Laiklik bugün göz ardı edilen, adeta unutulan, gündeme taşınmayan bir kavram. Oysa laiklik bugün tek adam sistemiyle inşa edilen siyasal İslamcı rejime karşı mücadelenin en önemli başlıklarından biri. Siyasal İslamcı rejimi yenmenin yolu laikliği kazanmaktan geçiyor.

Hem ülkemizde hem bölgemizde yaşanan siyasal-toplumsal gelişmeler laikliğin önemini ortaya koyuyor. Ülkemizi 15 Temmuz 2016 darbe girişimine taşıyan en önemli gerçeklik laikliğin tahribatı idi. O günlerde Cemaati yanına alan AKP, bugünlerde çeşitli tarikatları yanına alarak laiklikten kalan son kırıntıları tasfiye etme çabasında. Bölgemiz, emperyalizm eliyle geliştirilen siyasal İslamcılığın av sahasına dönüştürülmüş durumda.

En son, Birleşik Haziran Hareketi’nin 13 Şubat 2015’te yurt çapında gerçekleştirdiği ve önemli bir etki yaratan zorunlu din derslerine ve okulların imam hatipleştirilmesine karşı örgütlediği boykot hafızalarda. Eğitim-Sen, Eğitim-İş, Veli-Der, Alevi örgütleri ve çeşitli sol devrimci yapıların irili ufaklı çabaları söz konusu olmakla birlikte esasen bugüne kadar plana, programa ve sürekliliğe dayalı bir laiklik mücadelesi geliştirilemedi.

Cumhuriyet’in kurucu partisi CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 23 Nisan’da Cumhuriyet’in 100. Yılı için kaleme aldığı ve bu manada önemli bir belge niteliği taşıyan çağrı metninin 16 başlıklı mücadele programında da laiklik kendine yer bulamadı.

Bu tablo aslında siyasal İslamcılığın bir başarısıdır. Laikliği dinsizlik, onu savunmayı halkın inançlarına karşı bir saygısızlık olarak işleyen İslamcılar maalesef ideolojik hegemonya kurdu. Halkı kazanmak için laikliği dile getirmemek bir siyaset(sizlik) tarzı oldu.

Oysa laiklik inanan inanmayan, her mezhepten ve inançtan insanlarımız için vicdan özgürlüğünün, toplumun ortak geleceğinin, barış içinde bir arada yaşamasının güvencesidir.

Cumhuriyet kuruluşunda laikliği temel aldı ama hem toplumsal zeminde hem de devlet zemininde gerçek manada yaşama geçirilemedi. Laikliğin sahiplenicisi ve taşıyıcısı gerçek bir burjuva sınıfı olmadığı için laiklik asker-bürokrasi eliyle yukarıdan aşağıya inşa edilmeye çalışıldı. Emperyalizmle girilen yeni sömürgecilik ilişkileri içerisinde laik kazanımlar zamanla tasfiye edilerek bugünkü siyasal İslamcılığın önü açıldı. Hem sermaye sınıfı hem de laikliğin bekçisi olarak toz kondurulmayan Ordu hiçbir zaman gerçek bir laikliğin savunucusu olmadı, tam tersine laikliğin mezar kazıcısı oldular.

Günümüzde laiklik mücadelesi bir burjuva aydınlanması meselesi, bir koruma kollama mücadelesi olmaktan çoktan çıktı. Artık laiklik mücadelesi bir emekçi, sol, devrimci aydınlanma meselesidir. Ve aşağıdan yukarıya geliştirilecek bir mücadeleyle kazanılacaktır.

Evet; ne devlet dini, ne din devleti… Din ve inanç özgürlüğü kadar inanmama özgürlüğü… Alevi yurttaşlarımıza eşit yurttaşlık hakkı…

Şimdi siyasal İslamcı rejime karşı gerçek bir laikliği bayraklaştırma vakti.

laikligi-kazanmaliyiz-732407-1.

SOL, DEVRİMCİLER, DİN VE HALK

Sola dönük sürekli dile getirilen bir eleştiri var: “Sol halktan hep kopuk oldu, halka yabancılaştı. Halkın değer ve inançlarıyla hep kavgalı oldu. Bu yüzden sol halkla buluşmak istiyorsa dindarlarla ve İslam’la barışmalı”.

Oysa bu ülke toprakları üzerinde özellikle 1965-80 arası yükselen devrimci halk hareketi bu iddiayı çürütüyor. Bu tarihsel dönem içerisinde sol-sosyalist devrimciler dindar halk kesimleriyle faşizme, emperyalizme ve kapitalist düzene karşı iç içe, kitlesel mücadeleler geliştirdiler. Büyük bir aydınlanma gerçekleşti. Bunun önünün nasıl kesildiği herkesin malumu.

Dindar olan, Müslüman olan solcu, sosyalist devrimci olamaz anlayışı sağcı zihniyetin yıllardır pompaladığı bir algıdır. Devrimciler insanların inançlarına değil, ezen-ezilen, sömüren-sömürülen, sermaye-emek ekseninde duruşuna bakarlar.

Devrimciler dini siyasi, ticari ve sömürü aracı olarak istismar eden dincilikle ve siyasal İslamcılıkla mücadele ederler. Ve tarihsel deneyimler göstermiştir ki, sol kendi eşitlikçi ve özgürlükçü dilini hayata geçirdikçe dindar olan ve olmayan halk kesimlerini her zaman örgütleyebilmiştir.

Şimdi bunun zamanı geldi.

***

GEÇMİŞTEN

“Devrimciler, dinin kişilerin sadece kendilerini ilgilendiren bir özel sorunları olarak ele alınmasını savunurlar. Herkes istediği din ve mezhebe inanmakta tamamen serbest olmalı. Devlet, kişilere dini inancı sebebiyle hiçbir zorlamada bulunmamalıdır. Din-devlet işleri birbirinden kesinlikle ayrı olmalıdır… Biz devrimciler, din konusunda kesinlikle özgürlükten yanayız ve halk arasında dini inançları ve mezhep ayrılıkları nedeniyle herhangi bir ayrım yapılmasına kesinlikle karşıyız. Sömürücü hakim sınıflar ise dini, halkı uyutma ve istismar konusu olarak görürler.”

(Devrimci Yol dergisi “Devrimciler Ne İçin Savaşıyor” broşürü. Ağustos 1980)

***

HAFTANIN ŞİİRİ

Felek ne cömert aşağılık insanlara!
Han hamam, dolap değirmen, hep onlara.
Kendini satmayan adama ekmek yok:
Sen gel de yuf çekme böylesi dünyaya!
Ömer Hayyam

***

HAFTANIN SÖZÜ

“İnsanlardan yoksullara yardım etmelerini istediğim sürece bana aziz dediler. Ama ‘Niçin bu kadar çok yoksulluk var’ sorusunu sorduğum zaman, komünist muamelesi gördüm.”

(Brezilyalı Kardinal Dom Helder Camara)