Google Play Store
App Store

Hegemonya, bir sınıfın diğer sınıf(lar) üzerindeki “ahlaki-entelektüel” önderlik kapasitesiyle de ilgilidir ve dolayısıyla kültürel hegemonya, o sınıfın ideolojik formasyonunun toplumun tümünde ortak duyu haline gelmesi demektir.

Kültürel hegemonya ne değildir ve bu tartışma kime ait?

Gökhan Bulut - Dr.

Kültürel hegemonya tartışmasında (özellikle AKP cenahından yürütülen ve dahil olanların kapılma ihtimali olan) iki risk var gibi görünüyor: Konuyu sınıflardan, sınıf oluşumlarından bağımsız tartışmak ve kültürü (sınıflarla tartışıyor olsak bile) yalnızca görünür materyallerle sınırlandırmak. Üstelik dolaşımdaki haline bakıldığında konunun bir “orta sınıf” tartışması olarak anlaşıldığı da görülüyor. Orta sınıfa ait bir kavram setiyle ve orta sınıflar üzerine tartışılıyor. Bunun temel nedeni orta sınıf pozisyonunu kimin işgal edeceğine ilişkin sınıfsal çatışmanın bugün karşımıza “kültürel hegemonya çekişmesi” olarak çıkması. Bu görüngü düşünsel alanı da kendine tabi kılmışa benziyor.

Türkiye’nin içinden geçtiği yeni sermaye birikim rejimi ve buna bağlı siyasal rejim dönüşümü, sınıf kompozisyonlarının da hızla değişimini öngörüyor. AKP, burjuvaziyi dizayn etmek konusunda tüm araçlarıyla çalışıyor. Bunu yüksek oranda da başarabiliyor çünkü artık kendisi bir burjuva fraksiyonu haline gelmiş AKP, devlet aygıtının tüm gücünü de elinde tutuyor. Bu güçle kendi sınıfının diğer bütün bileşenlerini tanzim edebiliyor.

İşçi sınıfının kompozisyonu da değişiyor. Güvencesizleştirme, tarımın tasfiyesi, göçmen emeği, asgari ücret (ve genel olarak ücret) enstrümanı ve sosyal yardım (AKP’nin elinde sosyal zekât) politikalarıyla sınıfın bileşimini istikrarsızlaştırırken sınıf hareketi zeminini de kayganlaştırıyor. AKP, işçi sınıfıyla aktif mücadelesinde de siyasi, sosyal, iktisadi ve askerî zorların tümünü aynı anda kullanıyor. İktidarına tehdit –en azından ortak– olabilecek örgütlü bir sınıf dalgası ise henüz uzak sulardaki düzensiz kabarmalar halinde.

Sınıf kompozisyonlarındaki en sancılı dönüşüm ise “orta sınıf”larda oluyor. Zaten şu anda üzerinde durduğumuz konu da kültürel hegemonya tartışmasının orta-sınıfsallığı.

ORTA SINIFLAR DÖNÜŞÜRKEN

Bugün, refah devleti döneminin ortalama kitleleri ile neoliberal İslamcı AKP rejiminin piyasa(cı) figürleri arasında sınıfsal konum savaşları yaşanıyor.

Eski orta sınıflar, kendilerini bilişsel ve ideolojik bir gerçeklik haline getirerek siyasal temsillerini üreten (sosyal) demokrasi değerlerine tutunurken yeni orta sınıflar kendilerine yeni bir iktisat ve statü imkânı müjdeleyen (liberal) demokrasi değerlerini savunuyor. Orta sınıf konumunu eskiler her an altsınıfa düşme tehdidiyle, yenilerse bir an önce üstsınıfı çıkma vaadiyle yaşıyor. Eski’nin hali vakti yerinde ve kendinden müteşekkil geniş kitleleri, yeni’nin birden zenginleşen ve hırslı dar çevrelerinin tehdidi altında. Yerini korumaya çalışan dağınık eski orta sınıf ile yeni yerler talep eden örgütlü yeni orta sınıf. Eski orta sınıfın soyut değerleri ile yeni orta sınıfın somut çıkarları. Eski orta sınıfın anonim karakteri ile yeni orta sınıfın konsantre birimleri. Orta sınıf düzeyinde karşı karşıya gelen ve çatışan bunlar. Uğruna çatışılan şey ise bu konumun sunduğu maddi imkânlar ile toplumdaki yaygın ortalama değerlerin kaynağı haline gelmek: Ekonomik olarak güçlü, siyasal olarak iktidarın temel muhatabı; toplumsal olarak da herkesi temsil ettiğine ilişkin meşruiyet sahibi olmak.

SAHNE: LAİKLİK

Burada en dikkat çeken/çekmesi gereken nokta ise söz konusu bu kültürel hegemonya çekişmesinin aslen “laiklik” hakkında/üzerinden gerçekleşiyor oluşu. Bunun için kamuoyunun gündemine gelen ve bu tartışmanın nesneleri olan dizi filmlere, kavramlara, değerlere biraz derinlemesine bakmak yeterli.

Yeri gelmişken söylemek gerekiyor ki laiklik kavramı aktüel çatışmadaki taraflarının verdiği anlamlara sıkışmış durumda. Bu durum laiklik kavramının bu tarafların siyasal tercihleriyle ve temsilcileriyle anılmasına neden oluyor: Laik (sosyal) demokratlar  ile İslamcı (liberal) demokratlar. Aslında konumunu korumaya çalışan eski orta sınıflar ile bu konumu ele geçirmeye çalışan yeni orta sınıflar. Şimdi bir kez daha ifade edelim ki bugünkü kültürel hegemonya çekişmesinin tarafları da olan bu aktörleri orta sınıf konumu için verilen mücadelenin rakipleri olarak görmek gerekiyor.

Evet, geçmiş dönemlerde de yaşanan ama bugün geçmiştekilerden farklı olarak laiklik üzerinden gerçekleşiyor olan sınıf kompozisyonlarındaki bu yer değiştirme AKP’nin neoliberal İslamcı yeni rejim inşasının parçası. Sınıflar arası ittifaklar da sınıf içi kompozisyonlar da sınıfsal tasfiyeler de bu yeni rejimin ihtiyacına göre şekilleniyor.

SINIFLARIN KÜLTÜREL HEGEMONYALARI

Her sözcüğün, tek başına kullanıldığında herkes tarafından mutabakatla karşılanan bir sözlük karşılığı elbette vardır fakat kavramlar söz konusu olduğunda onlara anlamını veren içinde biriken tarihselliktir. Ki bu tarihsel birikim o kavramların sınıfsallığından başka bir şey değildir. Böyle bakıp da kültür dendiğinde reelde, burjuvazide meta fetişizmi, eser ve değer gaspı ile bunların yozlaştırılmasının, orta sınıflarda nitelikli mal ve ortalama yaşam tarzının, işçi sınıfında ise derinlikli somut düşünce ürünleri ve eşitlikçi-dayanışmacı yaşam pratiklerinin (bunlara eğilimlerin) kastedildiğini bir kez fark ettikten sonra bakacağımız yer, bugünkü tartışmanın hangi unsurlar üzerinden yürütüldüğü olmalıdır. Yürüyen kültürel hegemonya çekişmesi, hangileri üzerindeki hâkimiyeti ve/veya dayatmayı kastediyor?

Görünen o ki çekişme ve ona bağlı tartışma büyük oranda “medya ürünleri” üzerine yığılmış durumda. Elbette medya ürünleri de kültürün ve onun hakkında verilen mücadelenin konusu ve aracı olabilir fakat meseleyi bu kısırlıkla tartışmak bize sadece medya piyasasındaki ticari rekabeti ve bunun siyasallaşmış biçimlerini verir. Siyasallaşmış biçimler tabii ki sosyolojik karşılıklar üretecektir ve fakat piyasaya hâkimiyet kurmak topluma hegemonik olmayı doğrudan ve firesiz şekilde getirmez.

KÜLTÜREL HEGEMONYA NE DEĞİLDİR VE NASIL KURULMAZ?

Hegemonya, bir sınıfın diğer sınıf(lar) üzerindeki “ahlaki-entelektüel” önderlik kapasitesiyle de ilgilidir ve dolayısıyla kültürel hegemonya, o sınıfın ideolojik formasyonunun toplumun tümünde ortak duyu haline gelmesi demektir.

Bugün eski burjuva fraksiyonlardan devşirilen geleneksel aydınların ve bu role soyunan “yeni” figürlerin devletin tüm kapasitesini araçsallaştırarak siyasi, sosyal, iktisadi ve askerî zorların hepsini aynı anda topluma uygulaması, Gramsci’nin “hegemonik müdahale” olarak adlandırdığı politik bir eylem olabilir. Kültürel hegemonyanın kurulabilmesi bunun yanı sıra eğitimin ve hukukun da seferber edilmesini gerektirir. AKP’nin bunları yapmadığını söyleyemeyiz. Son yıllarda medya ve kültür endüstrisine Kültür ve Turizm Bakanlığı, TRT gibi kamu kurumları eliyle yapılan müdahaleler (teşvikler, ödüller, destekler, yeni girişimler ve iş modelleri gibi) ve polis operasyonları da dahil olmak üzere AKP’li olmayan sektör aktörlerine yönelik baskılar zoruyla yaratılan egemenliğin kültürel hegemonya olduğu söylenemez. O nedenle, sınıfsal olarak tasfiye edilmek istenen eski orta sınıflar üzerinde kurulan zorun tüm sınıflar üzerinde kurulmuş bir kültürel hegemonya olmadığı açıktır.

Birbirine uyumlu parçaların bir araya getirilerek sabitlenmesiyle oluşan de-monte mobilyaları biliriz. Montaj kılavuzu çıkar içinden. Malzeme kalitesine bağlı olarak bir kez kuruldu mu yıllar boyunca kullanılır. İşte hegemonya öyle değildir. Birincisi, bir kez aldığında yıkıcı bir müdahale olmadan koruyacağı bir son şekli yoktur. İkincisi, kurgulayanın iradesine tabi ve birbirlerine uymak dışında seçeneği olmayan parçalardan oluşmaz. Üçüncüsü de her zaman kurgulayanın ona yüklediği amaca uygun hareket etmek zorunda değildir. Her şeyi bir şiddet aracına dönüştürülerek, düşmanlaştırılan fraksiyonların sindirildiği bir dünya, kültürel hegemonyaya benzer görüntüler sunuyor olabilir. Bizse bu görüntülerin arkasındaki gerçekliklere bakmalıyız.

NEREDEN BAŞLAMALI?

Kültürel hegemonya için vereceğimiz bir mücadele varsa, yeni rejimin tüm topluma dayattığı gerici ortalamalara karşı gerçek alternatifin (toplumu bir arada tutma illüzyonunu da kaybetmiş her türden) eski değerler değil işçi sınıfının dayanışmacı, yaratıcı, eşitlikçi kültürü ve siyasal iktidarı olduğu gerçeğinden yola çıkmak zorundayız. Bu yol da uzak sulardaki dağınık kabarmaları düzenli büyük dalgalara dönüştürecek örgütlü bir sınıf hareketini hedeflemekle başlıyor.