Pandemi sürecinde gündem dışı kalan dış politika alanı yeniden ısındı. Isınmanın merkezi Doğu Akdeniz ve Libya. İdlib yeniden patlamaya hazır bir bomba gibi dururken, Libya üzerinde büyük emperyalist güçlerin ve bölgesel güçlerin hegemonya, pazar ve pay kavgası kızışıyor.

9 yıl önce Libya’ya NATO gücüyle müdahale edildi ve Kaddafi yönetimi devrildi. O günden bugüne tek bir Libya yok. Giderek yoğunlaşan bir iç savaş var. “NATO’nun Libya’da ne işi var” deyip sonra da NATO operasyonuna tam destek veren Erdoğan iktidarı da bu iç savaşın sorumlularından biri. AKP iktidarı tıpkı Suriye iç savaşında olduğu gibi Libya’da da son dönemlerde attığı adımlarla doğrudan müdahil oldu. Trablus merkezli Sarrac hükümeti ile Tobruk merkezli Hafter güçleri arasında süren iç savaşta AKP Sarrac hükümeti yanında tutum aldı. Verdiği askeri destekle savaşın seyrini Hafter güçleri aleyhine değiştirdi. Stratejik Vatiyye Askeri Üssü, Hafter güçlerinin elinden alındı ve Libya hükümet ordusunun güneydeki petrol sahalarını hedefleyen ilerleyişi sürüyor. Ve TSK’nin yakında sondaj faaliyetlerine başlanacak Libya’da hava araçları için Vatiyye, gemiler için Mısrata’da üs kurma hazırlığı başlamış durumda. Yine TSK Doğu Akdeniz’de deniz ve hava sahasını kapatarak harbe eğitim amaçlı büyük bir tatbikat yaptı.

Türkiye’nin sahadaki dengeleri değiştiren hamleleri yeni dengelerin ve hesaplaşmaların önünü açtı. En çok merak edilen konu, Hafter güçlerini destekleyen Rusya’nın alacağı pozisyon başta Suriye olmak üzere tüm bölgede sonuç üretecek.

Türkiye’nin bu hamleleri Batı’da Türkiye’nin “Osmanlı sonrasında petrol zengini bu ülkeye en güçlü müdahalesi olarak” değerlendirildi. AKP ideologları bu durumu “yüz yıl sonra tarihe ve coğrafyaya yeniden doğuş, 1911-12’de Osmanlı’nın kaybettiği Trablusgrap Savaşı’nın tamamlanması” olarak değerlendirdi.

Her şeyden önce içeride siyaseten- ekonomik olarak sıkışan ve ideolojik etkisini yitiren iktidar bu sıkışmayı bir Libya zaferi üzerinden aşmaya çalışıyor. Libya politikasını eleştiren muhalefeti “iç işgal gücü” ilan ederek bastırmak işin siyasi boyutunu içerirken, diğer yandan zaferin yaratacağı ekonomik ganimet kriz için bir kaynak olarak değerlendiriliyor. “Yıllık 50-55 milyar dolarları bulan döviz açığını kapatmak için Libya petrollerinin öneminin” ve “Libya’nın yeniden yapılandırılmasından Türk müteahhitlerinin alacağı büyük payın” altı çiziliyor. İdeolojik yönüyle de Suriye’de istenilen başarıyı sağlayamayan Yeni Osmanlıcılığın Libya’da başarılı bir örnek olması hedefleniyor.


Yeni Osmanlıcılık ideolojisi bir bölgesel güç olma ideolojisidir. Bu hedef AKP ile başlamadı ve esasen AKP’nin ideolojik tercihleri ile de sınırlı değil. Bu hedef iç pazarın sömürüsüyle yetinmeyen tekelci burjuvazinin bölgedeki paylaşım kavgasından gerekli payı alma iştahının da bir ürünü. Burjuvazinin bu iştahını soğuk savaş sonrası “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar” bir hegemonya inşası olarak ilk dile getiren Süleyman Demirel oldu. Daha sonra Özal 1. Körfez Savaşı ile başlayan dönemde bu hedefi “bir koyup üç almak” sözü ile ifade etti. Kürt hamiliği üzerinden bu role soyundu. 2001’de İkiz Kuleler’in vurulmasıyla başlayan dönemde AKP İslam coğrafyasında emperyalizme bağımlılık ilişkilerinin yarattığı sınırlar dahilinde bölgesel güç olma hedefini önüne koydu.

Emperyalist-kapitalist sistem bugün her düzeyde büyük bir kriz içinde. Kriz emperyalist- kapitalist güçler arasında bir hegemonya savaşı başlatmış durumda. 21. Yüzyılın hegemonik gücü kim olacak? Türkiye egemen güçleri bu yeni dizilişte yönünü arıyor. Emperyalist güçler arasındaki çelişki ve çatışmalardan yararlanarak kendisine alan açmaya çalışıyor. ABD-NATO çıpasına şimdilik bağlı kalarak Çin, Rusya ve AB’yi de hesap eden çok yönlü bir siyaset izlemeye çalışıyor.

1.Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın kaybettiği toprakları Almanya’nın yanında savaşarak yeniden kazanacakları rüyası peşinde koşanlar büyük bir yıkımın sorumlusu oldu. Bu yıkımın içinden Kurtuluş Savaşı ile bir Cumhuriyet kuruldu. Cumhuriyet’i kuran kadrolar 1. Dünya Savaşı’nın dersleri ışığında ülkeyi

2. Dünya Paylaşım Savaşı’nın dışında tuttular. Maalesef savaş sonrası ABD emperyalizmine bağımlılığın önünü açtılar. Bugün farklı düzeylerde, cephelerde süren yeni paylaşım savaşını AKP-ordu ve sermaye güçleri bir fırsat olarak görüyor. Türkiye’nin dış politikası giderek yayılmacı ve maceracı bir çizgiye doğru kayıyor. Çok özendikleri 2. Abdülhamit’in büyük güçlerin dengelerine dayalı siyaseti sonuçta bir işe yaramamıştı. Bu siyasetin yeni versiyonu da “Türkiye’yi emperyalist merkezlerin Ortadoğu’da giriştikleri çıkar kavgasının piyonu haline dönüştürmenin” dışında bir sonuç üretmeyecektir.

***

libya-krizi-asmak-yeni-osmanliciligi-diriltmek-743881-1.

HAFTANIN ŞİİRİ

Türkiye işçi sınıfına selam
Selam yaratana!
Tohumların tohumuna, serpilip gelişene selam!
Bütün yemişler dallarınızdadır.
Beklenen güzel günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir.
Haklı günler, büyük günler,
Gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan,
ekmek, gül ve hürriyet günleri.
Türkiye işçi sınıfına selam!
Meydanlarında hasretimizi haykıranlara,
toprağa, kitaba, işe hasretimizi,
hasretimizi ay yıldızlı esir bayrağımıza.
Düşmanı yenecek işçi sınıfımıza selam!
Paranın padişahlığını,
Karanlığın, yobazın
ve yabancının roketini yenecek işçi sınıfına selam!
Türkiye işçi sınıfına selam!
Selam yaratana!
Nâzım Hikmet

* 15-16 Haziran büyük işçi direnişinin anısına