Futbolu çok fazla eleştirmemize rağmen şöyle bir sosyal güzelliği oldu; ahlak ve erkek söylemlere dair ne varsa hepsini futboldan öğrendik! O erkek eril dilin kadınlar tarafından bile kullanılması ki Okan Buruk’un eşi bunu yapıyor-cinsiyet ayrımcılığına dair adeta bir ayin kıvamında olması bize ait bir medeniyet (!) göstergesi. Tabii bu alanda cinsiyete dayalı ayrımcılığın oluşmasında toplumsal cinsiyet kalıpları büyük rol oynamaktadır.

Bu dayanaklar üzerinden hemen hemen Pagan inanışları kadar yoğun ve acımazsız bir içeriğe sahip. İçinde bulunmak zorunda olduğumuz tüketim toplumunda cinsellik tüketimin önemli araçlardan biridir. Kapitalist sistemde, kadın bedeni üzerinden oluşturulan imajlar, kadın bedeninin cinsel bir metaya dönüştürerek kadını farklı bir kimlik içinde sunmaya çalışmaktadır.

***

Cinsiyet ayrımını sadece biyolojik açıdan bakmak doğru olamaz. Kültürel öğelerin de cinsiyeti şekillendirmede-dezenformasyonunda önemli bir rol oynamasının temel dayanağı bize ait olan tavırlardandır. Ve kökeni bilgiyi reddetmeye dayanır. Lale Orta’ya Galatasaray tribünlerinden kadın kimliği üzerinden cinsiyet içerikli küfredilmesine dair ne kamuoyundan ne de Federasyondan bir tepkinin gelmemesi oldukça manidardır (!).

O tribündeki kişilerin tespit edilip ilgili yasaya göre cezalandırılması gerekirken hiç kimsenin kılının kıpırdamamasının nedenini kimse merak etmesin… Çünkü, hepsi var olan yapı içinden ve mevcut sistemden beslendikleri için ses çıkarmaları mümkün değildir. Diğer önemi sorun; Erman Toroğlu’nun sürekli Lale Orta için ‘o kadın’ demesidir. Nedenine de gelince, ‘maço’ söylemler üzerinden kendine pazar yaratan Toroğlu, kendi erkeklik kimliğini konsilde etmek için yaratılan bu alanı sonuna kadar kullanmak istiyor. Sosyal asalaklık böyle bir şey.

Erman Toroğlu’nun da içinde bulunduğu medya, toplumsal cinsiyet kalıplarının oluşmasında, kullandığı sözler cinsiyete dayalı ayrımcılığın yeniden üretilmesi ve sürdürülmesine vurgu yapan ideolojiye hizmet etmektedir. Kullandığı dilin toplumsal cinsiyet algısını meşrulaştırmaya yönelik olduğunu o da çok iyi biliyor ve erkek egemenliğini arttırdığının da farkında. Hepsinin var olma sebebi bu sitemdendir. Buradan besleniyorlar.

***

Futbolun hegemonik erkekliğin toplumsal inşasında yer alan en belirgin alan olması o kadar benimsenmiş ki adeta bu alan ‘erkek kimliği’ olarak kullanılmaktadır. Sayın Prof. Dr. Ahmet Talimciler’in sosyolojik açıdan analizi burada çok önemlidir.

“Spor kurumu aracılığıyla içinde yaşadığımız toplumsal yapının minik bir minyatürünü inceleme imkanına sahip oluruz. Sosyologların üzerinde yoğunlaştıkları spor kavramı, kültürün ayrılmaz bir parçasıdır. Spor olgusunun şekillenmesinde içinde yapıldığı toplumsal bütünün kurumsal ilişkilerinin yanı sıra ideolojik ve kültürel bütünlüğünün de etkisinin bulunduğunu göz önünde bulundururlar. Sporun daha iyi anlaşılması ve geçirmiş olduğu dönüşüm sürecinin tespit edilmesi sadece spor ve sportif etkinler açısından değil, toplumsal yapının her kesimini yakından ilgilendirmektedir.

Spor, içinde yapıldığı toplumdan bağımsız, yekpare bir bütünlük alanı değildir. Toplumsal yaşam içerisinde yaşanan dönüşümler, çarpıklıklar spor alanına da yansımaktadır. Sporu ve spor yönetimini içinde yapıldığı toplumdan soyutlayamazsınız, her haliyle bir aynadır ve o kusurlu aynada aslında kendinizi seyredersiniz. Sporun içinde yapıldığı kültürden beslendiği ve o kültürü beslediği gerçeğini aklımızdan hiç çıkartmamalıyız, o halde bütün bu olan bitenlerin arkasında yine biz varız! Tüm bu olanlar bizi yansıtıyor ve yansıtmaya devam edecek.”

Aslında gelmek istediğim noktayı Sayın Talimciler’in de belirtiği gibi ‘kadınlar yapamaz’ algısının oluşturulup toplumda ve tribünlerde karşılık bulmasından başka bir şey olmamasıdır.

Temelde bu anlayış bir ideolojiğe dayanmaktadır.

Yüzyıllardır süregelen kadınların ‘anne’ ve ‘ev kadını’ kimliğinin kutsallaştırılarak bir çember içine hapsedilmesinin amacı toplum tarafından benimsenmesinin sağlanmasıdır.  

Her maçta erkelerin o eril dili egemen kılmak için kullandıkları tezahüratlar ve şarkılarda cinsiyetçi içeriğin oluşturulması, sadece ve sadece ata erkil kimliğin kendini her maçta konsilde etmesinden ve bundan haz alınmasından başka bir şeyi ifade etmemektedir.

Bu bir iktidar mücadelesidir.

***

Kadın kimliğinin ikincilleştirerek, sözde kendi alanına egemen olma histerisinin yarattığı iktidar sarhoşluğunun oluşturduğu egemenliğini ilan etmekten başka bir şey değildir. Tekrar ediyorum bu bir sosyal mastürbasyondur.

Erman Toroğlu’nun ‘maço’ kimliği üzerinden süreci yönetmeye kalkması. Okan Buruk’un ne olursa olsun hakem söylemini strateji olarak kullanarak şampiyon olmanın en garanti yolunun-büyüklerinden öğrendiği gibi-hakem müessesini baskı altına almak olduğunu bilerek buna göre davranması ve özellikle Lale Orta’nın MHK başkanı olması üzerinden de baskıyı eşi ve yönetim kuruluyla birlikte haksız oldukları zaman bile sürdürmesinin tek dayanağı iktidar mücadelesidir.

Lale Orta sahadan bu mevkiye geldi. Gelmeli miydi? Gelmemeli miydi? O tartışma konusu…

***

Hataları olabilir. İçeriden ve dışarıdan gelen tüm baskılara rağmen, iyi niyet çerçevesinde yıllardır verdiği mücadelenin karşılığını hak ettiğini göstermek istiyor. Futboldaki büyük resmi bir kenara bırakarak, sadece MHK üzerinden ki manipülasyona çok açık kurul olduğu bilinmesine rağmen buradan sonuç almaya kalkışmak bencillikten başak bir şey ifade etmez.

Futbolun patronu ‘Kulüpler Birliği’ olmasına rağmen, kendini kenara çekerek sürece müdahil olmayıp tüm yetkilerini TFF’ye devretmesi esas sorunken, kurullardaki atamalar esas sorunken, tüm kulüplerin 25 milyar TL olan borcu esas sorunken, üretimin olmaması esas sorunken sadece tek bir kurul üzerinden manipülasyon yalandır ve ayıptır.