Kosmos, ağlayarak karlar içinde koşan bir adamın görüntüleriyle başlıyor. Adam şehre indiğinde (Kars) ilk gördüğü şey

Kosmos, ağlayarak karlar içinde koşan bir adamın görüntüleriyle başlıyor. Adam şehre indiğinde (Kars) ilk gördüğü şey derede yüzen küçük bir çocuk cesedi oluyor. Karşı kıyıda ise çaresizce çığlık atan genç bir kadın var. Adam hemen hızla akan dereye girip çocuğu çıkarıyor ve ölü çocuğa can veriyor. Tabii ki şehir bu adamı bağrına basıyor. Fakat bu doğaüstü güçleri olan adam başka her açıdan da tuhaf. Ne yemek yiyor, ne de çalışıyor. Sadece şeker yiyip, çay içiyor. Filmde açıkça gösterilmese de dükkanların kasalarını soyuyor. Dini metinlerden alıntılarla konuşuyor. Ağaçlara bir maymun gibi tırmanabiliyor, hatta bir sahnede kendisini bir nevi ışınlıyor (bunu en ihtiyacı olduğu zamanda yapmıyor fakat).
KOSMOS’UN AŞKI TEK KİŞİYLE SINIRLI DEĞİL
Adam önce adının Battal olduğunu söylüyor. Daha sonra dirilttiği kızın ablasıyla tanışıyorlar. Genç kadın adının Neptün olduğunu söyleyince Battal da adının  Kosmos olmasına karar veriyor. Kosmos’la Neptün arasında söze değil de çığlıklara dayanan bir ilişki ve bir aşk başlıyor. Ama Kosmos’un aşkı bir kişiyle sınırlı değil. Şehre yeni atanan yorgun öğretmenle de sevişiyor. Ayrıca yüzbaşının aksak baldızını da oldukça şehvetli bir tedaviyle iyileştiriyor. Paralel bir hikâyede Karamazov Kardeşler’den alınma bir baba katli hikâyesi var. Bir başka paralel hikâye yine aynı eseri çağrıştırıyor: Küçük bir çocuk arkadaşlarını saldırısına uğruyor ve içine kapanıyor. Bu talihsiz çocuğun kaderi Karamazov Kardeşler’deki benzeriyle aynı oluyor.
Kosmos bu insanlara yardım ederken bir yandan da felaketlerini hazırlıyor istemeden. Karamazov kardeşlerden birine verdiği para, adamın hırsızlık ve cinayetle suçlanmasına neden oluyor. Öğretmen, Kosmos’la sevişmiş olmayı içine sindiremiyor ve intihar ediyor. Küçük çocuk, konuşmaya başlıyor ama Kosmos’un peşini bırakmadığı için soğukta üşütüp hasta oluyor.
Devlet için istenmeyen adama dönüşen Kosmos aynı geldiği gibi ağlayarak kaçıyor şehirden.
Reha Erdem, Kosmos’u olmak isteyeceği kişi olduğunu çeşitli söyleşilerinde ifade etti. Fakat bunun bir öneri değil bir arzuya işaret ettiğini de ekledi. Bana göre ise Kosmos/Battal karakteri bir aşkınlığı (transandans) değil, ‘ben’in sınırlarının belirsizleşmesini, başkasının sınırlarına tecavüzü (transgresyon), ruhsal/toplumsal olarak bir ilerlemeyi değil bir gerilemeyi (regresyon) ifade ediyor daha çok.  Olsa olsa Kosmos’un ideali Reha Erdem olur, tersi değil.
Kosmos bir devrimcinin de farkı bir şekilde sahip olabileceği bir sürü özelliğe sahip. Öncelikle aşk arıyor. Aşkın ve devrimin partisi sloganını hatırlıyor musunuz? Kosmos, sınır ve özel mülkiyet tanımıyor. Kosmos, emeğin alınıp, satılmasına karşı, bu yüzden çalışmıyor. Bütün bunlar da sosyalistlerin sahip çıkabileceği şeyler.
Ama Kosmos bütün bunları şimdi ve bu anda yaşamak istiyor. Bu yüzden de sürekli sınırlara çarpıyor. Ya da o sınırları başkalarına zarar vererek aşmaya kalkıyor. Çalışmamaya karşı oluşu asalaklığa dönüşüyor, özel mülkiyete saygı duymaması, camları indirip hırsızlık yapmakta bir sorun görmemesiyle sonuçlanıyor. Aşk arzusu, başkasının gerçekliğini görmesini engelliyor. Tedavi edici güçlerini kullanarak etkilediği ve sonra seviştiği öğretmen intihar ediyor. Kosmos bir yalnız adam, toplumsal bir gelecek hayali var gibi gözükmüyor.
KAYIP BİR ALTIN ÇAĞA ÖZLEM
Kosmos’u ilk gördüğümüzde bir kaybın yasını tutuyor. O kayıp bir önceki şehirde, kasabada geride bıraktıkları. Ağlayarak kaçıyor ilk gördüğümüzde.  Bu yas aslında belki de biraz da, daha iyi bir toplum hayalinin kaybının yası. Kosmos’u bu kadar yalnızlaştıran belki de biraz da bu. Bu kayıp kanımca gerileme diye adlandırdığım durumun da nedeni. Kosmos aşık olduğu kızla dille iletişim kurmuyor. Hayvani çığlıklarla iletişim kuruyor. Öğretmenle ilişkisinde de “hayvanla insan arasında bir fark olmadığını” söylüyor. Bence bunlar toplumsal bir varlık olmaktan umudu kesmenin ifadesi. Şaman özellikleri ise yitik bir geçmişe, kayıp bir altın çağa özlem.
Gerileme yani regresyon kavramını  kesinlikle aşağılayıcı, küçümseyici bir biçimde kullanmıyorum. Bu kavramı sanırım daha önce tek bir kez, Naomi Klein söyleşimde kullanmıştım. O yazıya bakılırsa böyle bir amacım olmadığı görülebilir zaten. Bu bir durum saptaması. Regresyondan kastım, çözüm bulunamayan sorunlar karşısında daha geri bir gelişme düzeyine evrilmek, bir şekilde çocuksulaşmak.
Kosmos’un Reha Erdem’in bir yönetmen olarak en başarılı filmi olduğunu düşünüyorum. Filmin, kurgusu, ses tasarımı, görselliği olağanüstü. Sermet Yeşil’in oyunculuğu da çok iyi. Mutlaka izleyin.
Şu anda İtalya’da “11. Lecce Avrupa Sineması Festivali”ndeyim. Festivalde FIPRESCI jüri üyesiyim. Ayrıca Yılmaz Güney üzerine düzenlenen konferansa konuşmacı olarak katıldım.   “Yeni Türk Sineması”nın belirleyici özelliği olduğunu düşündüğüm regresyon kavramı üzerinde festivalle ilgili yazımda da duracağım.