Macaristan’da otokrasi aslında Türkiye’de de çok iyi bilinen iki araç sayesinde hayata geçti. Bunlardan birincisi ideolojik nitelikteydi ve din seferberliğinde ifadesini buldu.

Macar modeli ve Erdoğan Orban dostluğu

3 Nisan 2022 Pazar günü Macaristan’da yapılan seçimleri oyların yüzde 53,2’sini alan Fidesz Partisi kazandı. Bu, Başbakan Viktor Orban’ın partisinin dördüncü zaferiydi ve aldığı oy oranı da tüm beklentilerin üstünde oldu. 199 vekilden oluşan Meclis’te 135 sandalye elde etmişti ve buna ırkçı ve AB karşıtı “Vatanım Partisi”nin yedi vekili de eklenince ortaya rahatlıkla Anayasa’yı değiştirebilecek bir çoğunluk çıkıyordu.

***


Viktor Orban memnundu ve Tuna sahilindeki Budapeşte Konferans Salonu’nda zaferini şu sözlerle kutladı: “Bütün dünya Budapeşte’de yurtseverliğin zafer kazandığını gördü; bizler geçmiş değil, geleceğiz!”. Sonra da şunları ekliyordu: “Bu zafer unutulmayacak, çünkü hiç bu kadar hasımla karşılaşmamıştık. Ulusal sol, uluslararası sol, Brüksel bürokratları, George Soros, uluslararası medya, hatta Ukrayna Başkanı!”.

Orban’ın hasım listesi gerçekten de kabarıktı ve aşırı uçlar da dahil, çok farklı görüşleri temsil eden altı muhalif partiden oluşuyordu. Bunlar ilk kez Ekim 2021’de bir araya gelmiş ve ortak bir aday üzerinde anlaşmışlardı. Kendilerini 2022 seçimlerinde küçük bir taşra şehrinin belediye başkanı olan Peter Marki-Zay temsil edecekti. Marki-Zay koyu Katolik ve muhafazakâr bir politikacıydı; seçilirken de Orban’ın aynı tutucu değerleri paylaşan Fidesz Partisi’ne en iyi yanıtları onun vereceği düşünülmüştü!

***

Viktor Orban seçimi yorumlayan konuşmasında hasımlarını saymış, fakat dostlarından söz etmemişti. Eğer etseydi, herhalde hemen o akşam kendisini telefonla arayarak kutlayan R. T. Erdoğan ilk başlarda yer alacaktı. Görüşmede, Türkiye Cumhurbaşkanı V. Orban’ı dördüncü seçim zaferi dolayısıyla tebrik etmiş, “seçim sonuçlarının dost ve müttefik Macar halkı için hayırlı olmasını” dilemişti.

***

Gerçekten de iki ülkedeki rejimler arasında büyük benzerlikler vardı ve iki lider arasındaki dostluk da buradan kaynaklanıyordu. Zaten karşılıklı ziyaretlerle bu dostluğu pekiştirmiş, fakat bu arada bazı kaygıları da birbirlerine iletmişlerdi.

Orban için Türkiye “göçmenlik” ve “sığınmacılar” açısından özel bir anlam taşıyordu ve bu korkusunu Kasım 2021’deki Ankara ziyaretinde şöyle ifade etmişti: “Eğer etrafında koruyucu bir siper olmazsa Avrupa çöker! İşte Türkiye, Avrupa ve Macaristan için kaçak göçü engelleyecek böyle bir siperdir!” (BBC News, 12 Kasım 2021). Yani, tarihin cilvesi, Avrupa, nasıl 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’ni Doğu’dan gelen “Rus tehlikesi”ne karşı siper etmişse, şimdi de yine Doğu’dan gelen yoksullara karşı Türkiye’yi siper ediyordu. Ne var ki Tayyip Bey yıllar önce Türkiye sınırlarını aşan milyonlarca Suriyeliyi asla “sığınmacı” olarak görmemiş, onları “Muhacir” kabul etmişti. Yani Suriyeli misafirlerimiz bin dört yüz yıl önce Medine’ye hicret eden Mekkelilerin torunlarıydı; ülkemizde layık oldukları onurla ağırlanmalıydılar. Avrupa da bu yorumdan memnundu. Zaten buna inanmasalar da maksat hasıl olmuştu ve bu yüzden her şeyi hoş görebilirlerdi! Böylece zevahir kurtarıldı ve Türkiye’deki “tek adam rejimi” de bir ölçüde bu hoşgörü sayesinde kuruldu.

***

Peki, Macaristan’daki gelişmeler nasıl oldu? Bu ülkede de “Orban diktası” nasıl tesis edildi?

Macaristan’da otokrasi aslında Türkiye’de de çok iyi bilinen iki araç sayesinde hayata geçti. Bunlardan birincisi ideolojik nitelikteydi ve din seferberliğinde ifadesini buldu. Macar toplumunda her zaman önemli bir yer işgal etmiş Kilise de bunun başlıca aracıydı.

İkincisi ve daha da önemlisi ise medya kanallarını merkezileştiren ve etkin bir denetim organı olan bir örgütün kurulması oldu. Budapeşte’nin kuzeyinde inşa edilen ve MTVA adıyla anılan görkemli bir bina bu amaçla yapılmıştı. MTVA medya alanında tekelci bir konumdaydı; bunun dışında tek bir bağımsız kanal vardı. Oysa RTL adını taşıyan ve bir Alman vatandaşına ait olan bu kanal da dar kadrosuyla sadece şehirlerde yayın yapıyor, kırsal alanlara ulaşamıyordu.

***

MTVA yedi TV kanalı, yedi radyosu ve yıllık 340 milyon avro bütçesiyle tam bir propaganda örgütüydü ve saflarında muhalefete yer yoktu. Örneğin son seçimlerden üç hafta önce, 15 Mart Ulusal Bayramı kutlamaları için Orban dev bir gösteri düzenlemiş ve muhalefeti ağır bir dille karalayan bir konuşma yapmıştı. Bu konuşma sadece o gün medyalarda dokuz kez tekrarlandı. Oysa muhalefet lideri Marki-Zay, tüm muhalefet hayatında aynı kurumda sadece beş dakikalık bir söyleşi yapabilmişti.

***


MTVA bir propaganda örgütüydü, ama birtakım ayrıcalıklı konuları da vardı. Örneğin uluslararası haberler şefi Balazs Bende, bir toplantıda göçmenlik ve AB ile ilişkiler gibi sorunların bu konular arasında olduğunu söylemişti. Bununla beraber sunucular, yalan ve iftira da dahil her türlü açıklamada özgürdüler. Örneğin halen MTVA Başkanı olan Daniel Papp, daha 2011 yılında henüz çiçeği burnunda bir gazeteci iken, “Daniel Cohn Bendit Budapeşte’de!” diye bir “fake news” uydurmuş ve adını ilk kez duyurmuştu! Üstelik Orban kontrolündeki yayın tarihinde karşılaşılan tek yalan haber de bu değildi. Otoriter Başbakan yerine göre, Fransız Cumhurbaşkanı Macron’u “sosyalist” ilan ediyor, yerine göre de Çin Başkanı Xi Jinping’ten, sırf o da otokrat olduğu için, övgüyle söz ediyordu. Aslında onun için bir rejimin otokratik olması, sağcı ya da solcu olmasından daha önemliydi.

***

Orban yönetiminde Macaristan’ın dış politikası da iç politikadaki tutuculuğun bir uzantısıydı. Uluslararası planda buna en elverişli ortamı da ABD’de Trump yılları yarattı. 2016 Temmuz’unda Trump başkanlığa adaylığını koyunca Avrupa’da onu destekleyen ilk ulusal lider Orban olmuştu. Çünkü ona göre Trump “Orta Avrupa için en iyi” değerleri temsil ediyordu. 2018 yılındaki bir konuşmasında da Trump’ın en beğendiği tarafı olarak, onun “demokrasi ihracına karşı olması”nı vurgulamıştı. Trump seçimi kaybettikten sonra da onunla beraber sonuçlara itiraz etmeye, seçime hile karıştığını söylemeye başladı.

***

İşte Macaristan’da Viktor Orban yönetiminin iç ve dış politikada temsil ettiği ve uyguladığı değerler bunlar. Ne var ki bu değerler ülkesinin üyesi olduğu AB değerleri ile çelişiyor ve bu yüzden de Macaristan hakkında kovuşturma başlatıldı. Orban bir AB ülkesinde tüm medyayı kontrol altına alarak Türkiye’de Erdoğan’ın yapamadıklarını bile yapmış ve bu yüzden de AB’den dışlanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Buna karşılık dostu Erdoğan ise bir yandan onun yaptıklarını yapmaya çalışıyor, öte yandan da bu tarz uygulamalarla bile AB’ye üye olunabileceğini hâlâ umut ediyor.