"Laiklik yoksa demokrasi yok"

Çıkışı yolunu tartışırken, 7 Haziran sonrası dönemdeki gibi bir şiddet sarmalı ve korku iklimi yaratılır mı? Biz o dönemdeki şiddet ve korku iklimini gülümseyerek anlatmalarından hatırlıyoruz. Ama ben bu boyuttaki bir korku ve şiddet iklimini en azından o dönemdeki aktörlerin yaratabileceğinden emin değilim. Toplum üzerinde güvenlik endişesi yaratıp bunu oya çevirmenin işlevselliği kalmadığını düşünüyorum. Ancak tek aktör onlar değil.

Ortadoğu için bir geçiş ülkesi gerçekten de ülke. Milisleşmiş bir güvenlik bürokrasisi var. O boyutta bir korku iklimini ben beklemiyorum. Hemen bağlantılı olarak dinci propagandanın da o kadar işlevsel olmadığını düşünüyorum. İndirgemeci ekonomist bir yaklaşımla görmüyorum bunu. Bu “her şeyi ekonomi belirler” yaklaşımı muhalefeti yanılgıya sürükleyebilir. Bir çıkış; olumsuz bir statüden olumlu bir statüye bir ara form işaret ediyor ve gerçekten de geçmişte yaşamıştık bunları. Çıkışa ya da geçişe olumlu bir anlam yüklemememiz gerektiğini gösterdi o süreç. Önemli olan sonrası. Çıktığımız yer bizi daha da kötü bir yere götürebilir. Bunun sonrasına odaklanmamak solun bir kısmının eksikliği.

Erken seçim türküsüyle uzun süre oyalandık. Belirli tartışmalar yapılamıyor bu ortamda. Toplumun böyle tartışmalara tahammülü kalmadı. Artık erken seçim yaşanmayacak. Sembolik olarak bir iki ay öne çekilebilir ancak uzun bir seçim sathı mahalli bizi bekliyor.

AKP seçim yasasını yeniden değiştirdi, ittifak sistemini değiştirerek artık oyların küçük partileri sırtlamasını bile dert edindi. Seçim yasağı engelini ortadan kaldırdı. Bu değişiklikler Anayasa’ya göre 4 Nisan öncesinde yapılan bir seçimde uygulanamaz. Hem bu gerekçeyle öncesinde bir seçim beklemek aldatmaca hem de asıl tartışmaları gölgeliyor. “Gidecekler, harici tartışmaların sırası mı vs.” denilerek. Sol-sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir özne erken seçimi devreye sokacak mekanizmaları devreye sokabilirdi, sivil itaatsizlik gibi. Bunda hâlâ ciddi şekilde ürkek davranılıyor. Grev çağrısından da uzak duruldu. Soyut bir seçime gidelim çağrısına döndü. Bu olasılıklar içerisinde sembolik bir öne çekme olarak görebileceğimiz bir seçime göre planımızı yapmamız lazım.

Ana muhalefetin de gözünü bürüyen bir millilik seferberliği göze alınabilir mi, bir savaş veya çatışma senaryosu olabilir mi? Bunu da çok göze alacaklarını sanmıyorum ben ama burada asıl iş muhalefete düşecektir. Yunanistan ile girilen horoz dövüşü meselesi gibi hemen arkasına dizilmemek lazım. Çok olası değil ama bunu da göz önünde bulundurup bu tuzağa düşmemek lazım. Türkiye sağının en çok kullandığı yöntemlerden biriydi; bir dinsel yarılma olması. Özellikle AKP elitlerinin ortaya dökülen lüksü sebebiyle bu konuda da marjinal fayda üretebilmenin sınırına geldiler. Muhalefet oraya teslim olmadığı sürece, ki bu konuda kaygılıyım laiklikle ilgili muhalefeti çok çekingen görüyorum. Hangi bakış açısı tasfiye edilirse onun boşluğunu diğeri dolduracaktır. Tüm muhalefet kesimlerinin özellikle bu 6 ana akım partisinin çekingenliklerinin üzerine gitmemiz lazım. Laiklik olmayan ülkede demokrasi olmayacağı çok açık.

Neyin geleceğine odaklanalım

Hangi koşullarda seçime gideceğiz? Ekonomik kriz sebebiyle ya da bir dış çatışma sebebiyle bir OHAL ilan edilmesi ve seçimin ertelenmesi olası ki çoğunluğun kafasında bu var. Erdoğan il başkanları toplantısında açıkça "İktidarı bunlara teslim edemeyiz" dedi. Bu niyet mi, moral konuşması mı bilmiyoruz ama her ikisini de tahmin edebiliriz. Muhalefette bir AKP veya muhalefette Erdoğan çok olası gözükmüyor. Geçmişte yapıp ettikleri sebebiyle hesap sorma sonucunda yasal olarak muhalefette bir Erdoğan ya da AKP gözükmüyor. Öyleyse biz iktidarı teslim edemeyiz yaklaşımı ortaya çıkıyor. Bu yoldan bir OHAL'e gitmeye toplumun genelinin sürdürülebilir şekilde izin vermeyeceği kanaatindeyim. Geçiş döneminin içindeyiz fakat Gramsci'nin dediği gibi henüz daha geleni bilmiyoruz. Demokrasi ve siyaset yalnızca sandığa ve adaya sıkışmış durumda. O zaman bir kere hem ana aktörleri hem de Cumhurbaşkanı’nı sandığa saygı konusunda topluma söz vermeye zorlamaları lazım. Ortaya konulması lazım. Olağanüstü hal ilan etmesine gerek yok. 16 Temmuz sonrası çıkan OHAL kararnamelerinin neredeyse tamamı yasa oldu, Türkiye süreklileştirilmiş bir OHAL süreci yaşıyor, Türkiye'nin iç dinamiklerine yansıtılabilecek çatışma potansiyelleri var. Ben o yenilemez sihrinin artık bozulduğunun ve sorumluluğun muhalefette olduğu kanaatindeyim. 2018'de bile zaten yüzde birlik farkla bitmiş bir seçim var. Daha çok cumhurbaşkanlığı seçimine odaklanılmış durumda fakat parlamento seçimleri için de geniş kesimleri ikna edecek bir program da parlamentonun önüne konulmalı.