Google Play Store
App Store

Şimdilerde şiir ve şarkı karışık bir zamanın sıkıntılarını yaşıyor. Kimi sıradanlıklar tuhaflığın, galiz küfrün şiirsel olduğu kanısında. Ama şiir üstesinden gelir. Çünkü isyanla, hayatla, kendini arayan insanla var eder kendini şiir.

“Kuş ölür sen uçuşu hatırla”

İran Cumhurbaşkanı Reisi 8 üst düzey bürokrat ya da politikacı ile birlikte Azerbaycan ile resmî görüşmelerden dönerken bindiği helikopterin düşmesi sonucu öldü. Haberlerde Reisi’nin ölümünün kuşkulu olduğu da kaydedildi. İran’da Reisi için büyük törenler yapıldı. Reisi’yi sevenler sokakları doldurdu. Reisi’nin yüzlerce binlerce idam hükmünü veren kişi olduğunu anımsayan, İran’da ve İran dışında yüz binlerse Reisi’nin ölümüne üzülmediler, tam tersine bayram ettiler.

Kısa bir süre önce başörtüsü takmadığı için gözaltında öldürülen Mahsa Emini için isyan eden, zorbalığa direnenler bu kez sevinç gözyaşları döktüler. Neden? Çünkü Reisi, başta Humeyni “devrimini” tarihsel bir aldanışla sevinçle karşılayanlar olmak üzere binlerce İranlı’nın asılarak öldürülmesinden sorumlu “Ölüm Komitesi”nin dört üyesinden biriydi. Sonrasında da savcı olarak imzaladığı çok sayıda idam hükmü vardı.

***

Ölüm şiirin ve şarkının konusu olabilir ama yandaşı değildir. Humeyni’nin iktidara el koymasından sonra İran’da şiir, şarkı, film kısıtlandı, yasaklandı, yeraltına indi, yurtdışına çıktı. Şiirle politikanın ilişkisi hep yadırganmıştır. İkisinin bir arada olamayacağını savunanlar, kötü şiirle alçak politikanın ya da has şiirlerle halkçı politikanın uyumunu inkâr ederler. Metro Goldwyn Mayer aslanı gibi “arts gratia arts” diye kükremeyi pek severler; oysa bireyin, kişinin “muhteşem”, boş ve anlamsız hayatı şiiri boydan boya kapladığında politika ile şiirin ilişkisine ne yer ne zaman kalır. Arada yok olup giden, sanrılar içinde kendini yitiren şiir olur.

***

Ne yazalım ya da bu şair ne yazmış, neden okumalı bu şiiri ya da şairi sorularına verilen yanıtların kör sahipleri, hayal kırıklığı içinde kendilerine bir yaşam alanı açmaya çalışırlar. “İnsanın şiirini yazıyoruz, şiirin biricik görevi budur” diyenler şiiri ve insanı toplumdan ve toplumun var olma hallerinden birisi olan siyasetten koparttıklarında başlarına neler geleceğini hayal bile edemezler. Aynaya baktıklarında kendi suretlerini görür ve hayran olurlar ama aynanın arkasındaki sırrın ötekileri gösterdiğini fark edemezler.

***

Böyle zamanlarda yağmur yağmaz, toprak kurur, uykulu gözlerle dünyaya bakan modern ötesi edebiyat eleştirmeni, şiiri hakkıyla anladığını düşünen şiir uzmanı, zamane felsefelerinden medet umar. Yine siyasetin gücüyle zafer kazandıklarında şiir, kimi zaman küçümsemeyle, kimi zaman da ölçüsüz övgülerle karanlığa kapatılır, kalebentliğe, sürgüne mahkûm edilir.

O zaman şiir okuruna düşen, şiiri, şairi o sansürlü dünyanın içinden çekip çıkarmak, kim bilir ne zaman ve neden yazılmış olduğu kolayca bilinemeyecek olanı günün hikâyesiyle birleştirerek canlandırmak olacaktır. Kimi zaman kötülüğün zaferine lanet okuyan, kimi zaman sevinçlerin kaynağını görmeyi bilen, kaynağı yeryüzüne çıkarmayı başaran şiirdir.

***

Şairlerin ya da şiirin hası yeniden kolayca hayat bulurken kimi şairleri de hayat öpücüğüyle uyandırmak gerekecektir. Kurbağayı öperek prensese dönüştürmek gibi bir şeydir bu. Kurbağayı prensese dönüştüreceksek kelimelerin sihirli dünyasına zahmetli bir yolculuk yapmak zorunlu olur.

Şiirini zaten hayatla kurmuş olan şair için böyle bir yolculuk gerekmez. O değerli şiirleri keşfetmek ne güzeldir. O nedenle hiç unutulmaz Nâzım. O zaten hayatın kendisi olan siyasetle iç içe yaşamış, şiirini de bu verimli tarlada çiçeklendirmiştir. Hayatı anlatan onun içinde mayalanan politika ile şiirin kolay yakalanamayan muhteşem uyumu gerçek bir şiirle karşılaşıp karşılaşmadığınızı da haber verecek, sezdirecektir.

***

İşte o has şairlerden birisi Pablo Neruda, daha sonra Şili Komünist Partisi adayı olarak Salvador Allende lehine geri çektiği Devlet Başkanı adaylığını kabul konuşmasında, bu konuyu büyük bir açıklıkla anlatmıştı. “Hayatımı hiçbir zaman şiir ve siyaset diye ayırmadım” demişti o konuşmada. “Hiçbir zaman iktidarlardakilerden biri olmadım, her zaman uğraşımın ve görevimin eylemlerimle ve şiirimle Şili halkına hizmet etmek olduğunu düşündüm. Onların türküsünü söyleyerek ve onları savunarak yaşadım.” (Yedi Ses, Rita Gubert, “Neruda’yla söyleşi”, çev. Celâl Üster, Can Yayınları, 2021, s. 28)

***

Şimdilerde şiir ve şarkı karışık bir zamanın sıkıntılarını yaşıyor. Kimi sıradanlıklar tuhaflığın, galiz küfrün şiirsel olduğu kanısında. Ama şiir üstesinden gelir. Çünkü isyanla, hayatla, kendini arayan insanla var eder kendini şiir. İşte bak İran’da yeniden şiirin ve şarkının zamanı geliyor. Hayattan, umuttan kopmayan şiirlerin şairi, gencecikken dünyayı bırakan Füruğ Ferruhzad’ın hiç eskimeyen dizelerinde anlattığı gibi kanatlarını çırpıyor İran yeniden:

“Kuş ölür sen uçuşu hatırla.”