Kuduz
Kuduz, hayvanlardan insanlara bulaşan bir hastalıktır. Hastalığın etkeni olan virüsü köpek, kedi, tilki, çakal, kurt gibi hayvanlar taşır ve çoğunlukla ısırık yoluyla insanlara bulaştırırlar.
Kuduz virüsü vücuda girdikten sonra beyni etkiler. İnsanlarda kuduzun ilk belirtileri baş ağrısı, ateş, kaygı ve karıncalanma olarak ortaya çıkar. Çoğu kez aynı zamanda göz bebeklerinin genişlemesi, ses ve ışığa aşırı duyarlılık, ateş, kasılma nöbetleri, halüsinasyonlar, bilinç kaybı ve hidrofobi görülür. Kuduza yakalanmış hasta suyu gördüğünde içme isteğiyle yutkunur ama kasları dayanılmaz bir acıyla kasıldığı için sudan korkar.
Devamında koma ve nihayet ölüm gelir. Kuduzdan ölüm ölümlerin en korkunçlarındandır. Ne yazık ki tıbbın da bütün vücudu nöbetlerle kasılan hastayı uyutmaktan ve ölümünü beklemekten başka yapabileceği pek bir şey yoktur.
Cerrahpaşa’daki öğrencilik yıllarımda bir gece reanimasyon servisindeki nöbette böyle bir hastanın başında korku ve çaresizlik içinde sabaha kadar beklemiştim. Bir de Okmeydanı’ndaki demir kapılı, sürgülü, kimsenin yanına sokulamadığı hastaya kapının altından yemek uzatılacak mazgalı bulunan kuduz odasını hatırlıyorum. İntaniye servisinin bodrumundaki odaya boş olduğu halde bile ürpererek yaklaşır, girmeye ise cesaret edemezdik.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada her yıl elli dokuz binden fazla insan kuduz nedeniyle yaşamını kaybetmekte. Bu ölümlerin kahir ekseriyeti Asya ve Afrika ülkelerinde yaşanıyor. Avrupa, Avustralya ve Kuzey Amerika’da ise kuduzdan ölüm çok nadir görülmekte. Üstelik oralardaki kuduz vakalarının kaynağı evcil değil yabani hayvanlar.
Kısacası, kuduz bir geri kalmış ülke hastalığı.
∗∗∗
Fransız bilim insanı Louis Pasteur kuduz aşısını 1885 yılında keşfetti.
Temmuz 1885’te, Alsace’lı dokuz yaşındaki Joseph Meister, kuduz bir köpek tarafından ısırılmıştı. Annesi, kuduz köpekleri aşılayan Louis Pasteur adlı bir bilim insanını duymuştu. Paris’e gitti ve oğlunu kurtarması için yalvardı.
Joseph geldiğinde, hiçbir şey yapılmazsa öleceği açıktı. O zamanlar kuduz, tedavisi olmayan ölümcül bir hastalıktı. Ancak Pasteur’ün yardımcıları kuduz aşısını uygulamak istemediler çünkü aşı yalnızca köpekler ve tavşanlarda başarıyla test edilmişti.
Jacques Joseph Grancher adlı bir doktor, Pasteur’ü imkansızı denemeye ikna etti ve çocuğa on gün boyunca her gün on iki doz aşı uyguladı. Bir aydan kısa bir süre sonra sonuç belli oldu: Joseph kurtulmuştu!
∗∗∗
Haber geçtiğimiz Çarşamba günü basına düştü.
Dokuz yaşındaki Joseph’in kuduzdan kurtulmasından yüz otuz dokuz yıl sonra Şanlıurfa’da kuduz tedavisi gören dokuz yaşındaki Muhammed Muaz, ambulans helikopterle nakledildiği Elazığ Fethi Çekin Şehir Hastanesi’nde can vermiş.
Üstelik internette kısa bir araştırmayla görülüyor; bu son iki yılda Şanlıurfa’da basına yansıyan dördüncü kuduz ölümü vakası.
∗∗∗
Muhammed’in ölümünden bir gün sonra Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu Meclis’te bütçe konuşması yapmış.
Yok, zannettiğiniz gibi Muhammed’in acılar içindeki korkunç ölümüne değinmemiş. Koca Bakan, böyle küçük işlerle ilgilenecek değil tabii.
Konuşmasına “2002 yılından itibaren Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde sağlık sistemimizde büyük bir değişim ve gelişim gerçekleştirdik.” sözleriyle kendisini o koltuğa tensip eden makama bağlılığını göstererek başlamış.
Sonra da Yenidoğan Çetesi olayı nedeniyle kendisini eleştiren muhalefet parti milletvekilleriyle, özellikle de İyi Parti’li Turhan Çömez’le polemiğe girmiş.
Kıdemli bir cerrah olarak çömezleri muhatap almazmış ancak kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi sorumluluğu gereği birkaç şey söylemek zorundaymış. Birilerinin patolojik yalan söyleme hastalığı olan mitomaniye yakalandıklarını psikiyatrist olmasa da bir hekim olarak görüyormuş. “Allah şifalarını versin inşallah”mış. Kendilerine başvururlarsa tedavileri için ellerinden gelenleri yapacaklarmış.
Belli ki atanmış bir bürokrat olduğunu unutmuş, ya da Lazistan mebusu dedesi, Milliyetçi Demokrasi Partisi milletvekili babasına özenmiş, kendisini öyle kaybetmiş ki oturumu yöneten AKP’li Bekir Bozdağ bile tahammül edememiş. "Temiz bir dil kullanın." diyerek uyarmış ama Memişoğlu bağırıp çağırmaya devam etmiş.
∗∗∗
Polemikten kalan zamanında da “icraatın içinden” yapmış. Meğerse Türkiye dünyanın en iyi sağlık hizmetini sunan ülkesiymiş. Türkiye’yle yarışabilecek ülkelerin nüfusu İstanbul’un üçte biri kadarmış!
İlahi Bakan Bey. Ben senin Okmeydanı’ndaki çömezlik günlerini de bilirim. Çömezlik utanılacak bir şey değildir. Önemli olan işini doğru yapmaktır.
Sen dokuz yaşındaki bir çocuğun kuduzdan öldüğü bir ülkede Sağlık Bakanlığı yapıyorsun. Polemiği bırak da işini yapmaya bak.