Lan ben sana neyledim dünya
Gerçekten de hiçbir planı ötelememek lazım. İşte İrfan Alış da gitti. Çok geç tanıdığım ama çok sevdiğim bir müzisyendi. En son 16 Ekim’de Can Güngör’ün kulisinde görüşmüştük konser öncesi. O da kızım Dilhan’la birlikte Can’ın sahnesine konuk olacaktı. Kuliste laf lafı açtı ve konu yıllar önce çıktığımız Gülhane Parkı konserine geldi. İrfan, Gülhane Parkı Etkinliklerinde midye dolma satıyormuş. Bizim için unutulmaz bir konserdi zira bizden sonra Ferdi Tayfur çıkacaktı ve yaklaşık altmış bin kişi biz sahneye çıkar çıkmaz “Ferdi Ferdi” diye tezahürata başlamıştı. Biz ne yapacağımızı bilemezken amca son bir çabayla Ferdi Tayfur’u bekleyen binlerce kişiyle iletişim kurabilmek için “Sen Benim Şarkılarımsın”ı söylerken -o yıllarda cep telefonu yok, dolayısıyla ışığı da yok- seyircilerden çakmaklarını yakmasını istemişti. Zaten büyük bir heyecanla Ferdi Tayfur’u bekleyen seyirciler, amcanın bu çağrısı üzerine ellerine geçen her şeyi yakmazlar mı? Kağıt, gazete, çalı çırpı, karton vs. Gülhane Parkı öylesine bir yangın tehlikesi atlatmıştı ki canımızı zor kurtarmıştık.
İrfan da o gün o konsere şahit olanlardan biriymiş, ben anlattıkça o da kendi gözlemlerini katmış, gözlerimiz yaşarana kadar gülmüştük. Hatta ben konser salonuna geçmeden önce ona “İrfan sende de hikâye çok mutlaka buluşalım en kısa zamanda” demiştim. O da ışık saçan gülümsemesiyle “tabii ki ağabey” demişti.
Olmadı. Ne yazık ki bu dileğimiz de yarım kaldı ve artık gerçekleşmesine de olanak yok. Sanıyorum ki bu dünyayı terk ederken hep yapmak istediklerimiz ve yarım kalan işlerimiz olacak. İrfan’a baktığımızda 53 yıllık ömrü boyunca, haksızlıklara, eşitsizliklere, adaletsizliklere karşı duruşunu müziğine, yazdıklarına yansıtmış biri. Ne mutlu ona. Hiçbir zaman biraz daha tanınmak, daha fazla konser yapıp ekonomik refahını artırmak için müziğinden daha doğrusu yaptıklarından taviz vermemiş kendisi gibi müzisyenleri seçmiş ve ne mutlu bize ki Peyk’i kurmuş. Düşündüğü gibi yaşamış. Müziği hiçbir zaman iş olarak görmemiş. Bundan kastetmek istediğim müziği ciddiye almamak değil, müzikten para kazanmayı düşünmemiş. Zaten dönercilikten gazete bayiliğine, ırgatlıktan alüminyum doğramaya kadar onlarca farklı işte çalışmış. Ve kendi tabiriyle yaptığı bu esnaflık sayesinde ekonomik sorununu çözmüş. Müziğini paraya alet etmemiş kabaca.
Müzikteki en büyük hedefi de iyi şarkılar yazmak ve bunu gelecek nesillere aktarmaktı. Yaptıkları işlerden beklentisi de çok farklıydı İrfan’ın. Sonuçtan ziyade yapmak daha önemliydi hayatında. Yani kimseye mesaj vermek ve şarkılarına, kısa filmlerine kutsallık katmak gibi bir niyeti yoktu.
Özellikle gerçek hayattan yola çıkarak sözlerini yazdığı şarkıları Işıl Kasapoğlu ve Deniz Madanoğlu ile birlikte tiyatro oyununa dönüştürdüğü ‘Hamiyet’ müzikali son zamanların en güzel işlerinden biriydi.
Hiçbir yapımcı ve sponsor olmadan böylesine büyük bir işe giriştiklerinin kendisi de farkındaydı ama içindeki sürekli yeni bir şeyler yapma arzusunu da dizginleyemiyordu. Çok özel ve gerçekten de şahsına münhasır biriydi İrfan. Bu dünyadan iyi ki bir İrfan Alış geçmiş. O zaman bizler de son kez hep birlikte söyleyelim Peyk’in bu güzel şarkısını “Lan Ben Sana Neyledim Dünya”…
Kalın sağlıcakla…