Latin Amerikalı aydınların dönüşümü*
20 yıl önce Latin Amerika’da yabancı fonlarla finanse edilen kurumların parasal desteğini kabul edebilecek solcu bir aydın bulmanız imkânsızdı. Bugün ise irili ufaklı Avrupalı ya da Kuzey Amerikalı kurumlardan birinin finanse ettiği enstitülerle bağlantılı olmayan bir araştırmacı bulmanız çok zor.
James Petras
20 yıl önce Latin Amerika’da yabancı fonlarla finanse edilen kurumların parasal desteğini kabul edebilecek solcu bir aydın bulmanız imkânsızdı.
Bugün ise irili ufaklı Avrupalı ya da Kuzey Amerikalı kurumlardan birinin finanse ettiği enstitülerle bağlantılı olmayan bir araştırmacı bulmanız çok zor. Finanse edilmeyenler ise buna karşı olduklarından değil, henüz gerekli bağlantıları ve ilişkileri kuramadıkları için.
DÖNÜŞÜMÜN KÖKLERİ
1970’lerin diktatörlükleri Latin Amerika’nın entelektüel dünyasının değişiminde büyük rol oynadı. Önce, askerî diktatörlükler birçok önde gelen aydını ya öldürdü ya da hapse attı, özellikle de toplumsal muhalefetle bağı olanları. Hapse atılanlar (ve tahliye edilebilecek kadar şanslı olanlar) sürgün edildi ya da üniversitelerden atılarak öncelikli gelir kaynaklarını kaybettiler. Dergilerin yayınları durduruldu, hareketler, sendikalar ve siyasi partilerin çoğu yok edildi, dergiler ve gazeteler ise ya kapatıldı ya da ağır sansüre uğratıldı. Aydın sınıfı siyasal ve ekonomik olarak kırılganlaştı, hayatta kalma yöntemi olarak yabancı fonlara daha olumlu gözle bakmaya başladılar.
Diğer yandan, uluslararası kamuoyu baskısı (insan hakları eylemcileri, kilise, politik partiler, vs) sebebiyle Kanada ve Avrupa devletlerinin yardım kuruluşları kadar ABD’deki özel vakıflar da Latin Amerika’da potansiyel çıkarlarını dikkate alarak finansmanlarını artırdı ve ideolojik kriterlerini gevşetti. Bu esnetilmiş yardım programları ve rejimlerin siyasal kuruluş ve hareketleri tasfiyesi, yeni bir entelektüel dünyanın kuruluşuna temel oldu: Yabancı fonlarla oluşturulan araştırma merkezleri. Siyasal ve ekonomik olarak kırılganlaşan aydınlar için, kimi örneklerde bu bir cankurtaran işlevi gördü: Avrupa’da devletin fon kuruluşları veya Amerikan vakıfları ile kurulan bağlar hem siyasal korunma hem de sabit bir gelir kaynağı sağlayarak birçoklarının hayatta kalabilmelerine ve geniş bir konu yelpazesinde araştırma yürütebilmelerine imkân verdi. Liberal ve sosyal demokrat vakıflarla kırılgan durumdaki aydınların bu birlikteliğinin ilk sonuçları iyi duruyordu: Üniversiteler ve kamu kuruluşları yıkılsa da rasyonalite, bilim ve eleştirel analiz adacıkları veri toplamaya ve sosyal bilim çalışmaları yayınlamaya devam ediyordu.
Nispeten daha büyük ve eski kuruluşlar, 1960’lar sonu ve ’70’ler başlarında denizaşırı fonlarla bağlantı ve iş ortaklıkları kurabilen merkez sol aydınlar tarafından yönetiliyordu. Bu araştırma merkezlerinin büyümesi ve başarısı yeni enstitülerin yaygınlaşmasının yolunu açtı. Çok geniş yelpazeden yazarlar, siyasi entelektüeller ve ekonomistler yabancı fon bulma yarışına katıldılar. Yurtdışında yaşamak zorunda kalan birçok aydının dönüşü ile enstitülerin sayıları da çoğaldı. Denizaşırı sürgündeki birçok aydın devlet ya da vakıf fonları aldılar ve sosyal demokrat-liberal entelektüel hareketle yakın işbirliğine girdiler.
Sürgün edilen Latin Amerika aydınların bu kurumlar eliyle liberal/sosyal demokrat refah devletlerine entegrasyonları ile Post-Marksist entelektüel akımlarla giderek daha fazla haşır neşir olmaları arasında daha doğrudan bir bağ kuruldu. Latin Amerika’ya dönüşlerinde, bu denizaşırı yapılar ve ideolojik ağlar ileride açılacak yeni enstitülerin temel yapıtaşları haline geldi. Bu ağlar kritik önemdeydi çünkü Latin Amerika’da darbe sonrası dönemin ekonomik koşulları son derece kötüydü.
Ekonomik koşullar özellikle çok hassas bir konu çünkü memleketlerine dönen aydınlar Avrupa’da, Meksika’da, Venezuela’da ya da Kuzey Amerika’da alıştıkları yaşam şartlarının çok altında bir yaşamı tecrübe ettiler. Özet olarak, mali açıdan başarılı kurumlar, yabancı anlaşmaların getirdiği artılar, buna karşın devlet üniversitelerindeki kötü ekonomik şartlar ve düşen yaşam şartlarını düzeltme arzusu, memleketlerine dönen aydınları son derece rekabetçi şekilde yabancı fon çekmek için teklif hazırlama yarışına soktu.
Yabancı fonlar ilk aşamada askerî darbe yönetimlerinin ekonomi modellerinin ve insan hakları ihlallerinin eleştirilerine yönlendirildi, ikinci dalga yeni toplumsal hareketlerin araştırılmasına ve üçüncüsünün merkezinde ise demokratikleşme süreci ve borç vardı. Yapılan araştırmalar genel olarak benzer bir yapıya sahipti: Diktatörlüklere odaklanan çalışmalar bu yönetimlerin siyasi baskılarına odaklanırken, Batı Avrupalı ve Kuzey Amerikalı egemenlerle olan ekonomik ve askerî ilişkilerini ise es geçiyordu. Devlet şiddeti insan hakları ihlali çerçevesinde analiz ediliyordu, sınıf hegemonyasının bir biçimi olarak, sınıf mücadelesinin bir parçası olarak, yani sınıfsal bir şiddet olarak değil. Bu araştırmaların kurduğu politik temel, meseleyi siyasi kavramların çekişmesine indirgiyordu, yani liberal demokrasiler ve askerî darbeler arasındaki bir çatışmaya: Devlet gücünü sınıfsal yapısından bilinçli şekilde koparılması, siyaset alanının sivil toplumdan bağımsız olduğu kabulüyle meşrulaştırılıyordu.
Toplumsal hareketlere dair çalışmalar da aynı modayı takip ediyordu. Bu çalışmalar toplumsal hareketlerin sınıf siyasetinin karşısında konumlandığını, bu hareketleri doğuran sınıfsal yapının heterojen olduğunu ve toplumsal hareketlerin mücadelelerinin eskimiş ideolojilerden çoktan koptuğunu iddia ediyorlardı. Toplumsal hareketlere dair siyasal sınır, ilk olarak kendilerini ideolojik (radikal) partilerden ayırmaları gerektiği konusunda çiziliyordu, sonrasında liberal seçim partilerinin doğuşuyla, bu siyasal sınır kaydı ve bu hareketlere, odaklarını “demokrasi mücadelelerine” çevirmeleri önerildi. Araştırmacılar bu hareketleri devrimci soldan ayırmaya çabaladığında “toplumsal hareketlerin özerkliği”, liberal seçim siyaseti ortaya çıktığında ise “en geniş demokratik cephelere katılım” pompalandı.
Fonlamanın üçüncü ayağı –demokratikleşmeye odaklananlar– ise ideolojik olarak en bariz olanlardı: Araştırmalar, yerel ve yabancı, askerî egemenler ve sermaye sınıfıyla uyumun “imkânlı” tek seçenek olduğuna meşruiyet kazandıracak formüllere odaklanıyor, böylece dönüşüm sürecini muhafazakâr siviller ve ordu arasındaki bir etkileşime indirgiyordu.
Özet olarak, Latin Amerika enstitülerinin yürüttüğü araştırmalar ortak konular ve siyasi çözüm önerileri sunuyordu. Çalışmalar çok fazla veri içerse de ortaya çıkardığı bilgiler, yabancı fon kuruluşlarının siyasi gündemlerinin etkisi altındaki ideolojik çerçeveye gömülmüştü. Yabancı fon verenler her aşamada kendi dış politikalarını ve şirket çıkarlarını ilgilendiren spesifik konular seçiyorlardı. Diktatörlüklere siyasal olarak kabul edilebilir seçenekler üretmeyi ve Batılı liberal piyasa hegemonyasına sorun yaratabilme olasılığı taşıyan siyasal güçleri tasfiye edebilmeyi amaçlıyorlardı. En temel amaçları Latin Amerikalı aydınlar üzerinde ideolojik bir hegemonya oluşturabilmekti, sonuçta bunlar merkez-sol siyasetin en önemli istihdam merkeziydi.
*James Petras’ın Latin American Perspectives dergisinde yayınlanan “The Metamorphosis of Latin America’s Intellectuals” başlıklı makalesinin ilk bölümünden kısaltılarak çevrilmiştir.
**Çevirmen: Yusuf Tuna Koç