadele yolunu da göstermekte.

Bugün korona ile mücadelede özel sektörün gösterdiği ilgisizlik ve yetersizlik nedeniyle sağlık hizmetlerinin kamulaştırılmasından söz edilmekte. Buna bağlı olarak sosyal devletin yeniden güçlendirilmesinin istendiği de görülüyor. Gerekli olabilir ama yeteceği kuşkulu!.. İster küresel kapitalizmin sosyo-ekonomik mağdurları olsunlar, ister beklenmeyen afetlerle karşılaşsınlar kalabalıkları güvence altına almak, sosyal değil, ancak “küresel-sosyal” politikalarla mümkün.

Dolayısıyla sol için toplumsal ve küresel izolasyon tehlikesi yerine “küresel dayanışmayı” kavram ve talep olarak yükseltmek yapılacakların başında gelmeli…

Küresel dayanışmanın gereği ve bu alanda yükseltilecek taleplerden bazıları da somutlaşmış durumda. Örneğin küresel-sosyal politikalara olan ihtiyaç ve bunun için kaynak yaratılması gerekliliği uzun süredir bilinmekte. 1970’lere dayanan ve temelde spekülatif sermaye hareketlerini önlemek üzere finansal işlemlerden düşük bir vergi alınmasını öngören Tobin Vergisi’nin (Robin Hood Vergisi diye de adlandırılmakta), 1990’larla neo-liberal politikalara bağlı olarak büyüyen eşitsizlikler için kullanmak üzere yeniden gündeme geldiği ancak hayata geçemediği biliniyor. 2008 finansal krizi sonrasında Avrupa ülkelerinin bazılarında uygulanan “finansal işlem vergisinin” AB düzeyinde hayata geçirilmesi yolunda müzakereler devam ederken OECD’nin teknoloji devlerinin yalnız merkezlerinin bulunduğu yerde değil, her ülkede vergilendirilmesi (dijital vergi) yolundaki önerisi de söz konusu. Bernie Sanders, Jeremy Corbyn gibi parti liderlerinden servet vergisi gibi radikal önerilerin gündeme geldiği de biliniyor. Ülkelerin ve insanların refahı kadar eşitsizlik ve adaletsizliklerin azaltılması için de kazananların vergilendirilmesi gerekiyor ama bugünkü sistem vergiden kaçma üzerine kurulu!...

KÜRESEL VERGİ VE KÜRESEL FON ÖNERİSİ

Dolayısıyla küresel dayanışma, OECD, BM gibi uluslararası kuruluşların da gündemine girmiş olan “küresel vergi” talebi ile somutlaştırılabilir.
Biliyorum, sosyalist sol, bir önceki yazımda değindiğim Piketty, Saez, Zucman gibi hem sermayenin büyüme hızını dizginlemek hem kapitalizme karşı sosyal devleti güçlendirmek isteyen, bu nedenle vergi sistemi üzerinde duran yaklaşımlara sıcak bakmıyor. Demokratik sol ise birçok ülkede bu önerilere yaklaşmazken bu tür önerileri dillendiren Corbyn İngiltere’de seçimi kazanamadı; ABD’de ise Sanders’ın demokrat parti adaylarıyla ilgili oylamalarda Biden karşısında gerilediği görülüyor.

Yine de ekonomik çöküş karşısında ülkeler bazında alınan önlemlerin -tıpkı 2008 krizinde olduğu gibi-insanlara değil sermayeye yaradığını vurgulamak, insandan yana taleplerde bulunmak ve bunu küresel bir talep haline getirmek gerekiyor ki solun insanlığa yatırımı ve insanlarla buluşması burada olabilir.
Talep edileceklerden biri de küresel verginin “küresel dayanışma fonu” yaratılması için kullanılması…

Aslında BM’nin böyle bir fonu var ancak finansal kaynakları yetersiz. Şimdi ise yoksulluğun sona erdirilmesi gibi salgın hastalıklarla mücadele edilmesi için de bu fonu güçlendirmekten ve bunun için kaynak yaratmaktan söz etmenin zamanı…

Bu öneriler sola küresel bir politika ve güç kazandırırken ulusal düzeyde de seslerinin duyulmasına, kitlelerle buluşmasına yarayabilir.

1Will Oremus, “Coronavirus is a
Premium of Our Self-Isolating Future”, One Zero, 11 March 2020;
www.onezero.medıim.com/