Kuvvetli şüphe: Halk diz çökmeyecek!
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, gizli tanıkların beyanlarıyla dolu somut delil fakiri bir dosya üzerinden 4 gün gözaltında kaldıktan sonra tutuklandı. Muhalefetin Erdoğan’ın karşısına rakip olarak çıkaracağı cumhurbaşkanı adayı ve çalışma ekibi, CHP’nin cumhurbaşkanı adayını belirlemek için ön seçim yapacağı gün cezaevine gönderildi. Görevden de alınan İmamoğlu’nun cezaevine koymadan bir gece önce de adaylık vasfı kazanamasın diye 31 yıl önce aldığı üniversite diploması iptal edilmişti. 2019’dan bu yana iktidara seri mağlubiyetler yaşatan ve son anketlerde de Saray’da alarm zillerinin çalmasına sebep olan İmamoğlu’nun seçime girmesini engellemek için rejim elinden ne geliyorsa yapıyor.
Ekrem İmamoğlu, danışmanı Murat Ongun, İPA Başkanı Buğra Gökce ve Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık “yolsuzluk” iddiasıyla tutuklanırken, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat ve Mehmet Ali Çalışkan’ın “terör” soruşturmasından tutuklanmasına karar verildi. İmamoğlu hakkında bu soruşturmadan tutuklama verilmedi, savcılık “zaten başka suçtan tutuklandığı için tutuklanmasına gerek görülmedi” mealinde tuhaf bir açıklama yaptı. “Nasıl olsa tutuklandı bundan tutuklama vermesek de olur” dendi açık açık. Bu açıklama bile başlı başına amacın suçu soruşturmak ve soruşturmalara ilişkin tedbir almaktan çok, İmamoğlu’nu bir şekilde tutuklama gayesiyle hareket edildiğinin kanıtı oldu.
GİZLİ TANIĞIN ANALİZLERİ!
Operasyonun yapıldığı ve 106 kişi hakkında gözaltı kararı olduğunun öğrenildiği 19 Mart sabahı, pek çok kişi “herhalde ciddi bir delil var” diye düşünmüştü. Fakat hem emniyette hem de savcılıkta yapılan sorgulamalar taraflı tarafsız herkesi şaşkına çevirecek cinsten. İktidara göbekten bağlı kesimlerden başka, dosyalarda aklı başında hiç kimseyi ikna edebilecek bir belge yok. Kod isimleri Doğan, Meşe ve Çınar olan gizli tanıkların “duyduğuma göre…” diye başlayan cümlelerinden mürekkep bir soruşturma dosyası düzenlemişler.
Gizli tanık kullanılarak geçmişte kimlerin ne gibi hukuksuzluklara imza attığını herkes biliyor. Şimdi de göz göre göre aynısı yapılmaya çalışılıyor. Gizli tanık, gidip yargı mercilerine bir belge sunsa ya da bir kanıtın yerini gösterse, tamam. Ancak dosyada gizli tanıkların şüpheliler hakkındaki görüş ve değerlendirmeleri var! Bir gizli tanık, Resul Emrah Şahan ile ilgili beyanında “Kendisi Marksist yapıda bir solcu”, “radikal solcu”, “PKK sempatizanı”, “İPA'ya PKK sempatizanı kişileri aldı” gibi “analizlerle” algı yaratmaya çalışmış. Gizli tanık belli ki sağ görüşlü bir vatandaş, solcu olmayı da suç zannediyor, “terörizm” sanıyor. Savcılık da onun fikirlerine değer verip dosyaya ilave ediyor. Ortada ne belge var ne bulgu. İmamoğlu ve diğer isimlere savcılık sorgusunda bunlar soruluyor.
48 insanı işte böyle söylentilere dayanarak cezaevine gönderdiler.
TEPKİ DENGELERİ SARSTI
19 Mart’ta gerçekleşen operasyondan sonra sokağa taşan ve günler geçtikçe büyüyen toplumsal tepki, şüphesiz siyasetin olağan dengelerini sarstı. Fakat esas sınav şimdi başlıyor. Yapılan sadece bir cumhurbaşkanı adayına yargı yoluyla yapılan bir siyasi müdahale değildir, seçme ve seçilme hakkına, yürütme yetkisinin seçim yoluyla devretme geleneğine dönük tarihi kırılma yaratabilecek bir saldırıdır ve bu dinamik hâlâ iş başındadır. Muhalefetin cevabı da saldırının ağırlığına denk olmalıdır. Bu tehdide karşı geniş demokrasi cephesinin oluşturularak birleşik halk muhalefetinin yaratılması, Türkiye için hayati ve ertelenemez bir zorunluluktur. Mücadelede ihmalin yakın vadede telafisi imkânsızdır.
Yaşanan 4 günlük süreç, üniversite gençliğinin lokomotifi olduğu halk muhalefetinin neler kazandırabileceğini net şekilde gösterdi. Öncelikle, operasyonun yaşandığı gün oluşan karamsar hava, halkın hukuksuzluğa teslim olmayacağını beyan eden iradesiyle dağıldı. Bu andan itibaren moral üstünlük rejim karşısındaki muhalif kitlelere geçti. Daha ilk günden ülkeye dair umudu artıran bu diriliş, ülkenin dört bir yanına dalga dalga yayıldı. Toplumsal kesimler iktidarın verdiği mesajın ne anlama geldiğini doğru kavradı ve demokrasiye sahip çıkmak için kolları sıvadı. Halkın eylemliliği elbette uzun süredir biriken ekonomik, sosyal ve siyasi tepkinin dışavurumuydu. İmamoğlu’nun gözaltına alınması tepkiyi açığa çıkaran tetikleyici bir unsurdu. Rejimin profesyonel politikacılara sıkıştırmak istediği siyaset sahnesi, yurttaşın inisiyatifiyle genişledi ve düzenin güç gösterisini sınırladı.
DİRENÇ İBB’Yİ TUTTU
Toplumsal direniş hem muhalefetin ufkunu açtı hem de iktidarın estirmeye çalıştığı fırtınanın önüne set çekti. İmamoğlu’na “kent uzlaşısı” üzerinden açılan “terör” soruşturmasının amacı, bu dosyadan tutuklama yoluyla İBB’ye kayyum atanmasının taşlarını döşemekti. Gel gelelim halk muhalefetinin güçlü ve kararlı müdahalesi, Saraçhane’yi terk etmeyen milyonların onurlu duruşu, bu planının şimdilik rafa kaldırılmasını sağladı. Direnç, İBB’nin ele geçirilmesini engelledi. Karşı duruşun ilk meyvesi bu geri adımla alındı. Yine de burada rehavete kapılmak ya da ölümü düşünüp sıtmaya razı olmak hata olur. Sandıkla Şişli Belediyesi’ni alamayan ve hiç alamayacak olan iktidar, şimdi kayyum yoluyla belediyeye girdi. Dolayısıyla bu tehlike bütünüyle bertaraf edilebilmiş değil, fırsat bulunduğunda yine İBB’ye dönük bir teşebbüsle yüz yüze kalınması son derece muhtemel. O nedenle 19 Mart’ta ortaya çıkan birleşik halk muhalefetinin daimi kılınmasını ve onu besleyen kanalların mümkün olduğunca çoğaltılması gerekir.
Şimdi her şey yeniden başlıyor. Şurası kesin ki iktidar bloku, böyle yüksek bir tepkiyi ve kitlesel uyanışı beklemiyordu. Yaratılmaya çalışılan korku imparatorluğunun, peş peşe yapılan gözaltıların, açılan soruşturmaların yurttaşları korkutacağını, sindireceğini ve tepki vermekten alıkoyacağını düşünüyorlardı. Cumhuriyetin yarattığı ilerici birikimi, solun köklü geçmişini küçümsediler. Kısıtlı bir muhalefet öngörüyor, kolayca bununla başa çıkabileceklerini hesap ediyorlardı. Ancak şimdi 19 Mart sonrası Türkiye ile karşı karşıya kaldılar ve bu Türkiye, mutlu azınlığın hukuksuzluğuna karşı sonuna kadar adaleti, demokrasiyi ve özgürlüğü savunmaya devam edecek. Bu memleket asla bir avuç zorbanın istediğine boyun eğmeyecek, karanlığa gömülmeyecek. Dürüst, temiz ve onurlu insanlar işsizliği, sömürüyü, sefaleti, nefreti ve yozlaşmayı bu toprakların kaderi yapmak isteyen zalimlere diz çökmeyecek. Düzenin sahiplerini tedirgin eden kuvvetli şüphe tam olarak budur.