Lenin'den Putin'e Rusların yüzyılı

DENİZ POYRAZ

Devrimciler, Sovyetler Birliği’ni kurmak ve yaşatmak için akıl almaz bir çaba harcadı. Devrime katılanların birçoğu fedakâr komünistlerden, işçilerden, köylülerden ve bir kısmı da Çarlık sonrası kurulacak olan bu yeni sosyalist devlet içerisinde kariyer yapmak isteyen kimselerden oluşuyordu. Lenin, temelde Marksizm’e dayanan sosyalist ideolojiyle daha önce tarihin hiç görmediği ve dolayısıyla da hiç deneyimlemediği bir “işçi devleti” inşa etmişti. Ardından gelen İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nı ve pek çok ekonomik-sosyal krizi atlatan SSCB, Kruşçev, Brejnev ve Gorbaçov dönemlerinde büyük katliamlar ve olaylar olmadan neredeyse elli yıl geçirecekti.


Geçen aylarda Say Yayınları etiketiyle yayımlanan Kısa SSCB Tarihi adlı çalışma, insanlık tarihine damgasını vuran bu “sosyalist deneyimin” çalkantılı ve çarpıcı geçmişine ışık tutuyor. Kitap, 1917 Devrimi’ne ilerleyen toplumsal süreci -siyasi gerilimleri ve devrim iddiasındaki fraksiyonların politik manevralarını, yer yer tutarsızlıklarını ve kararsızlıklarını- 1920’lerin -YEP ile şekillenen- sosyalist ekonomi arayışını, tarihin en uzlaşmaz ve çelik iradeli devrimcilerinden Lenin’in mücadelesini, Stalin dönemindeki ilerlemeleri ve nihayetinde Sovyet sisteminin bir ürünü olan Putin’in akıl almaz yükselişini derinlemesine irdeliyor. Bunu yaparken, dünyanın 20. yüzyıldaki durumunu da göz önünde tutuyor.

Güçlü bir ordusu, devasa polis teşkilatı ve neredeyse yirmi milyona yakın üyesi olan bir yönetici partisiyle bir süper güç olarak kabul gören Sovyetler Birliği, tek bir kurşun atılmadan kendini imha ettiğinde pek çok tarihsel, kültürel olaylar silsilesi de beraberinde gelecekti. Bir zamanlar Sovyet devletinin eğitime ve yüksek kültüre verdiği değer, hızla Amerikan değerlerini öğrenen ve kolay yoldan para kazanma peşinde olan yeni nesillere gülünç gelmeye başladı. Büyük şehirlerin her yanına içinde ucuz ve sahte imparatorluk dekorları olan restoranlar açılmaya başlandı. Medyumlar ve büyücüler, “yeni Rusya”da son derece popüler hâle geldiler. Televizyonlarda en çok sevilen program, bir astroloğunkiydi. Sokaklardaki kitap tezgâhlarında güzellik ve seks el kitapları, pornografi, altıncı his ve karanlık güçler hakkında kitaplar, anti-semitik broşürler ve her türlü dini metin birbiri üzerine yığılmış bir şekilde satılır olmuştu.

Daha önceleri devlet tarafından düşük fiyatlarla kiralanan apartman daireleri özelleştirilmiş olup kiracılar bunları faizle satın alabiliyordu. Onlarca yıl kapılarını kilitleme gereği bile duymayan insanlar, çelik kapılar satın aldılar. Apartman girişlerine “Batı tarzı” otomatlar konulmaya başlandı. Bazı Ruslar, eski devlet mallarına el koyarak zenginleştiler. Yeni zenginler için kullanılan terim “yeni Ruslar”dı ve son derece zengin olan bu küçük gruba “oligarklar” denildi. Rusya’nın yeni zenginleri son derece dikkat çekici tüketim alışkanlıklarıyla hemen fark ediliyorlardı; komşu köylerin şaşkınlığı içerisinde barok şatolara dönüşen devasa daçaları bunun bir göstergesiydi.

Kitap Rusya’nın çağdaş zamanlarına ve güncel siyasetine de değiniyor. Putin, 2020 yılında verdiği bir röportajda Ukrayna’ya dair şöyle söylüyordu: “Biz aynı halkız, yeniden birlikte küresel oyuncu olabiliriz.” Şubat 2022’de Ukrayna’nın işgali böyle bir sonucu son derece olası kılarken öngörülebilir gelecek için de bunun boş bir düşünce olmadığını kanıtlıyor. Belli ki Sovyetlerin hayaleti, Sovyetlerin kendisini çarçabuk yok etmesi kadar kolay biçimde ortadan kalkmayacak. İyi okumalar…