Google Play Store
App Store

Galeano, günümüzde “ağaç dikmek her zaman doğaya yönelik aşkın göstergesidir” gibi ekolojiyi dert ediniyormuş gibi görünen sermayenin, ‘bıçaklı katilin paramparça ettiği kurbanlarına sunduğu ortopedik uzuvlar’ benzetmesiyle de ‘ağaç diken’ bankacılık sektörünün ve sermayenin yarattığı yeni sorunlara dikkat çekiyor.

Kriz değil, çöküş!
Eduardo Galeano

İlke KAMAR

Günümüzde doğanın katledilişiyle ilgili yazılarda ve konuşmalarda en çok geçen sözcüklerden biri ‘kriz’ ve ‘sorun’dur. Bu, bilinçli bir yönlendirmeden başka bir şey değil aslında. Krizler ve sorunlar aşılabilir; oysa yok oluşun bir adım öncesinde yer almak, en iyimser yaklaşımla, telafi edilemez bedeller ödemeye hazır olmaktır. Dünyada ve Türkiye’de yaşanan çevre ve doğa ile ilgili haberlere şöyle bir göz atıldığında ödenen bedelleri hemen görebiliriz. Çünkü o kadar çok ki! Dahası, yarım asırdır doğaya verilen tahribat öyle boyutlara ulaştı ki, gelişmiş ülkeler ve sermaye sınıfı başka bir gezegene göç etmezse yaptıklarının sonuçlarını yaşayacak. Bu değerlendirmenin amacı, ‘yanlarına kâr kalmayacak’ temennisinden çok, doğadaki bozulmanın geri dönülemez hale gelmesine vurgu yapmak. Çevre ve doğayla ilgili gelinen noktayı anlamak için olup bitenlere neden-sonuç ilişkisi içinde bakmak ise kaçınılmaz. Peki, kabaca ne oldu?

Kapitalizmle şekillenen endüstri ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte doğa giderek daha çok tüketim veya üretim nesnesi haline geldi. Doğayı araçsal değere sahip bir kaynak olarak gören endüstri, doğal kaynakları da bir sömürü alanına indirgedi. Bunun sonucunda ekolojiyle ilgili kritik sınırlar uzun bir süredir aşılmış durumda. Ozon tabakasının incelmesi, hava ve su kirliliğinin artışı, asit bulutları ve yağmurları, toksik atıklar, ekolojik türler, biyo ve gen çeşitliliğinde azalma, toprağın canlılığını kaybetmesi, çölleşme, toprağın ölümü ve gıda krizi bu sorunlardan bazıları.

ÇÖZÜM MODELLERİ BİR KANDIRMACA!

Tüm bu sorunlar devam ederken, sermayenin çöküşe neden olan yıkıcılığın karşısında bizi sorumluluk almaya davet eden, bunu bireyin vicdanına indirgeyen bir yapıyı önümüze sermesi de başka bir sorunu ortaya koyuyor. Son zamanlarda çevreci hareketlerin, daha temiz bir üretim adına çevreyi koruma altına alma çabaları da asıl sorunun saptırılmasını kolaylaştıran bir model sunuyor. Dahası, kapitalist üretimin boyutları toplumsal gereksinimlerden uzak bir biçimde sürekli büyüyor. Tüketimin hızlandırılması ve kışkırtılmasıyla “kullan-at” tipi ürünler yaygınlaştırılarak insanın tüketim karşısında duyarsızlaşması ve eylemsizleşmesi sağlanıyor.

Çevre felaketlerini gündeme getiren ‘doğayı yok eden kapitalist sistem’ hakkında uyarıda bulunan pek çok yazar ve düşünür var. Uruguaylı gazeteci ve yazar Eduardo Galeano da, yaşamı boyunca sömürgecilik ve kapitalizmin yarattığı ekolojik yok oluşun nedenlerine eleştirel bakan yazarlardan biri. Özellikle Latin Amerika’nın, Avrupa ve ABD ile mücadelesinin tarihi olarak gördüğü 1971’de yayımlanan “Latin Amerika’nın Açık Damarları”, ABD ve Avrupa emperyalizmine yönelik sert eleştirisinde ekolojik yıkımın nedenlerinin köklerine iniyor ve sorumlularını lafı dolandırmadan işaret ediyordu. O, köleleştirilmiş yerli Bolivyalı madenciler, harap olmuş Brezilya yağmur ormanları, Venezuela petrol sahalarının Latin Amerika şehirlerinde yarattığı çevresel felaketler gibi konularda sahte ve yanıltıcı bir gerçeklik yerine pek duyulmayan ve bilinmeyen gerçekleri dile getirmeyi tercih etti.

Yazarın “Latin Amerika’nın Açık Damarları”nın ardından, Kuzey ve Güney Amerika tarihinin kısa öykülerinden oluşan ve çevresel yıkımı konu edinen örnekleri kapsayan “Ateşin Anıları” üçlemesiyle takip etti. Geçen günlerde ise yazarın çeşitli kitaplarında yer alan ve bu kitap için de yazdığı doğayı yok eden sistem hakkında uyarıda bulunan kısa öykü ve denemeleri ‘Kullan ve At: Gezegenimiz, Yegâne Evimiz’ yayımlandı. Üç bölümden oluşan kitapta Tute’nin çizimleri de yazılara eşlik ediyor. Kitapta, Galeano’nun yerli halkların boyunduruk altına alınması, özgür çiftçilerin kolonileştirilmesi, floranın çeşitliğini engelleyen ihraç ürünlerinin yetiştirilmesi, doğal ormanların katledilmesi, endüstriyel ormanların sanayinin hizmetine girmesi gibi farklı konulardaki yazıları yer alıyor.

KULLAN-AT
Eduardo Galeano
Çeviren: Süleyman Doğru
Sel Yayıncılık, 2024

Latin Amerika insanının doğadan nasıl ayrı tutulduğunu, ilk bölümden itibaren anlamamızı sağlıyor Galeano. Doğayı yok eden ve köle iş gücüne ihtiyaç duyan sistemin tarihine gidip, özgür emekçilerin yerini alan ‘yeni güç topluluğunun’ odağında eski modelin dağılışına şahit oluyoruz. Doğayla ve hayatla uyum içindeki komünal yaşamdaki pek çok yerlinin, kendi çağlarının çevrecisi olmalarına ve ekolojiyi korunması gereken bir şey olarak görmelerine işaret ediyor. Bununla birlikte, havası, suyu ve toprağı zehirli bir dünyada yaşamaktan daha kötüsü olarak beyinlerimizin zehirlenmiş durumda olmasına dikkat çekiyor. Galeano, çevre sorununa yaklaşmak için doğayla bağımızı hatırlatıyor; doğanın zenginliği ve direniş biçimlerini yeniden ortaya koyuyor. Günümüzde “ağaç dikmek her zaman doğaya yönelik aşkın göstergesidir” gibi ekolojiyi dert ediniyormuş gibi görünen sermayenin, ‘bıçaklı katilin paramparça ettiği kurbanlarına sunduğu ortopedik uzuvlar’ benzetmesiyle de ‘ağaç diken’ bankacılık sektörünün ve sermayenin yarattığı yeni sorunlara dikkat çekiyor:

“Bu yeni kereste ormanlarında kuşlar şakımıyor. Onların katledilmiş ormanlarla hiç alakası yok, çünkü berikiler farklı türden ağaçların kendilerince sarmaş dolaş bir biçimde yaşadığı topluluklardı, kendi başlarına bilgece bir şekilde çoğalan yaşam çeşitliliği kaynaklarıydı; oysaki yeni ormanlar sanayinin hizmetine girmek üzere askerler gibi tek sıra haline dikilen, hepsi birbirinin aynı ağaç ordularından başka bir şey değil. İhracata yönelik kerestelik ağaç plantasyonlarının bırakın çevre sorunlarını çözmesini, dünyanın dört bir yanında yeni sorunlar yaratıyorlar.”

Tüm bu sorunların dışında farklı başlıklarda konular kitapta yer alıyor. Bunlardan en ilgi çekici olanlardan biri Kolombiya’da eskiden sokağa terk edilen çocuklarla ilgili. Bu çocuklar geçmişte sokak çocuğu olarak değerlendirilirken şimdi ise işe yaramazlar adı verilerek ölüme mahkûm ediliyor Galeano’ya göre. Nesneler kadar kişilerin de tüketimin parçası haline nasıl getirildiğini görmemizi sağlıyor. Bununla birlikte dünyanın güneyine uygulanan tahakkümün sonucunda buranın yaşanılmaz bir yere dönüştürüldüğü üzerine yüzleşmeye davet ediyor bizi. Toplum dışına itilen bu bölgenin yirmi dört ülkedeki çöp atıklarının kalkınma projeleri adı altında insani yardım kılığında Meksika’ya boşaltıldığını aktarırken bu sorunu masaya yeniden yatırıyor. Çevresel tahribatların, olağan hale gelmiş her şey mümkündür algısını yıkarak, ayrıcalıklı kesimin yok ediciliğini ilan ediyor Galeano. ‘Kuzey’in çöplüğü olan Güney, onun karikatürü haline gelmek için elinden geleni yapıyor’ ona göre. Balta girmemiş ormanları sıradağlar ve nehirleri kolaçan ederek yoksulluk kültürünün hayatta kalma ekonomisiyle yıllar içinde tahsil ettiği bedellere işaret ediyor. ‘Kullan ve At: Gezegenimiz, Yegâne Evimiz ’de.