Kutlu Adalı cinayeti: Kıbrıs’ta bir Beyaz Toros
Türkiye’nin arkası yarın tadında Sedat Peker videoları izlediği günlerin birinde Peker, 1996’da Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı’yı öldürmek için, “derin devletimizin başı” diye hitap ettiği Mehmet Ağar ve eski Özel Harekatçı Korkut Eken’in kendisinden yardım istediğini ve bunun için kardeşi Atilla Peker’i görevlendirdiğini iddia etmişti. Atilla Peker, kendi isteğiyle başsavcılığa sunduğu dilekçesinde Eken’le birlikte Adalı’yı öldürmek üzere Kıbrıs’a gittiklerini, Adalı’nın evinin çevresinde beyaz Renault Toros marka araçla keşif yaptıklarını, Eken’in kendisine Uzi marka bir silah verdiğini, fakat işler istendiği gibi gitmeyince adadan ayrıldıklarını ve cinayeti daha sonra Ağar ve Eken’e bağlı başka bir ekibin işlediğini anlattı. İfadesine göre, bunu bizzat “Atilla biz Kıbrıs işini hallettik” diyen Korkut Eken’den öğrenmişti.
***
Yenidüzen Gazetesi yazarı Kutlu Adalı, önemli tarihi eserlerin olduğu St. Barnabas Manastırı’nda 14 Mart 1996 günü yaşanan bir silahlı soygun üzerine araştırma yaparken dikkat çeken bilgilere ulaşmıştı. Buna göre soygun sırasında Sivil Savunma Teşkilatı’na bağlı araçlar kullanılmıştı. Teşkilat, Türkiye’den atanan komutanlar tarafından yönetilen, o dönem başkanlığını Galip Mendi’nin yaptığı ve aslında MİT’e hizmet ettiği söylenen bir istihbarat örgütüydü. Adalı, manastır baskınının bu komutanların yürüttüğü bir operasyon olduğunu yazmıştı. Tehditler gelmeye başladı. 6 Temmuz 1996’da evinin önünde öldürüldü. Ne manastırda çalınanlar ortaya çıkarılabildi ne de Adalı’nın katilleri.
***
Eşi İlkay Adalı, adalet mücadelesini AİHM’e taşıdı ve cinayetle ilgili etkin bir soruşturma yürütülmediği gerekçesiyle Türkiye’den davacı oldu. Türkiye aleyhine şikayetini geri çekmesi için tehdit edildiğini açıklayan İlkay Hanım vazgeçmedi. Komutan Galip Mendi mahkemede verdiği ifadesinde St. Barnabas baskınının terör örgütüne yönelik gerçekleştirilen gizli bir operasyon olduğunu söyledi ancak o akşam manastırda görevli kişiler kazı yapılarak bazı değerli eserlerin çıkarıldığını anlatmıştı. AİHM Türkiye’yi, yeterli araştırma yapılmadığı gerekçesiyle mahkûm etti.
***
Sedat Peker’in iddiaları üzerine cinayet soruşturması yeniden açıldı. Korkut Eken, 1996 yılında Kıbrıs’a Atilla Peker ile gittiğini kabul etmekle beraber Adalı’yı tanımadığını, gitme amacının Kıbrıs’taki PKK faaliyetlerini araştırmak olduğunu ve o günkü devlet stratejisine göre bunun için devlet görevlisi yerine ‘eleman’ kullanıldığını açıkladı. İki yıldan fazla bir süredir devam eden cinayet soruşturması kapsamında (Aralık 2023) Kıbrıs’ta Sedat Peker, Atilla Peker ve eski özel harekatçı Korkut Eken hakkında tutuklama emri çıktı. Gazeteci Erk Acarer’in, önceki gün X hesabından paylaştığı savcılık belgesine göre de soruşturmanın Türkiye ayağı zaman aşımı ve delil yetersizliği nedeniyle sonlandırıldı. Savcı Soner Şahin imzalı kararda, Atilla Peker’in söz konusu tarihlerde cezaevinde bulunduğu, Korkut Eken’in de söz konusu tarihlerde MİT’te görevli olmadığı belirtildi. Eken ve Peker’in cinayet öncesi adaya gittiklerine dair ifadeleri dikkate alınmadı.
***
Peker kardeşlerin iddiasına göre gazeteci Kutlu Adalı, Eken tarafından kendilerine ‘Türk tarafını Yunanlılara satmak isteyen bir hain’ olarak tanıtılmıştı. Adalı, uzun yıllar boyunca Kıbrıs’ı bölen taksim fikrinin baş savunucusu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın özel sekreterliğini yaptı. Ancak 80’li yılların ortasından itibaren siyasi düşüncesi değişen Kutlu Adalı bölünmeden değil, barıştan ve çözümden yana oldu ve bununla ilgili yazılar kaleme aldı. Hakkında davalar açıldı, tehditler başladı, evi taşlandı. Kıbrıslılık kimliğini öne çıkarıp anavatan-yavruvatan ezberini eleştirmeye başlayan, üzerine bir de ordu ve derin devlet ‘elemanlarının’ karıştığı şaibeli bir operasyonla ilgili önemli bilgiler elde eden Adalı’nın katilleri bir kez daha faili ‘meçhul’ bırakıldı.
***
Savcılığın, kamu adına kovuşturmaya yer olmadığını söyleyerek dosyasını kapattığı Kutlu Adalı’nın öldürülmeden iki gün önce yazdığı son yazıda Türkiye’nin Kıbrıs’ın içişlerine müdahalesini meşrulaştıran ‘analık’ statüsüne getirdiği açık eleştiri ve Kıbrıslılık kimliğine yaptığı vurgu oldukça önemli. Kendisine neyin bedelinin ödetildiğine dair de ipucu niteliğinde. Şöyle yazmış Adalı: “Anavatan-Yavruvatan” politikasından vazgeçmeliyiz. Bu politikanın ruhunda acındırma vardır, acizlik vardır, sızlanma vardır, dilenme vardır, tembellik vardır, kolaycılık vardır, muhtaçlık vardır, boyun eğme vardır, şamar vardır, tokat vardır, tekme vardır, baskı vardır, sopa vardır ama kişilik, kimlik, gurur, onur yoktur.
İnsan Anavatan-Yavruvatan politikasına yattı mı politika, siyaset üretemez, kültürü de yok olur, toplumsal yapısı da kendine özgü yasaları, kuralları, tüzükleri giderek yok olur, Anavatan hukukuna teslim olur. Köylüsünden askerine, manavından memuruna, öğrencisinden öğretmenine, polisinden aşçısına, bakkalından bankacısına, makinistinden işçisine, hacısından hocasına gazetecisinden gazetesine, adi suçlusundan mali suçlusuna devletin yapısı değişir.
***
Devlet dediğin kuruluşun başı dik olur. Siyasal ve bağımsız erk sahibi olan halkı, nüfusu, başkanı, hükümeti, meclisi, kurum ve kuruluşları olur. Dış denetlemelere, baskılara, dayatmalara bağlı olmaz. Devlet Başkanı, kendi devletini temsil eder. Devlet Adamı, kendi yönetimi altında örgütlenmiş halkına karşı sorumluluk duyar. Ülkesinin değerlerini korur, üretimini başkalarına teslim etmez, tüketici durumuna düşürmez. İnsanını yoksullaştırmaz, göçe zorlamaz, nüfusunu eritmez, gelen Türk, giden Türk demez. Halkına değer verir, halkına saygı duyar halkını yüceltmeye çalışır, ezdirmek için politika üretip koltuk işgal etmez. Bir devlet başkanı, bir devlet adamı Anavatan-Yavruvatan politikasına yattı mı, elini de kaybeder kolunu da.” *
*Kutlu Adalı, “Sopa ve Sıpa”, Yenidüzen Gazetesi, 4 Temmuz 1996.