Kötü üvey annenin parlak ve zehirli elma şekeri
“Bu ülkenin kemikleşen ayrımcı politikalarının her gelen sağ iktidar tarafından perçinlenen ve 1980 darbesiyle yükselen kırk yılı aşmış bir Güneydoğu sorunu var. “Çözüm” dediğiniz süreç, çözümsüzlük ve çatışma zeminine evrildi ve kilitlendi. Bu sorunu çözmek için Parlamento çatısı altında ortak akıl, ortak irade, şeffaflık ve tüm partilerin eşit katılımıyla çalışmalar yapılması yönünde çağrılarımız, önerilerimiz, Kürt illerinde sokağa çıkma yasakları, çocuk ölümleriyle ilgili araştırma komisyonu tekliflerimiz, kanun tekliflerimiz var, tamamı yanıtsız. Çözmek yerine çözümü daha da olanaksız kılacak, ayrışmayı körükleyen, mezhepçiliği, etnisiteyi malzeme yaparak ötekini yok etmeye meyilli, şiddeti çözüm olarak gören, “Terörle mücadele söz konusuysa insan hakları ve demokrasiyi de devre dışı bırakırız.” diyen bir anlayışın daha da egemen ve sınırsız özgürlüklerle güçlendirileceği, denetlenemeyeceği, durdurulamayacağı bir sistemi yeğ tutuyorsunuz. Hangi anayasayı, hangi adaleti konuşuyoruz, sorun kendinize.”
Bu satırlar 29 Aralık 2016 tarihinde Meclis’te Anayasa değişikliği görüşmeleri sürerken komisyonda yaptığım konuşmanın çok kısa bir bölümünden. Tarihin tekerrürü de siyasetin cambazlığı da irkiltici. Aradan geçen yıllar içinde siyasi aktörler pek değişmedi ama söylemlerdeki değişiklik, tutarsızlık insana akıl kaybettirir cinsten. O gün konuşulanlar yeni olmadığı gibi benzer tutarsızlıkların siyaset gündemi ve iktidarın çıkarı için iki ters bir düz ilmeklerle örülüp çözüldüğü, ağızlara sürülen balın yerini zifte bıraktığı “kullanışlı” hamleler siyasetin çözüm için amaç değil çıkar için araç olduğunu hatırlatır gibi.
‘Kürt illeri’ dediğim için üzerime yürüyen AKP vekillerinin bağırış çağırışlarıyla bölünen konuşmamın ardından Grup Başkan Vekilimiz Özgür Özel de söz alarak benim yerime bir açıklama yapma gereği hissetmişti. “Sakıncalı” bir tanım kullandığım için. Kayıtlara açıklamasıyla girsin diye. Kastedilen ‘Kürt vatandaşların çoğunlukta yaşadığı illerdi’. Elbette öyleydi ve o illerde insanlar bodrumlarda ateşe veriliyor. Sokağa çıkma yasaklarıyla abluka altında tutuluyor. Cenazeler yollarda ve şimdi çözüm sürecinin girdiği buzdolaplarında bekletiliyordu!
Bu ülkede Kürtler ve Aleviler Osmanlı’dan bu yana hep ötekidir. Ayrımcılık politikaları, asimilasyon ya da devlet çıkarına atılan ‘çok uzak fazla yakın’ diplomasi adımlarına rağmen azalmaz. Meselenin çözülmesi daima birilerini rahatsız eder, birilerinin yoluna çıkar. 100 yıllık Cumhuriyetin yarı yaşı kadar süredir çözüm bekleyen “Kürt Meselesi” de bir vardır, bir yok. İhtiyaç anında kırılacak cam kutunun içindedir çözümün kırmızı düğmesi. Seçim zamanlarında, yap/boz anayasa değişikliği gündemlerinde cam kırılıp düğmeye basıldığında zil İmralı’da çalar. Bazen bir mektup gelir. Seçim ya da gündem idare edilince, ulak da kalmaz ortalıkta. Bazen o yasaklı sözün tarif ettiği Kürt illerinin bazılarına isimleri armağan edilir. Bazılarına ama! İşte ne bileyim Dersim, Norşin ve Tillo demek artık yasak değildir ama yine de Dersim diyen muhalefet partisinde bile ötekidir. Kürdistan kelimesini sadece AKP’liler o da istedikleri zaman kullanabilir. Onlar dışında biri Kürdistan derse vay haline. Teröristlik kimliğine sabıka kaydıyla işlenir maazallah. Bakmayın böyle hafif hafif yazdığıma bu mesele iklime göre değişkendir ama Güneydoğu’da iklim malum; sert ve haşindir. Soğuk dondurur, kar yolları kapar. Mektup değil kervan gelse geçemez. Ekmek, gazete kızakla, o da bazen ulaşır. Neyse ki artık sosyal medya var. Roboski’yi meselâ öylece öğrenebildik. Nice Roboski’ler oysa sessiz sedasız kar altında kaldı. Hoş öğrendik de ne oldu Uludere demek zorundayız ve ne dava var ortada ne yüzleşme, ne adalet, ne helâllik, ne yumuşama, ne de normallik!
İktidarın ihtiyacı oy. Kürtlerin oyu olmadan seçim kazanılıyor ve durum idare edilebiliyorsa ne âlâ. İhtiyaç varsa; açılım, çözüm, süreç… Toplumsal barış filizleniyor, özlenen bir arada yaşam ve barış isteği muhalefeti güçlendiriyorsa tam tersi. O zaman seçim iptali, hendek, bazuka, çatışma, terör, mühimmat, müdahale…
Barış ve çözüm poker masasında. Zehirli bir elma şekeri uzatıyor Devlet Bahçeli eliyle ittifak kanadı. Cumhur kelimesini benimsemiş olduğuna bakmayın bu ittifakın. Cumhuriyetle, demokrasiyle işi olmayan milliyetçi ve gerici kanat darda. Oylar eriyor. Ülkede on yıllardır çözümsüz kalan Kürt meselesini, terör tehlikesini düşünen kalmadı. Ülkenin çözüme muhtaç en büyük sorunu ekonomi, yoksulluk hatta açlık sınırında koca bir halk. İttifak kelimesi de artık gündemden düştü ama iktidar ve payandası dayanışıyor. Yeter ki ekonomi konuşulmasın, yeter ki artan şiddetin getirdiği tekinsiz sokaklar, tehlikeli günlük hayat mesele edilmesin, adalete muhtaç olanlar su bile içmesin. İşte o yüzden yine Anayasa değişsin! Bilmem kaçıncı kez kendi yaptıkları anayasanın değişmesi “ihtiyaç”. Zaten sadece tanımda kalanı; laik, demokratik Cumhuriyet’i bertaraf etmenin tam zamanıdır. Böylece gündem oyalansın ve elbette Kürtlerin oyları geri gelsin. O zaman birileri “tarihi konuşmalar” yapsın birileri “el yükseltsin”.
Topluma acılarını unutturamazsınız. Siyasetçiler de geçmişi unutmaz ki işlerine geldiğince eğip bükebilsinler. Benim gördüğüm şudur; Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP iktidar olmasın diye ne yapacaklarını şaşırdılar. Ekrem İmamoğlu İstanbul’dan yükselen ve halka yansıyan, benimsenen başarılarıyla iktidarı devirebilecek en güçlü aday ve büyük bir tehdit. Yargıyla ve siyasi yasak getirerek de kurtulamayacaklar ondan. Zira toplumsal tepki göze alamayacakları kadar ürkütücü. Gezi de olduğu gibi kendiliğinden ve büyüyen bir itiraz dalgasını göğüsleyemeyeceklerini biliyorlar. İşte bu yüzden Erdoğan bin bir zulüm yaşatarak buzdolabına koyduğu hediyelik barış şekerini çıkarırken Bahçeli de kırmızı çizgilerini (!) renklendiriyor. Kimse samimi değil!
Eyvallah. Biliyoruz elbette bunu. Ancak bedel ödemiş Kürt siyasetçilerin de el yükseltme yarışına katılımı Kürt hareketine derinlemesine nüfuz eden liberallerle açıklanacak gibi değil. Kim bu kadar saf olabilir? Hangi aklı başında dürüst, ilkeli siyasetçi daha dün ‘Kılıçdaroğlu seçim kazanırsa Öcalan serbest kalır’ diyerek sahte montajlanmış videolar servis eden kötücül akla güvenebilir? İpe sapa gelmez konuşmalarıyla bilinen, kükreyerek barış isteyen herkesi teröristlikle suçlayan birinin “tarihi bir konuşma” yaptığını söylemek bana göre aymazlıktan başka bir şey olamaz. Kendi acılı tarihini, kendi davasını unutarak iyi niyetli bir umut taşımak için geçerli bir samimi adım, bir yasal zemin, adaleti getirecek hukuksal gelişmeye ihtiyaç yok mu? Yazıyla bir, rakamla 1 örnek bile yokken, hangi gerekçeyle inanacağız bu yumuşamaya?!
Ne çözüm, ne barış böyle sağlanmaz beyler. Samimiyet, yüzleşme, adalet ve hukuk yoluyla sahici bir barış için mücadele ediyoruz yıllardır. Bu içi boş şovlara karnımız tok. Asla umutsuz değilim. Ancak bu göz boyamalarla siyaset yapanların kimilerinin hedef alarak kimilerinin naif görerek kenara koyduğu yerde sessiz kalmaya da niyetim hiç yok. Kürt sorunu özü itibariyle bir DEMOKRASİ sorunudur. Özellikle BARIŞ kelimesi kullanılarak kutsanan bu yeni süreç, birkaç siyasi elitin kişisel kariyerlerini sürdürmek adına planlanmış içi / altı boş bir kurgudan başka bir şey değil. Her yeri şiddet ve eziyet kaplamışken, her şey bu kadar anormalken bu normalleşme safsatasına ve bu popülist siyasete esir edilemeyecek kadar derin sorunları var ülkemizin. Çözüm ve barışa ihtiyacımız için vasat ve sıradan olana inat otokrasiye karşı durmak en büyük sorumluluktur.