Kuş Yürekli Çocuklara: Turna Teleği
Mehmet Ali Öksüz bu ilk gençlik romanında tamamen yeni bir dünyayla tanıştırıyor bizi. Ailesi dağılmış bir çocuğun bir turna ile kurduğu dostluğa şahitlik ediyorsunuz.
Çiğdem Yalman KOPAN
Sahilde çakıl taşları üstünde yürüyorum. Kulağımda dalga sesleri. Gözümdeki son damla yaş yeni kurumuş. Aklımda İnşu Ana, Ati, Giş, Guş, Huyam ve Şinsen’le bir yanıyla hiç bilmediğim bir yanıyla epey tanıdık bir köyden kendi gerçekliğime dönüyorum. Tüm bunlar Mehmet Ali Öksüz’ün Günışığı Kitaplığı etiketli Turna Teleği romanını bitirdikten hemen sonra oldu.
Kitabın ilk sayfasını çevirip kelimeleri takip etmeye başladığınız an kendinizi Bahrata Köyü’ne giden bir patikada buluyorsunuz. Yazar, kelimelerini rengârenk taşlar gibi dizerek aklındaki dünyayı gözlerinizin önünde inşa etmeye başlıyor. Hikâyenin kahramanlarına, mekânlara hatta o sert iklimine bile birkaç sayfa içinde alışmış oluyorsunuz.
Bahrata’ya hoş geldiniz, hikâye dinlemeyi sever misiniz?
İnşu Ana’nın evinde bir masal anlatısı ile başlıyor her şey, sonra yavaş yavaş oradan çıkıp ana hikâyeye bağlanıyoruz. Ati’nin, kuş yürekli ve hep özleyen bir çocuğun, hikâyesine…
Cümleleri yazıp yazıp siliyorum. Bu ince işlenmiş, insanı hakikaten turnalarla arkadaş olabileceği diyarlara götüren dokunaklı romanın ruhumdaki etkisi hâlâ taze. Size uzun tanıtım cümleleri yazmak yerine derin bir ah çekmek geliyor elimden. Bu hikâyeyi okuyun ve üzerine ah’laşalım demek geliyor.
Ama bir noktada yazıya dökmeliyim Bahrata’da olan biteni, romanın etkisinin serinleten bir yaz bulutu gibi geçip gitmesine engel olmalıyım.
Mehmet Ali Öksüz bu ilk gençlik romanında tamamen yeni bir dünyayla tanıştırıyor bizi. Evvel zaman içinde, uzak diyarın birindeyiz. Bu dikkat dağınıklığı çağında insanı tasvirlerle bir kitaba çekmek zor iş, buna rağmen, işi gücü bırakıp bir pencereden izlemeye başlıyorsunuz olan biteni. Ailesi dağılmış bir çocuğun bir turna ile kurduğu dostluğa şahitlik ediyorsunuz.
Yazarın dantel gibi işlediği kurguya, hikâyeyi ağırlaştırmadan kullandığı tasvirlere, o hafiften yüzümüze çarpan ‘masal serinliği’ne ve Ati’ye, en çok da Ati’ye hayran kaldım.
Hikâyelerin didaktik olmasından korkar ve bu korkuyla pek yaklaşamam yanlarına. Ama çağlamadan, gürlemeden, usul usul akıp giden; beni kendi akıntısına çekmediği halde gözümü alamadığım bir masal yüreğimi hafifletir. Turna Teleği de adı gibi öyle hafifletti beni işte.
Mehmet Ali Öksüz, masalların kendi dünyasındaki etkisini kalemine ustalıkla aktarmış. Sonraki hikâyelerini okumayı iple çekiyorum.
Bu hikâye, masallarla, hikâyelerle büyüyenlere; büyümek, umut, özlem ve bilinmezliklerle dolu bir hikâye değil de nedir?
İyi okumalar herkese.
Yaşasın çocuk kitapları.
TURNA TELEĞİ
Mehmet Ali Öksüz
Günışığı KitaplığI, 2024