Kutuplaşmanın gölgesinde Kürt sorunu
82 seçmeni olan Kalecik köyü, firesiz olarak oyunu Recep Tayyip Erdoğan’a kullanmış.
82 seçmeni olan Kalecik köyü, firesiz olarak oyunu Recep Tayyip Erdoğan’a kullanmış. Karaçayır Köyünde de sonuç aynı, 44 seçmenin tamamı R.T. Erdoğan demiş. Karagöl köyünde 45 seçmenin 3’ü Selahattin Demirtaş, diğerleri R.T. Erdoğan. Yağızaltı Köyünde 89 seçmenin biri Ekmeleddin İhsanoğlu geri kalanı R. T. Erdoğan; Korucak köyünde geçerli 196 oydan biri Selahattin Demirtaş’ın; kalanı yine R.T.Erdoğan’da toplanmış. Bu köyleri oluşturan nüfusun tamamı Kürt ve Sünni. Güneydoğu’da benzer sonuçlar veren sandık listesi uzatılabilir.
Yukarıdaki köylere komşu, Sünni bir hanenin bile bulunmadığı milliyeti Kürt, inancı Alevi Recep köyündeki iki sandıkta kullanılan toplam 164 seçmenden 22’si R. T. Erdoğan, 39 Selahattin Demirtaş, 103’ü Ekmeleddin İhsanoğlu demiş.
Ekmeleddin İhsanoğlu’na 379 oy veren Orta Anadolu’dan Türkmen Alevi’si Günevi köyündeki iki sandıktan Selahattin Demirtaş’ın hanesine 42, R. T. Erdoğan hanesine 8 oy yazılmış. Bu bölgedeki diğer alevi köylerinde, oranı Günevi’ndekinden az olmamak üzere hem Demirtaş’a hem de Erdoğan’a oy kullanılmış olduğunu gördüm.
Bu oy dağılımına bakarak dikkat çekmek istediğim sonuç, Sünni İslam’ın, egemenlik alanında etnik ve kültürel farklılıkların temsiline izin vermediği şeklindedir. Aslında benimki tarihi bir gerçeği yeni fark etmiş gibi tekrar etmekten ibaret: Bireyin/toplumun kendini insani nitelikleriyle tanımlamasına hâlâ itiraz eden dindir; Sünni İslam’ın, insanı kendi tercihinde özgür bırakma olgunluğuna ulaşması ise yakın gelecekte mümkün gözükmüyor.
Kürt siyasi hareketinin yüzde elli ve üzeri oy aldığı yerlerde, geri kalan Kürtlerin İslamcı AKP çevresinde toplanması bize, bu partinin müttefik olmayıp etnik, kültürel ve siyasi talepler karşısında direnç unsuru olduğunu gösterir. Bu durumda bilinmesi gereken şu ki ulusal hareketler seküler olmak zorundadır ve siyasallaşmış da olsa din, ulusal hareketlerin bağdaşı olamaz. Öyleyse “Çözüm Süreci”nden çözüm ummak yerine, seçim sonucunun işaret ettiği yerden yeni bir süreç başlatmak en akıllıca girişim olur.
Seçim sonuçlarından aldığım ikinci bir mesaj da demokratik ilkelerle hareket eden laiklerin Kürt siyasi hareketinin taleplerine tümüyle kapalı olmadığıdır. Selahattin Demirtaş’ın başarısı demokrasi, eşitlik, adalet talebini seküler bir üslupla dile getirmesinin sonucuydu. Öyleyse Kürt siyasetçiler, laiklik karşıtı politikalara ödün verdiği anda alınan bu desteği kaybedeceklerini bilmelidir. Halkların Demokratik Partisi (HDP) - Halkların Demokratik Kongresi (HDK) ortak bildirisinde alındığı söylenen mesaj umarım bu çerçevededir. Çünkü Kürt siyasi hareketi için rasyonel olan yol budur.
AKP’nin baskın olduğu tek kutuplu yerleşim birimlerinde diğer siyasi seçeneklere yaşam hakkı tanınmıyor. Buna karşın kutuplaşmanın keskin olduğu örneklerde de görüldüğü gibi Selahattin Demirtaş ve Ekmeleddin İhsanoğlu’nun baskın olduğu yerlerde Erdoğan’a oy verildiğini görüyoruz. Hiçbir mahalle yaptırımına tabi kalmayacağından emin olarak, Günevi köyündeki beş seçmen Erdoğan’a oy verebilirken 89 Kürt’ten hiçbirinin kimliğini temsil ettiği lidere oy vermemesinin bir anlamının olması gerekir. Kimlik arayışında olmasa bile en azından birkaç kişinin Demirtaş’ın Yeni Yaşam Çağırısı’ndan etkilenmiş olması beklenir. Ama ne Yeni Yaşam Çağırısı’na kulak verilmiş ne de Erdoğan karakterinin kendini temsil etmesinden rahatsızlık duyulmuş. Bu, düşünme ve özgür tutum almanın önünde engel teşkil eden Sünni İslam’da kutuplaşmanın sonucu olsa gerek. Buradan çıkarılacak sonuç ise yeni söylemlerin karşılık bulacağı kitleler üzerinden seslendirilmesi gerektiğidir.