Kurtuluşumuz devrimci, demokratik cumhuriyette

Zeynel ERGEN*
Birinci emperyalist paylaşım savaşıyla birlikte işgal edilen Osmanlı’dan, kurtuluş savaşıyla birlikte kurulan Cumhuriyetimiz, güneşi görünce solmaya başlayan bir kardelene dönüştürüldü. Bugün kurucu değerlerinden uzaklaşmış, 60’lı yılların gerisine düşmüş Türkiye Cumhuriyeti var.
Amansız bir kurtuluş mücadelesinden sonra kurulan Cumhuriyet, Osmanlı bakiyesini büyük ölçüde tasfiye etse de, burjuva demokrasisini inşa edememenin sancıları günümüzü şekillendirdiğini söylemek yanlış olmaz.
Yine de Cumhuriyetin ilk dönemlerinde çok önemli devrimlerin yapıldığı yadsınamaz. Saltanatın kaldırılması, Halifeliğin sonlandırılması, Cumhuriyetin ilanı, kadınlara seçme ve seçilme hakkı gibi o dönemin ileri adımları atıldı. Ama bireyin özgürlüğü ve emekçilerin sınıfsal örgütlülüklerine izin gibi temel başlıklarda sınıfta kaldığını söylemeliyiz.
İkinci dünya savaşı sonrası dünya ölçeğinde başlayan insan hakları, örgütlenme özgürlükleri, sendika kurma, sosyal güvenceler emeklilik hakkı gibi bir dizi haklar gecikmeli olsa da Türkiye’de de yasallaştı. Kimisi ithal ikame olsa da!...
SENDİKALAR ENGELLENİYOR
Emekçilerin en önemli örgütlenme biçimi olan sendikalaşma engelleniyor. Polis ve jandarma müdahalelerine varan, hatta göz altılarla emekçiler yıldırılmak isteniyor. Son yıllarda örgütlenen kamu emekçilerinin sendikal mücadelesi kısmi kazanımla sonuçlansa da grev ve toplu sözleşme hakları yoktur. Kamu emekçilerine toplu görüşme hakkının tanınması önemli olsa da, pratikte hiç bir karşılığı yoktur. Hatta şu an iktidarın emekçilere reva gördüğü düzenlemeler yandaş sendikalar aracılığıyla meşrulaştırılıyor. 2024 yılında Temmuz ayında kamu emekçilerinin maaşlarında ve kamu emeklilerinin aylıklarında TÜİK enflasyonun 5,42 puan altında artış yine bu sendikaların eseridir. İktidar güdümlü sendikaların varlığı ve tutumu sadece kamu emekçilerinin değil, emeklilerin de önünde en büyük engellerinden biri olmaya devam ediyor.
Emekliler için durum daha vahim. Örgütlenmeleri aşağı yukarı kamu emekçilerinin örgütlenme süreçlerine yakın bir zaman dilimi içinde olmasına rağmen, bugün için iktidar odakları emeklilerin çığlığını duymamayı yeğliyor. Emeklilerin primlerinin değerlendirilme oranları, kazanca bağlı güncellenme katsayısının düşürülmesi, TÜİK aracılığıyla enflasyon oranın düşük gösterilmesi, maaş bağlama oranlarının düşürülmesi gibi emeklilerin aleyhine yapılan düzenlemeler karşısında, emeklilerin hak gasplarına karşı korunmasını sağlayan örgütlenmeler istenmiyor. 2000 yılından beri tek taraflı olarak emeklilerin aylıkları düşürülürken, buna karşı emeklilere söz hakkı dahi verilmiyor. Oysa anayasamızda ve imzaladığımız uluslararası sözleşmelerin ilgili maddelerinde mealen; "herkes çıkarlarını korumak için örgütlenebilir, sendika kurabilir, sendikalara üye olabilir" denmesine rağmen, iktidar bunlara uymuyor ve iç hukukta gerekli düzenlemeleri yapmıyor.
Aksine kurulan emekli sendikalarına kapatma davaları açıyor. İktidarın rızasına istinaden sendikalarımızı kapatıyor. Kurulmak istenen emekli sendikalarına mahkeme kararına rağmen, kuruluş dilekçelerini almamak için türlü entrikalara başvuruyor.
Bugün artık emekli sendikalarının fiili mücadelesinin meşruiyet sorunu yoktur. Olması gereken iktidarın Cumhuriyetimizin 101. yılında emeklilerin sendikal örgütlenmesinin önünü açmak olmalıdır.
İşlerine geldiğinde anayasayı birilerine uydurmada tereddüt etmeyenlerden isteğimiz, böyle radikallik değil sadece hakkımız olana dokunulmamasıdır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına düşen emeklilere son nefesine kadar çalışma tavsiyesi değildir. Gerçekleri çarpıtmak hiç değildir. Emeklilerin yüzde 80’ninin asgari ücret altında aylık aldığını bildiği halde, sanki emekliler 50-60-80 bin lira maaş alıyor algısı yaratma çabası Cumhuriyetin bakanına yakışmadı. Gerçi taleplerimiz yerine bize kargo da indirim, KYK yurtlarında kalmayı önerenlerden başka ne beklenir ki? Bu ülkede emeklilerin ortalama aylığı 15 000 liranın altındadır. Bakan bunu bilmiyorsa o koltuğu boşaltmalıdır. Bakanın görevi emeklilere insanca yaşam koşullarının sağlanması için çaba göstermesi olmalıdır. Hatırlatırız!
Cumhuriyetimiz, yasaklarla değil, özgürlüklerle taçlandırılırsa çağdaş medeniyeti yakalayabiliriz. Ankara Valiliği sendikalarımıza kapatma davası açmaktan vaz geçmeli ve açtıkları kapatma davalarını geri çekmelidir. Bu yüzyılımıza yakışan yasaklar değil, özgürlüklerdir.
Sonuç olarak;
Sendikal mücadelemizin önünde ikili bir görev vardır. Temsil ettiğimiz sınıfın çıkarları için " İnsanca yaşam istiyoruz" diye formüle ettiğimiz mücadele ve ülkemizin demokratikleşmesi kavgasında yer almak.
Cumhuriyetimizin demokratik, laik, tam bağımsız, sendikalaşmanın önüne engel koymayan, özgür ve eşit yurttaşlık temelinde, insan haklarının ve özgürlüklerin bahçesi olması dileğimizi bir kez daha haykırıyoruz. Devrimci Demokratik bir Cumhuriyet mücadelemiz ve sendika hakkı mücadelemiz sürüyor, sürecek...
* Tüm Emeklilerin Sendikası Genel Başkanı


