Laikliği tartışmaya çalışanlar yoksulluğu konuşmak istemiyor
Yeni anayasa tartışmaları ile laiklik karşıtı söylemlerin ne anlama geldiğini BirGün Pazar’a değerlendiren Doç. Dr. Behlül Özkan, "Bence şu anda laiklik sadece söylem boyutunda tartışılıyor. Ben bu tartışmanın ciddi olduğunu da düşünmüyorum. AKP 19 yıldır iktidarda. Bu iktidar, özünde laiklikle ilgili hiçbir şey yapmadı" dedi.
DİLAN ESEN
Yeni anayasa tartışmaları ve bunun üzerinden yeniden yurttaşların önüne sürülen ‘laiklik kaldırılsın’ söylemleri gündemde. Ayasofya baş imamı anayasa tartışmalarına, 1921 Anayasası’na atıf yaparak ‘İslam devleti’ vurgusuyla dahil oldu. Cumhuriyet düşmanı olmasıyla bilinen İskilipli Atıf, Çorum’da devlet erkânı tarafından anıldı. 18 yıldır iktidarda olan AKP’nin ilmek ilmek ördüğü laiklik düşmanlığı nedeniyle bugünün popüler tartışmalarından biri de bu oldu. Yeni anayasa tartışmaları ile laiklik karşıtı söylemlerin ne anlama geldiğini BirGün Pazar’a değerlendiren Doç. Dr. Behlül Özkan, Türkiye’de laikliğin ne kadar uygulandığının da soru işaretleri barındırdığına dikkat çekti. Özkan, bu söylemlerin ekonomik sorunlar ile yoksulluk gündemini değiştirmek için ortaya atıldığının altını çizdi.
İÇİ BOŞ TARTIŞMA
►Yeni Anayasa tartışmaları sürerken ‘laiklik kaldırılsın’ şeklinde ifadeler kullanılıyor. Neden ilk fırsatta laikliğin kaldırılması üzerine birtakım ifadeler kullanılıyor olabilir?
Türkiye’de laiklik tartışması 90’lardan beri var. Türkiye’deki düzenin uygulamada ne kadar laik olduğu da soru işareti. Mesela laik bir ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı’na tüm vatandaşların vergilerinden toplanarak bir kaynak ayrımı yapmak mümkün değil. Anayasasında laiklik olan hiçbir ülkede bu olmamıştır. Diyanet İşleri, Türkiye’de sadece bir görüşü ve inanç sistemini yansıtıyor. Türkiye’de gayrimüslim azınlıklar var, başka inanca sahip yurttaşlar, mezhepler var. Yüz binlerle ifade edebileceğimiz insanların vergileri de Diyanet’e gidiyor. Dolayısıyla Türkiye’deki siyasi sistemin ne kadar laik olduğu son derece tartışmalı. Bence şu anda laiklik sadece söylem boyutunda tartışılıyor. Ben bu tartışmanın ciddi olduğunu da düşünmüyorum. AKP 19 yıldır iktidarda. Bu iktidar, özünde laiklikle ilgili hiçbir şey yapmadı. Ama şu da var; bu tartışma nereden çıkıyor diye sorarsanız, bırakın laiklik tartışmasını, laikliği tartışmaya açmak isteyen Diyanet’e alkolden, genelevlerden, turizmden alınan vergilerle nasıl kaynak ayrılıyor? Önce bunun açıklanması lazım. Bunları tartışmıyorlar, sadece sözde bir laiklik tartışması yapılıyor. Mesela bu tartışmayı açan Ayasofya imamına sormak lazım, Türkiye’de çok sayıda gayrimüslim var. Bunların verdiği vergilerle kendi maaşının ödenmesini nasıl bağdaştırıyor? Dolayısıyla bu tartışmayı son derece anlamsız, hiçbir yere varmayacak. Bunun da tek amacı var olan gündemi saptırmak. Şu an ülkede çok ciddi ekonomik sorunlar var, yüz binlerce esnafın işyeri kapalı, pandeminin nereye gideceği belli değil. Daha birkaç ay önce ekonomiden sorumlu bakan istifa etti. Bir kere bile ekranlarda görmedik, kendisi Cumhurbaşkanı’nın da damadı oluyor. Ekonomiyle ilgili kendisinin çok önemli stratejileri vardı. Peki, bunlar ne oldu? Bunları tartışmıyoruz ama içi boş bir laiklik tartışması yapılıyor.
ÇIKIŞ YOLU OLARAK GÖRÜYORLAR
►Bu söylemlere iktidar mı yol açıyor?
Anayasa tartışmaları gündeme getirildi. Türkiye’nin tartışılması gereken en geride kalan maddelerden biri Anayasa. Anayasaya aykırı bir sürü karar alınıyor, en güçlü iktidar mercileri AYM’nin kararını tanımıyor, kurumlar arası çok ciddi çekişmeler var, anayasaya aykırı birçok uygulama görüyoruz. Anayasa tartışmasıyla bunu iç içe görüyorum. Türkiye’nin sorunu bence anayasa da değil. Mevcut iktidarın bir tane sorunu var, karşılaştığı ekonomik darboğazdan nasıl çıkacağı. Ya Ay’a gönderilecek projeyi tartışıyoruz ya doğalgaz müjdelerini tartışıyoruz ama bunların hiçbiri vatandaşların ekonomik sorunlarına çözüm bulmuyor. Belli ki iktidar, kamuoyu anketlerinde ciddi oy kaybı görüyor. Önümüzdeki seçimi nasıl kazanacaklarını düşünüyorlar. İktidarın içinde bulunduğu çıkmazdan bir anlamda kendini kurtaracak bir çıkış olarak görüyorum, bu tartışmaları. Ben başka hiçbir sebep görmüyorum.
Cumhurbaşkanı 90’ların ilk yarısında yaptığı bir açıklamada, “Demokrasi bizim için bir vasıtadır, bir yerde ineriz bir yerde ineriz” demişti. Bu anayasa tartışması da öyle. Sanki Türkiye’nin tüm sorunları anayasa değişirse çözülecekmiş gibi, sanki Türkiye çok demokratik bir anayasa yapsa iktidar ona uyacakmış gibi bir düşünce var. Keşke mevcut iktidar anayasayı tartışmak yerine var olan anayasaya uysa. Mesela Boğaziçi Üniversitesi meselesinde gördük. Türkiye’de her türlü vatandaşın gösteri yapma hakkı var. En ufak bir muhalefet gösterisi yapsanız bile hemen polis şiddetiyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Neyini değiştireceğiz bu anayasanın?
►Sizce laiklik Anayasa’dan kaldırılmak isteniyor mu?
Cumhurbaşkanı’nın kendisi Arap Baharı sürecinde Mısır’da yaptığı konuşmada laikliğin öneminden bahsetti. Mevcut uygulamada laikliği kaldırmak gibi bir şey yok. Laiklikten anlaşılan devletin dini kontrol etmesi ve dini enstrümantal bir şekilde kendi çıkarları için kullanması. Dolayısıyla devletle dinin birbirinden ayrılması gibi bir şey istediği yok iktidarın, bundan öncekilerin de yoktu. Bu laiklik tartışmalarının tamamen gündemi değişmek için yapıldığını görüyorum. Dolayısıyla anlamlı bulmuyorum.
►aiklik karşıtı söylemler, Cumhuriyet düşmanlığı, tarikatlara yol açılması, devletin içine sızması, siyasal İslamcı söylemler ne anlama geliyor?
Türkiye’deki İslami cemaatler 1960’lardan beri devletin içindeler. Devlet Planlama Teşkilatı, 1960’ların ikinci yarısında birtakım cemaatlerin kontrolüne geçti. Solla mücadelede bizatihi Türkiye’nin istihbarat ve güvenlik kurumları başta Nurcular olmak üzere cemaatleri kullandı. Orada sorun devletin güvenlik kurumlarının, cemaatleri enstrümantal bir şekilde kullanmalarıydı. Bugün bizatihi devlet aygıtı cemaatler tarafından paylaşılmış durumda. Bakanlıklar gibi… 15 Temmuz Darbe Girişimi’nde bunu gördük. Yargı, Fethullahçıların eline geçmişti. Birçoğunda emniyet müdürleri görevden alındı bu gerekçeyle. Dolayısıyla iktidarın 15 Temmuz sonrasında bir cemaate yönelik haklı bir mücadelesi var. Ama diğer cemaatlerle ilgili böyle bir endişesi olduğunu görmüyorum. Türkiye’de işin ilginç tarafı ‘Kanarya Sevenler Derneği’ diye dernek kursanız, bunun bile hukuksal bir zemini var. Cemaatlerin binlerce üyesi, sempatizanı var. Ciddi maddi kaynaklara sahipler, hem ekonomik hem de toplumsal anlamda iktidar fakat bunlarla ilgili hiçbir kayıt yok. Cemaatler Türkiye siyasetinde bir kara delik. 15 Temmuz’dan sonra bunların bir hukuki zemine alınmasını beklerdim. En ufak bir dernekte bile devlet bunu denetlerken 15 Temmuz’da yaşanan acı tecrübeye rağmen bu yönde bir adım atılmaması bana çok anlaşılmaz geliyor.
MISIRLIOĞLU DA İSKİLİPLİ DE AYNI
►İskilipli Atıf'ın devlet erkânı tarafından anılması ne anlama geliyor?
İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı ve kılık kıyafete muhalefet ettiği için idama mahkûm edilmişti. Çok bir bilgim yok. Eskiden Kadir Mısırlıoğlu vardı. O da açıkça Cumhuriyet ve Milli Mücadele karşıtıydı. Hem iktidar hem devletten en üst düzeyde takdir görüyordu. Dolayısıyla bunu da farklı görmüyorum. Cumhuriyet’i yeniden tanımlama ve Milli Mücadele’yi silikleştirmenin başka bir boyutu. Cumhuriyet, Milli Mücadele ve Cumhuriyet devrimleri, 90 yıllık tarihimizin en önemli başarısıdır. Bunu iktidar ne kadar teslim etmek istemese bile en dindar kesimler bile özellikle 15 Temmuz’la bunun farkına vardı. Muhafazakâr olan kesimler bence 15 Temmuz’da önemli bir kırılma yaşadılar. Devletin okullarını sahiplendi, gazetelerini bütün kurumlara dağıttı, bütün devletin kapılarını sonuna kadar açtı Fethullahçılar. Türkiye tarihinin en kanlı darbe girişimi. 250’den fazla insanı öldürüp Meclis’i bombaladılar. Bunu en yakından gören muhafazakâr kesimler oldu. Laikliğin, Cumhuriyet’in gerilemesini bizatihi gördüler. Ben Mısırlıoğlu’nu da takdir etseler, İskilipli Atıf’ı da göklere çıkarsalar, kendi tabanlarına bile 20 yıldır bunu anlatamadıklarını, tam tersine Cumhuriyet ve devrimlerine toplumun daha çok sahip çıktığını düşünüyorum. Cumhuriyet liyakati getirmişti. Demirel, Özal, Cumhurbaşkanı’nın kendisi bile Rize’nin bir köyünden gelip devletin tepesine yükselebiliyor. Bu Cumhuriyet’in en büyük başarılarından biriydi. Şimdi toplum görüyor. Yoksulsanız iyi bir eğitim, sağlık hizmeti alamıyorsunuz. Eskiden böyle değildi. Cumhuriyet’in kazanımları bunlardı, toplum bu kazanımların değerini görüyor.