Leylek havada, kitaplar kucakta

Mehmet ÖZÇATALOĞLU

Karanlığın en koyusunu yaşadığımız bir dönemdeyiz sanırım. Daha öncelerde de bunu söylemiş ya da duymuş olabiliriz fakat geleceğe dair hiç bu denli endişeli olmamıştım. Günbegün iyiye gitmesini umduğumuz ne varsa hızla tersine doğru yol alıyor. Dibe çarpıp yukarıya sıçramasını beklesek de o dibi bir türlü bulamıyoruz. Eğitimsiz bir kuşak geliyor alttan. Eğitimsizden kastım yoz-yobaz olacaklar anlamında değil. Okul yaşamında edinmeleri gereken davranışları alamamalarından söz ediyorum. İlkokulun yarısında sürecin kıskacına düşen çocuklar gözlerini yeniden ortaokul sıralarında açabilirler. Temel eğitimin bu eksiği de nasıl tamamlanır bilinmez. Hâl böyleyken, salgın tarafından kuşatılmış, yaşam alanı olarak sadece evlerimiz kalmışken, okumaktan başka kaçış alanımız, nefeslenme durağımız da yok elimizde.

‘EDİ UÇABİLECEK Mİ?’

Kendİmi mutsuz ve umutsuz hissettiğim dönemlerde yaptığım gibi renkli-resimli kitaplara sığındım yine. İlk kitaplar Leylek Kitap etiketli olanlar. Baskı kalitesi, cildi ve kâğıdı ile henüz içeriğe geçmeden ön plana çıkıyor kitaplar. Henüz çok yeni bir yayınevi olan Leylek Kitap çok farklı başladı bu koşuya. Sanırım biraz da iddialı olmak istiyorlar. Zaten bu alanda tutunabilmek başka türlü mümkün görünmüyor. Alan çok geniş, rekabet üst düzey. Yoları açık olsun, varlıkları bizi mutlu eder diyerek geçelim kitaplara. Yayınevine ait üç kitaptan ilki ‘Edi Uçabilecek mi?’ Katarina Macurova’nın yazdığı ve resimlediği kitap Gizem Toy’un çevirisiyle bizimle buluşuyor. Kitap bir soru ile başlıyorsa yanıtı da içinde olmalı değil mi? Soruyu, başka bir soruyla da karşılamak mümkündür tabii. “Edi kim?” sorusuyla örneğin. “Edi bir kuş ama uçamıyor. Yakın arkadaşı olan Simbi, Edi’ye uçması için gereken farklı yöntemleri gösterse de uçmasına yardım edecek araçları inşa etse de nafile çabalar bunlar. Fakat emek de yerde kalmaz. Buna her zaman inanırım. Tüm bu çabalar Edi’ye daha iyi olduğu başka bir özelliğini fark ettirir. Öyle ya her canlının kendine has özellikleri vardır ve kimse, kimse gibi olmak zorunda değildir. ‘Edi Uçabilecek mi?’ biraz bu konu üzerine düşündürtebilecek bir kitap.

‘HANGİSİ DOĞRU TOP?’

Yazar, çizer, yayınevi ortaklığında bizimle buluşan bir diğer kitapsa ‘Hangisi Doğru Top?’ Simbi oyun oynayabileceği bir top istiyor. Bütün topları deniyor. Bulduğu toplar ya çok büyük ya çok küçük ya da çok ağır. Hiçbiri oynaması için uygun değil. Doğru topu nasıl bulabilir ki? Yine soruyla başlayıp başka sorularla devam eden kitap seslendiği yaş grubunun ilgisini diri tutacak özellikte bir kitap. Daha önceki kitapta olduğu gibi sevimli çizimleri bu kitapta da görüyoruz. Yazar-çizerin aynı kişi olması, çizgilerin yazarın hayaliyle birebir örtüşmesi açısından önemli. Kitap için de iyi bir avantaj olduğunu kabul etmek gerekir diyerek Leylek Kitap’tan üçüncü ve son kitaba geçelim.

‘ANNA SANAT MÜZESİNDE’

Ne çok özledik bir galeride sergi gezelim, bir araya gelelim. Bugünlerde biz düşlemeye devam etsek de Anna’nın buna ihtiyacı yok. Fakat onun da şöyle bir sorunu var ki; annesiyle sanat müzesini gezmek hiç eğlenceli değil. Müzedeki her şey eski ve sıkıcı, üstelik bir sürü kural var. ‘Dokunmayın, girmeyin, sessiz olun…’ Bir de müze görevlisiyle tanışıyoruz ki o Anna için bütün işleri zora sokan isim. Kitabın bugün evlerde sıkılmış olan çocuklara dünyanın farklı yerlerinde sergilenen birçok sanat eserini içinde barındırması önemli. Hutchins ve Herbert’in yazdığı, Crump’ın da resimlediği kitap yine Gizem Toy çevirisiyle bizi bulmuş.

Ortamlara henüz girerken bu denli özenli hazırlanan kitapların ardından Leylek Kitap’tan beklentimi yüksek tuttuğumu da ifade etmeliyim. Yolları açık verimleri bol olsun.