Google Play Store
App Store
Kurumsal kötülüğün yeşil sahalardaki adı: FIFA

Bütün şehirlerimiz yanacak
Bütün köprülerimiz yıkılacak
Bütün kuruşlarımız çürüyecek
Bütün çocuklarımız ölecek
Sonra Batı yeniden yükselecek

Thee Silver Mt. Zion- What We Loved Was Not Enough

FIFA Başkanı Gianni Infantino, birçok ülkenin çağrısına karşın İsrail’e karşı herhangi bir yaptırım uygulanmayacağını ifade etti. Infantino açıklamasında, “FIFA bir futbol örgütü olarak jeopolitik sorunları çözemez, ancak birleştirici, eğitici, kültürel ve insani değerlerinden yararlanarak futbolu dünyanın dört bir yanında tanıtabilir. Hepimiz, özellikle Gazze'deki trajik durum bağlamında barışı ve birlik olmayı desteklemeliyiz”  ifadelerini kullandı.

Gazze’de yaşananları ‘jeopolitik bir sorun’ olarak geçiştirip soykırımı görmezden gelen Infantino’nun tutumu pek şaşırtıcı değil. FIFA, kuruluşundan bu yana çürümenin, ikiyüzlülüğün daha fazla para için her yol mübah diyenlerin iktidarda olduğu yozlaşmış bir kurum. Son olarak edindiğimiz bilgiye göre Gazze’de 673 sporcu hayatını kaybetti. Saldırılar sonucu 184'ü tamamen, 80'i kısmen olmak üzere 264 spor tesisi yıkıldı. Çocuklarına yemek alabilmek için insani yardım çadırına ulaşmak isteyen Muhammed Şalan katledildi. Filistin tarihinin en iyi futbolcularından biri olarak görülen Süleyman el-Ubeyd yine yardıma ulaşmaya çalışan sivillere yapılan saldırı sonrası hayatını kaybetti. Tek tek saymakla bitmeyecek birçok savaş suçu işleyen İsrail’e karşı kılını kıpırdatmayan FIFA’nın tarih boyunca göz yumduğu insanlık suçlarına biraz daha yakından bakalım:

1934 Dünya Kupası: FIFA’nın siyaset karşısındaki teslimiyetinin ilk büyük örneklerinden biri 1934 Dünya Kupası. Turnuva, Benito Mussolini’nin faşist İtalyası’nda düzenlendi. Mussolini, kupayı kendi iktidarını uluslararası arenada güçlendirmek için bir propaganda aracı olarak kullandı. Sahaya çıkacak hakemlerin çoğu, doğrudan rejimin baskısıyla seçildi. İtalya’nın Avusturya ile oynadığı yarı finalde hakem Ivan Eklind’in açıkça İtalya lehine kararlar vermesi, dönemin gazetelerine bile yansıdı. Finalde Çekoslovakya karşısında kazanılan kupadan çok, Mussolini’nin “faşizmin zaferi” olarak sunduğu görüntüler akıllarda kaldı. FIFA ise bütün bunları görmezden gelerek Mussolini’ye uluslararası bir meşruiyet alanı açtı.

1978 Arjantin: Arjantin’de 1976’da iktidara gelen askeri cunta, binlerce kişiyi “kaybederek”, işkencelerle, infazlarla iktidarını kurdu. 1978 Dünya Kupası, bu kanlı rejimin kendisini dünyaya “normal” göstermek için kullandığı en önemli sahneydi. Turnuva boyunca işkence merkezlerinde çığlıklar yükselirken birkaç kilometre ötede stadyumlarda milyonlarca insanın izlediği maçlar oynandı.

En çok tartışılan olay ise Arjantin’in Peru’ya karşı aldığı 6-0’lık galibiyetti. Bu skor sayesinde Arjantin finale yükselirken, kulislerde rejimin Peru hükümetine ekonomik ve politik tavizler verdiği konuşuldu. Peru kalecisi Ramón Quiroga’nın Arjantin doğumlu olması da tartışmaları büyüttü. Finalde Hollanda’yı mağlup eden Arjantin, kupayı kazanırken cunta lideri Jorge Videla, sahada kupayı kaldıran futbolcuların arkasında gülümseyerek poz verdi. Oysa aynı günlerde binlerce muhalif Videla’nın emriyle işkence tezgâhlarında öldürülüyordu. FIFA’nın bunları görmezden gelmesi, örgütün futbola değil iktidarların çıkarlarına hizmet ettiğinin kanıtıydı.

1973 Şili: İşkence stadyumunda maç

Şili’de Pinochet’nin 11 Eylül 1973 darbesi, Başkan Salvador Allende’nin ölümüne ve binlerce kişinin işkenceyle öldürülmesine yol açtı. Dünya Kupası elemelerinde Şili, Sovyetler Birliği ile eşleşti. Rövanş maçının oynanacağı Santiago Ulusal Stadyumu, darbeden hemen sonra muhaliflerin toplu şekilde hapsedildiği ve infaz edildiği bir ölüm kampına dönüştürülmüştü. Sovyetler Birliği, bu şartlarda maça çıkmayı reddetti. FIFA ise bu tavrı “sporun siyasete alet edilmesi” olarak yorumladı ve Şili’yi hükmen galip ilan etti. Böylece Pinochet’nin stadyumunda, hiçbir rakip olmadan sembolik bir başlangıç vuruşu yapıldı. O anın fotoğrafları, futbol tarihinin en utanç verici karelerinden biri olarak kaldı.

KURUMSALLAŞAN YOLSUZLUK

FIFA’nın kirli ilişkileri sadece diktatörlüklerle sınırlı kalmadı. 1974’te başkan seçilen João Havelange, FIFA’yı çokuluslu şirketlerin ve sponsor devlerinin kâr aracı haline getirdi. Adidas, Coca-Cola gibi markalar futbolun içine girerken FIFA kasasını doldurdu ama karşılığında otoriter rejimlerle işbirliği yapmaktan çekinmedi. Havelange’ın halefi Sepp Blatter döneminde bu düzen daha da büyüdü. 2015’te ABD Adalet Bakanlığı’nın yürüttüğü soruşturmada FIFA yetkilileri milyonlarca dolarlık rüşvet, kara para aklama ve usulsüzlük suçlamalarıyla gözaltına alındı. Dünya Kupası ev sahipliklerinin dağıtımında, özellikle Katar ve Rusya’ya verilen organizasyonlarda bu rüşvet ağlarının rolü defalarca belgelerle ortaya çıktı.

Katar 2022: Katar’a verilen 2022 Dünya Kupası ev sahipliği kurumsallaşan yolsuzluğun en önemli işaretlerinden biri. Sepp Blatter dahil birçok FIFA yöneticisinin milyonlarca dolarlık rüşvet karşılığında oy kullandığı ortaya çıktı. Organizasyon, futbol tarihinin en pahalı ve en kirli kupası olarak kayıtlara geçti. Daha da trajik olan ise stadyumların ve altyapının inşaatı sırasında yaşanan insanlık dramıydı. Uluslararası raporlara göre Güney Asya’dan getirilen on binlerce göçmen işçi kölelik koşullarında çalıştırıldı. Aşırı sıcaklarda, güvenlik önlemleri olmadan çalışan binlerce işçi hayatını kaybetti. Resmî rakamlar gizlenmeye çalışıldı ama bağımsız araştırmalara göre ölü sayısı 6 bini aştı. İşçilerin pasaportlarına el konuldu, maaşları ödenmedi, insani olmayan kamplarda yaşamaya zorlandılar.

FIFA ise tüm bu gerçeklere rağmen Katar’ı savundu. Infantino turnuvadan hemen önce yaptığı açıklamada “Ahlak dersi vermeyi bırakın” diye seslendi. Kupa boyunca futbol, bir kez daha ölümlerin, sömürünün ve utancın üzerini örtmek için kullanıldı.

Bugüne bakınca Infantino’nun İsrail’e karşı yaptırım uygulamayı reddetmesi, FIFA’nın bu kirli tarihinin doğal bir devamı. Örgüt her zaman “siyasetin dışında” olduğunu iddia etti ama aslında en çok da siyasetin, savaşların, diktatörlüklerin ve sömürünün aracı oldu. Mussolini’ye kupayı kazandırdı, Videla’ya kalkan oldu, Pinochet’ye sahayı açtı, rüşvet ağlarıyla dünya futbolunu kirletti. Bugün Gazze’de yaşanan soykırımı görmezden gelmesi ise bu uzun zincirin son halkası.

FIFA, futbola dair “birleştirici değerlerden” söz ederken aslında en çok da iktidarların suçlarını örtmek, sermayenin çıkarlarını büyütmek için sahneye çıkıyor. Futbolun gerçek ruhu, FIFA’nın soğuk koridorlarında değil; yıkılan stadyumlarda, öldürülen sporcuların anılarında, ezilen halkların inatla yeşil sahaya çıkma direncinde yaşıyor.