Google Play Store
App Store

Görüş bildirin diye önümüze attığı modelinin (Cihannüma Modeli) pedagojik metin olarak değerlendirilmeyeceğini eğitim bakanı da biliyordu. Fakat isteği ve umudu modeline pedagoji muamelesi yapılması yönündeydi. Eğer kamuoyu onun umuduna yanıt verecek şekilde davransaydı binlerce sayfanın arasında kaybolacak, ayrıntılara takılıp bütünü gözden kaçıracaktı. Baştan sona pedagojiden arındırılmış; adıyla, sanıyla, sunumuyla manifesto olan metnin siyasi amacı gözden kaçacak cinsten değildi. Nitekim demokratik eğitim kamuoyu, iktidarın tuzağına düşmeyerek yeni diye sunulan müfredatla eski bir zihniyetin canlandırılmaya çalışıldığını teşhis etti ve bu konuda ortak görüşün oluşmasını sağladı.

Eğitim ya da başka herhangi bir alanda yapılan değişiklik siyasal sonuçlar içeriyorsa konu uzmanları aşan ve siyaseti ilgilendiren hal almış demektir. Bu durumda konu her ne ise teknik yönüyle değil ideolojik boyutuyla ele alınmayı gerektirir. Sorunu kamusal alana çekip herkesi tartışmaya dahil edebilmek için doğru yöntem budur. Kamuyu ilgilendiren her konu gibi yüzyılın toplum tasavvuru olduğu iddia edilen bir planın sadece teknisyenler düzeyinde ele alınması, tartışma kısmının birkaç entelektüele bırakılması plana hizmet eder. Model/müfredat tartışmasının siyasetin kavramlarıyla yürütülmesi, CHP’nin de eğitimi siyasal yönüyle ele almasına, kamuoyu ilgisinin bu yöne çekilmesine vesile oldu. Kamuoyunun ilgisinin doğru noktaya çekilmesinde "eğitim uzmanları"ndan ziyade uzman olmayan fakat eğitime dair anlamlı söz söyleyebilen (Emin Çapa, Ersin Kalaycıoğlu gibi) kişilerin de ciddi katkıları olmuştur.

∗∗∗

Örgütlü-örgütsüz bütün bu çabaların iktidara geri adım attırmayacağı biliniyordu. Nihayetinde model ilgili makamlarca kabul edildi ve resmiyet kazandı. Ancak bu, meşruiyet sorununun aşıldığı anlamına gelmiyor. Tam aksine, eğitimin revize edilemeyecek ölçüde çağ dışı bir noktada olduğu, dünden daha radikal müdahale kanısı toplumda karşılık bulmuştur. İktidarın eğitim politikası gayri meşru ise pedagojik olmayan, çocuk psikolojisini gözetmeyen, bilim dışı, dinci, ırkçı,  evrensel insan hak ve değerleri ile uyuşmayan modelinin öğretmenler tarafından reddedilip uygulanmaması o ölçüde meşrudur.

Öğretmenler, okul yöneticileri, öğrenci ve velileri yeni müfredatı Anayasa’ya, eğitim kanunlarına, temel insan ve çocuk haklarına aykırı ve uygunsuz (kanunsuz görev) bularak reddetme hakkına sahiptir. EĞİTİM SEN, CHP, DEM Parti, EMEP, SOL Parti, Halkevleri, KESK ve çok sayıda demokratik toplum kuruluşunun katılımıyla EĞİTİM SEN Genel Başkanı Kemal Irmak’ın duyurduğu "Müfredatı derhal geri çekin, reddediyoruz!" başlıklı çağırı yeter gerekçe sunmaktadır: "Bilime ve bilimsel gerçeklere savaş açtığı, laik eğitim ve laik yaşamı hedef aldığı, cumhuriyetin aydınlanmacı değerlerini ortadan kaldırdığı, toplumsal cinsiyet eşitliğine yer vermediği, kültürel çeşitliği yok saydığı, kamusal eğitimi ortadan kaldırmaya yönelik hazırlandığı; öğrencileri belirsizliğe, umutsuzluğa ve geleceksizliğe sürüklediği; öğrenci yeteneklerini beceriler üzerinden değil değerler üzerinden gerici bir yöntemle ölçtüğü; eğitimi bir bütün olarak dincileştirme ve bütün okulları imam hatip müfredatları ile eşleştirmek, ortak yurttaş bilinci yerine, ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı olduğu için BU MÜFREDATI DERHAL GERİ ÇEKİN!"

∗∗∗

Görüldüğü gibi sendika, siyasi parti ve demokratik toplum kuruluşları da marif modelini siyasi belge olarak ele alıyor ve ona göre muamele edeceklerini belirtiyor. Kuşkusuz eleştirisini eğitim bilimi sınırları içerisinde tutup müfredatın eksikliklerine veya fazlalıklarına veya eğitimin içeriğine uygun olmayan unsurlarına odaklananlar da oldu. Metnin siyasal içeriğini kavrayamayıp hazırlayıcıların laftan sözden, eğitimden anladığını düşünerek onları uyarabileceği sanısıyla görüşünü teknik detaylarla sınırlı tutanların da kamuoyu oluşumuna katkısı yadsınamaz. Fakat yazılarıyla, konuşmalarıyla eğitimin politik bir mesele olduğunu anlatmaya çalışan; bu konuda kitaplar yazmış, çeviriler yapmış ve hatta problemin kaynağını ortaya çıkarmak anlamına gelen eleştirel pedagoji ile iştigal etmiş birinin "Pedagojik olması gereken bu tartışma hızla politik analiz eleştiri ve suçlamalara kaydı." giriş cümlesiyle başlayan raporu katkıdan sayılmaz. Politik analiz ve eleştirileri "suçlama" olarak gören ve politik değerlendirme yapanları "laiklik refleksi" ile hareket eden "ulusalcılar" olduğunu söylemek müfredat tarafına arayıp bulamadığı meşruiyeti vermektir. Kitaplaştırmayı düşündüğü aynı raporunda Kemal Inal, müfredatın din-bilim, akıl-ruh dualizmini Halk Tv’deki programında anlaşılır ve etkili bir şekilde dile getiren Emin Çapa’ya da ayrı bir paragraf ayırıyor: "Eğitimin bir beka sorunu olduğunu anlatan televizyoncu iktisatçı Emin Çapa da abartılı bir dille müfredata çatarken son derece kaba bir jargon kullandı ve açıklamaktan ziyade sloganlara sığındı." Açıkça müfredata yönelik eleştirileri etkisizleştirmek, eleştirenleri aşağılamak ve islamcılara dolaysız destek sunmak anlamına gelen bu bakış açısı kendi mecrasında söylenmiş olsa bir ölçüde kabul edilebilir. Ancak bu dilin muhalefet adına, muhalefetin platformlarında kullanılan bir raporda yer alıyor olması kabul edilemez. O nedenle yararlanmak amacıyla okuma ihtiyacı duyan kişi ve kurumların bu rapora eleştirel bir gözle bakmalarını tavsiye ederim.