2013 Haziran halk hareketi siyasal İslam hegemonyasında onarılmaz bir gedik açtı. Direnişin meydanlardan geri çekilmesi sonrasındaki süreç iktidar blokunun giderek daha zorba yöntemlerinin belirleyici olmaya başladığı, darbe girişimlerinin, bombaların gölgesi altındaki referandumdan seçimlere pek çok uğraktan geçerek şekillendirildi. Bu dönem boyunca Haziran halk hareketinin dinamikleri ise mücadelenin her aşamasında bir biçimde etkinliğini sürdürmeye devam etti. […]

Koş arkadaş, eski dünya arkanda

2013 Haziran halk hareketi siyasal İslam hegemonyasında onarılmaz bir gedik açtı. Direnişin meydanlardan geri çekilmesi sonrasındaki süreç iktidar blokunun giderek daha zorba yöntemlerinin belirleyici olmaya başladığı, darbe girişimlerinin, bombaların gölgesi altındaki referandumdan seçimlere pek çok uğraktan geçerek şekillendirildi. Bu dönem boyunca Haziran halk hareketinin dinamikleri ise mücadelenin her aşamasında bir biçimde etkinliğini sürdürmeye devam etti.

16 Nisan hileli referandumu da toplumsal muhalefet için bir parlama noktasına dönüşmüştü. Faşist iktidar blokunun, 15 Temmuz’un ağır iklimiyle birlikte OHAL kuşatması altında gerçekleştirdiği referandumda hayır etrafında yükselen toplumsal mücadele bir kırılma noktası da işaret etti. Anayasa değişikliğiyle siyasal İslamcı rejime geçiş sürecine adım atılmış olsa da, toplumdaki dinamiklerinin bu rejiminin kurumsallaşmasına karşı çıkabilecek bir güçte olduğu da görülmüştü. İktidarın şimdi de kaybettiği büyükşehirlerdeki ilk yenilgisi olan referandum bir anlamda 31 Mart’ın da bir habercisiydi. Şimdi, 23 Haziran sonuçlarıyla bu süreç yeni bir evreye doğru geçiyor.

HHH

Siyasal İslam, emperyalizmin ve uluslararası sermayenin desteğiyle birlikte, eski rejime karşı biriken değişim taleplerini de arkasına alarak yükseldi. Ekonomik krizlerle derinleşen yoksullaşmadan ve yozlaşmış baskıcı uygulamalardan bunalmış kitleler birikmiş ve bir türlü çözülemeyen sorunların çözümü için siyasal İslamı bir çıkış kapısı olarak gördü. Siyasal İslam uzun bir dönem, halkın bu değişim isteğinin üzerine oturarak bunu sözde bir demokratikleşme ve değişim eksenine tutunarak gerçekleştirirken, iç ve dış desteklerini genişletmeyi başarabildi. Bu süreç iktidar imkânlarıyla birlikte tarikatlerin, cemaatlerin de toplum ve devlet içinde sınırsız bir güç kazanmasına fırsat verdi. Küresel sistemin sağladığı görece ekonomik imkânların da katkısıyla ilerleyen bu süreç, son yıllarda ciddi kırılmalara uğradı. 

Orta Doğu’da ılımlı İslam projesinin sonuna gelinmesinden, ekonomik krize ve dış politikadaki sorunlara kadar pek çok kırılma noktası bir yana siyasal İslam giderek toplum üzerindeki ahlaki ve politik üstünlüğünü kaybetti. Yeni rejimin güç ve iktidarını elinde tutanlar açgözlü sömürü düzenleri için yoksul halkı rızasını din örtüsü altında almayı başarmıştı, bugün bu bağlar kopuyor. Referandumdan başlayarak tüm seçimlerde cennetten tapu dağıtmadan, şeytan taşlamaya her türlü kirli yöntem kullanılarak yürürlüğe sokulan din ve milliyetçilik eksenli kutuplaştırmama her iki noktadan da kırıldı. Yüzde 50 dengesinin iktidar bloku aleyhine değişmesine olanak veren de emekçi halk sınıflarının (dinci, milliyetçi ayrışma eksenini aşarak) yüzünü birbirine dönmesiydi. Bu süreçte oluşan kendiliğinden halk İttifakı, aynı zamanda Kürt sorununun çözümünü ağırlıkla siyasal İslam içinde arayan yaklaşımları da güçsüzleştirerek, toplumsal barış için de bir kapı araladı.

Bir diğer nokta da siyasal İslamın gelecek çağrısının tükenmesidir. İktidar, TRT dizilerinden seçim propagandalarına, kürsü konuşmalarından şarkılarına her şeyiyle arkaik bir kahramanlık hikâyesine yaslanarak, çürümüş statükolarını savunmaya çalışıyor. Şimdi, iktidar blokunun seçmenin mesajlarına kulak vererek değişeceği, Reis’in davayı düştüğü yerden kaldıracağı türünden ortaya atılan her tür yaklaşım boştur, çünkü su kaynağında tükenmiştir! Bu her şeyden önce Türkiye’nin uzun geleceği açısından çok önemli bir gelişmedir. 1950’lerden bu yana emperyalizmin desteğiyle gelişen, 12 Mart ve 12 Eylül’lerden geçilerek palazlandırılan siyasal İslam, (toplumun aşağıdan yükselen mücadelesinin bir sonucu olarak) 17 yıllık iktidarının ardından şimdi adım adım sona doğru ilerlemektedir.

***

Bu sadece siyasal İslamın krizi de değildir. Siyasal İslamın da içinde güçlendiği küresel neoliberal sistemin çözülme süreci onun ideolojik hegemonyasını da ortadan kaldırıyor. Reel sosyalizmin sonrasında kapitalizmin alternatifsiz uzun bir dönemi de sona eriyor. Sistemin artık toplumun sorunlarına yanıt verebilme ve rıza üretilmekte zorlanıyor. Buna karşın pek çok yerde sistemin liberal eski merkezlerinin neofaşist bir doğrultuda şekillenen radikal eleştirisi üzerinden yeni bir siyaset düzlemi oluşuyor. Ancak bu da küresel sistemin merkezi çöküşüne yanıt vererek sistem için yeni bir kurucu bağ oluşturabilmekten oldukça uzak. 

Muhalefet hareketi içinse kimi noktalarda radikal bir düzen eleştirisine dayanan sol hareketlerin de güçlendiğini görebiliyoruz. Kendiliğinden halk hareketleri içinde daha eşitlikçi bir toplum arayışının nüvelerinin hem dayanışmacı pratiklerle hem de ucu sınırsız bir demokrasiye açılan pratiklerle görebiliyoruz. Bunlar aynı zamanda emekçi sınıfların (göçmenlik vb. üzerinden üretilen) faşist zehirden kurtularak birleşik bir güç ve halk olmaları açısından da önemli deneyimler. Bugün aslında tam da bugünkü düzenin radikal bir eleştirisi üzerinden yükselen ve aynı zamanda halkın öz deneyimlerinden doğan değerler üzerinden (özellikle gençler içinde giderek popülerleşerek) yükselen yeni bir sosyalizm arayışından da söz etmek mümkün. Bu aynı zamanda halkı parçalayan neofaşizm karşısında mücadeleyi yüzde 1’lik oligarşi ile halk arasındaki bir eksene çeken bir hat üzerinden şekillenerek gıdaya erişimden, doğanın yok edilmesine, yeni bir eşitlikçi ekonomik sisteme kadar pek çok konuda yaratıcı pratiklerle birlikte şekilleniyor. Bu aslında küreselleşmenin sonrasında pek çok bakımdan yeni bir mücadele dönemine girdiğimizi de gösteriyor. 

***

Türkiye’ye bu pencereden baktığımızda da muhalefet bloku kurucu bir politikaya sahip değil. 23 Haziran sonrasında, sistemin tadil edilmesini ön plana alan bir siyaset izleniyor. Siyasal İslam rejimin farklı güç odaklarıyla uzlaşmaya da açık olan bu tür bir siyasete muhalefet blokunun yapısının yatkın olduğu da geçmiş pratiklerden biliniyor. Siyasal İslamcı rejimin gücünü kıracak mevzi mücadelesi kuşkusuz bugün de önemini koruyor. Ancak şimdi mücadele düzenin topyekûn eleştirisi üzerinden şekillenecek kurucu bir politikayı öne alarak sürdürülmesine ihtiyaç var. 

On yedi yıldır süren, ama onlarca yıldır ülkenin geleceğine ilişkin mücadele eden iki çizginin mücadelesinde, şimdi yeni bir evredeyiz. Amerikan destekli siyasal İslamcılık onlarca yıldır ülkenin emperyalizme bağımlılık zinciri içinde tutularak, din ve milliyetçiliğe dayanılarak halkın acımasız sömürü düzenine razı edilmesinin en büyük aracı oldu. Bugün siyasal İslamı yenilgiye uğratan, Amerikan emperyalizmine ve onun güdümündeki gericiliğe karşı mücadele eden bu ülkenin devrimci birikimiyle, Gezi’de, Cerattepe’de, ODTÜ’de… O birikimi ileriye taşıyan yeni genç muhalif kuşaklar ve direnen milyonlar oldu… Şimdi seçimlerin ardından kimileri sadece sahnedekilere bakarak değerlendirmelerde bulunmaya, iyi ya da kötü yorumlar yapmaya çalışıyor… Sonunda herkes nasıl bir gelecek kurmak istiyorsa, her şeyin içinde onu görür… Sadece sahneye bakarsınız bir şe görürsünüz bu büyük mücadelede sokakları dolduran milyonlara bakarsanız geleceği de görebilirsiniz…

Görmek isteyenler Gezi’nin şafaklarındaki yeni bir devrim, yeni bir sosyalizm ışığını da görebilirler… 68’in ünlü sloganıyla, ‘koş arkadaş, eski dünya arkanda’….