Kurşundan ağır harfler
Haydar Ergülen Cumhuriyet tarihimizdeki, 29 etkili kişiyi, kavram, uzam ve zaman dilimini, kronolojik olmayan bir yapı içinde, denemenin olanca tadıyla irdeliyor. Kimi zaman 29 harf midemize gelip oturuyor, kimi zaman kurşun gibi yüreğimizi delip geçiyor, aklımızı harman gibi savuruyor.
Hasan ERKEK
Haydar Ergülen deyince aklımıza ilkin şiir gelir, doğal olarak. Yaşayan şairlerimizi değerlendirince en beğendiklerim arasında. Bugüne kadar 20’yi aşkın şiir kitabı yayımladı. Çekmecesinde daha kaç şiir dosyası yayımlanmayı bekliyor, bilinmez. Şiiri, çocukluğunun geçtiği Eskişehir’i andırır. Engebeleri, dağları, tepeleri pek yoktur. Ama kökleri derindedir. Yunus Emre’nin bastığı yerden bereketle uç verir. Porsuk çayı gibi, dingin, durgun akar. Ama Türkiye’mizin ovalarındaki nar bahçelerini sular. Suları giderek sınırlarımızı aşar, dünyanın başka coğrafyalarına ulaşır.
Ergülen, aynı zamanda, değerli bir deneme yazarı. Denemeleri, gelişmiş edebiyat beğenisinden, sağlam politik duruşundan ve “memleket”e hüzünlü ama gerçekçi bakışından doğup boyverir. Edebiyatımızı, özellikle şiirimizi babacan bir gözle gözleyip, hakkında kadir kıymet bilen bir tutumla yazar da yazar. Derin bilgisine ve çarpıcı düşüncelerine dayanarak, esneklik ve incelikle yazdıkları, dolup taşar kitaplarından. Bugüne kadar yazdığı deneme kitabı sayısı 30’u bulmuş da, haberimiz yokmuş. Şiir yazmıyor olsaydı, insanları dar kategorilerle algılayan ve algılaması ancak bir kategoriye izin veren toplumumuzda, adı çoktan deneme yazarına çıkmış olurdu ve bu alanda ünlenirdi.
Kanımca, Haydar Ergülen’in her iki kimliğini besleyen, “ayırt edici” diyebileceğimiz bir özelliği de, “çok iyi bir okur” olması. “Dünyaya yalnız yazmak için değil, aynı zamanda okumak için de geldim” diyor. Şairlerin birbirlerini bile okumadıkları ülkemizde, herkeste bulunması gereken bir özellikten, “ayırt edici” olarak söz etmek belki şaşırtıcı, ama eksiliği çok duyulduğundan, söz edilmeyi hak ediyor. Okumak yeniden yükselen bir değer haline gelebilirse, umut da ülkemize, dahası dünyaya yeniden gülümseyerek bakmaya başlar.
İşte, Ergülen’in, benim “100. Yıl Cumhuriyet Destanı”, öteki adıyla “Cumhuriyet’in Şiirli 100’ü” kitabımla isim kardeşliği içinde yayımlanan yeni kitabı “100.Yıl Cumhuriyet Alfabesi” kitabını okumak her şeyden önce bunları düşündürdü. Bir de, Cumhuriyet’in sayısız suikast girişimiyle sarsılıp örselenmiş, dahası hırpalanmış olmasına rağmen, Haydar Ergülen gibi şair, yazar ve aydınları yetiştirmiş olmayı başardığını hatırlattı. Cumhuriyet’in yüz akı olan Nâzım Hikmet’in, Behçet Necatigil’in, Ahmed Arif’in, Cemal Süreya’nın, Nurullah Ataç’ın, Suut Kemal Yetkin’in, Vedat Günyol’un, Memet Fuat’ın,… açtığı yolda…
Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan, “100.Yıl Cumhuriyet Alfabesi” (yoksa “Abecesi” mi demeli), Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra yapılan harf devrimiyle (1 Kasım 1928) kabul edilen ve Türkçe söyleyişe karşılık gelen 29 latince harfle başlayan 29 bölüm ile “Cumhuriyet’in 100 Yılına 100 Sevinçli Cümle”den oluşuyor. Böylece, “en serbest yazın türü” olarak nitelendirilebilecek deneme, bütünlüklü bir yapıya kavuşmuş oluyor. Sonundaki 100 cümleyi de tatlı niyetine ikram ediyor okura, Ergülen.
Yazar, Cumhuriyet tarihimizdeki, 29 etkili kişiyi, kavram, uzam ve zaman dilimini, kronolojik olmayan bir yapı içinde, denemenin olanca tadıyla irdeliyor. Aralarında bağlantılar kuruyor. Mizahi bir dille eleştiriyor her birini. Filozofça sorular soruyor. Kimini bilgi birikimiyle yanıtlıyor, kimini olanca ağırlığıyla askıda bırakıyor. Kimi zaman 29 harf midemize gelip oturuyor, kimi zaman kurşun gibi yüreğimizi delip geçiyor, aklımızı harman gibi savuruyor.
Kimler yok ki bu 29 denemede. Ebedi Şef Mustafa Kemal Atatürk, Milli Şef İsmet İnönü, eşitlikçi bir dünya için baş kaldırıp memleket hasretiyle ölen büyük şairimiz Nâzım Hikmet, dünyayı gönül gözüyle görüp bize de gösteren Âşık Veysel, güvercin ve şahin Bülent Ecevit, çoban Süleyman Demirel, sanat güneşi Zeki Müren başlıklarda da adı anılanlar. Bir de, adlarıyla başlıklarda yer almayıp, kitaptaki denemeler boyunca sayfadan sayfaya, satırdan satıra dolaşanlar var. Hafızamızda resm-i geçit yapan bu isimler neler neler anlatıyor, neler neler çağrıştırıyorlar: Yunus Emre, Hacı Bektaşı Veli, Edip Harabi, Tevfik Fikret, Ahmet Mithat Efendi, Ahmet Rasim, Mehmet Akif Ersoy, Ziya Gökalp, Yahya Kemal Beyatlı, Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Seyit Rıza, İsmail Hakkı Tonguç, Hasan Ali Yücel, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Memduh Şevket Esendal, Hasan İzzetin Dinamo, Celal Bayar, Necip Fazıl Kısakürek, Turan Emeksiz, Safiye Ayla, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Müzeyyen Senar, Aziz Nesin, Deniz Gezmiş, Behice Boran, Pertev Naili Boratav, Turgut Özal, Cemal Süreya, Neşet Ertaş, Fethi Naci, Ahmed Arif, Cahit Külebi, Ahmet Erhan, Erkan Oğur, Sezen Aksu, Cevat Çapan, Arkadaş Z. Özger, Hilmi Yavuz, İlkay Akkaya, Can Atalay,… Bu isimlere, dünya tarihine yön veren kişilikler eşlik ediyor: Marx, Lenin, Troçki, Enver Hoca,…
Cumhuriyet’in uzamları da, Cumhuriyet’in harfleri gibidir. Her biri ne eylemlere, ne anılara tanık olmuştur. 29 Harf uzamlar tarafından da paylaşılıyor. Başkent Ankara, Ankara’nın kalbi Ulus, Ulus’un efsanevi sokağı Rüzgârlı Sokak, hatıralar bahçesi Gençlik Parkı, İstanbul’daki Bomonti Bira Fabrikası, Beykoz Kundura Fabrikası, tarihimizin kanlı ve onurlu uzamı Taksim, Gezi Parkı, Eskişehir’deki Sümer Fabrikası, her devrin şenlik ve fuar alanı olan İzmir Kültürpark, acılarla anılan, toplumsal travmalara neden olan Çorum, Maraş, Sivas, Dıyarbakır,… Bu uzamlardan geçmeden Cumhuriyet anlatılabilir mi? Nereye ayak bassan ses gelir. “Bir dokun bin ah işit” uzamları…
Bir de Cumhuriyet’i anlatırken teğet geçilemeyecek, atlanamayacak kavramlar var. Bazı deneme başlıklarını da bu kavramlar oluşturuyor. “Gavur”, “İnkılap”, “Muassır”, “Öz”, “Parya”, “Halkçı”, “İslam”, “Laiklik”, Kadın” aynı zamanda deneme başlıkları da olan kavramlar. Cumhuriyet’in son 100 yılında dar kavşaklarda karşılaşılan ve 29 denemenin içinde irdelenen daha onlarca kavram var.
“Kimsesizlerin kimsesi” olarak kurulan ve “eşit yurttaşlık” temeline dayanan şiirsel ve laik Cumhuriyet’in giderek bir çeşit “Sünni-Türk Devleti”ne dönüşmeye başlaması, Ermeni, Rum ve Yahudiler’den sonra, 3K formülleriyle Kürtlerin, Kızılbaşların (Alevilerin), komünistlerin de tartaklanarak dışlanması, Çerkeslerin, Ezidilerin, Abhazaların görmezden gelinmesi, “laik kesim”in potansiyel suçlu olarak görülmeye başlanması, önce gizli gizli, giderek açıktan streril ve tutucu bir toplum yaratma çabası,.. bütün bu denemelerin harcını oluşturuyor ve belki de başlıca yazılma sebebi. Cumhuriyet kazanımlarının hakkını teslim ederken, son yüzyılda yaşanmış olan travmaların altında yatan nedenlere de, aydınlık aklın eleştirileriyle yaklaşıyor Haydar Ergülen. İyi de yapıyor. Yoksa ne farkı kalırdı sözünün, meydanlarda ya da ekranlarda atılan hamaset dolu nutuklardan?..
Adı engingönüllülükle “100. Cumhuriyet Alfabesi” olarak konmuş olan bir kitapta, anılan uzam ve zaman dilimlerinde, adı geçen kişilerin gerçekleştirdiği eylemleri irdelemeden, onlarla hesaplaşılmadan bir “Cumhuriyet muhasebesi” yapılamaz kuşkusuz. Tersi, tozları halının altına süpürmek, kirli çamaşırları divanın altına atmak olurdu.
Bu noktada, iki önemli kavrama daha ihtiyacımız var: “Yüzleşmek” ve “özeleştiri yapmak”. Geçmişi “samimiyet”le önümüze koyup onunla yüzleşmeden, toplumca yaptığımız hataları alt alta sıralayıp hesabını vermeden, kısacası geçmişimizi temize çekmeden, birlikte, “gönül rahatlığı”yla ve “açık alın”la ortak bir geleceğe uzanmamız pek kolay görünmüyor.
“100.Yıl Cumhuriyet Alfabesi” aynı zamanda, başka deneme, makale ve şiirlerin yazılmasına ve yeni bir “toplumsal sözleşme”nin yapılıp hakkıyla uygulanmasına engingönüllü bir davettir, “işin kolayına kaçmadan ama”… Cumhuriyet karşıtları, onun 100.yılını görmezden geldiler. Kapanması geken bir parantez gibi gördüler. Cumhuriyet yanlıları ise, “yasaksavar” bir tutumla, içi boşalmış sloganlarla, büyük bayraklarla kutlamayı tercih ettiler. Oysa, “bilimle fen”le, bilgiyle, düşünceyle, sanatla yaklaşıp, son yüzyılda olup biteni enine boyuna irdelemek, onlardan sonuçlar çıkarmak, yeni yüzyıla hatalardan arınarak, demokratik bir birliktelikle, daha güçlü girmek gerekiyor. 100.yıl henüz sona ermedi. Daha fazla gecikmeden harekete geçmeliyiz. Bu tür kitaplar daha sahici, görkemli ve derinlikli kutlamaları anımsatmaya vesile olsun.
Umarım Cumhuriyet’in yeni yüzyılını daha eşitlikçi, demokratik bir biçimde hep birlikte oluştururuz. Dilerim yeni şair-yazar kuşakları daha görkemli yapıtlarla tamamlayıp kutlarlar yeni yüzyılı… Haydar Ergülen’in yapıtı da onlar için esin kaynağı bir bellek oluşturur.