Google Play Store
App Store

MAGA,  ABD’de Cumhuriyetçi Parti’nin 5 Kasım’da yapılacak seçimlerde başkan adayı olacağı bu hafta kesinleşen Donald Trump’ın  “seçim çağrısı”;  Amerika’yı Yeniden Büyük Yap”  anlamına geliyor.

Her ne kadar etkili gazete New York Times “yönetmeye uygun değil” diye bir başyazı yazsa da, karşı parti Demokratların yaşadığı iç sorunlar nedeniyle Cumhuriyetçilerin seçimi kazanacağına kesin gözüyle bakılıyor.

Bu köşede de sıkça vurgulandığı gibi, az değil, 1945’ten buyana, üç çeyrek yüzyıl ülkemizde hemen “her taşın altında eli bulunan”  ABD’nin 2024 Başkan Seçiminin olabildiğince ayrıntılı ve doğru değerlendirilmesi gerekiyor.

ABD SAĞI

ABD siyasetinde, ulusal düzeyde iki büyük partiden Cumhuriyetçiler, göreli olarak sağda yer alır.

Geçtiğimiz günlerde uğradığı bir silahlı saldırı sonucu kulağından yaralanan ve iyice “kahramanlaşan” Trump ve yardımcısının adaylığı hafta içinde yapılan Kongre’de kesinleşti.

ABD siyasetinde başkan yardımcılığı da çok önemlidir. Trump’ın yardımcılığına, çok yoksul bir aileden gelmesine karşın kişisel başarılarıyla hızla yükselen;   “Amerikan Rüyası” denilen bu sürecin en başarılılarından biri olduğunu yaptıklarıyla kanıtlamış, bunu; Irak’ta Deniz Piyadesi olarak savaşarak taçlandırmış genç “kahraman”, Senatör J.D. Vance seçildi.

“Amerika’yı Yeniden Büyük Yap”  MAGA, aslında,  ABD’nin eski gücünü yitirdiğini kanıtlıyor. Trump- Vance ikilisi, ABD’nin yeniden güçlü olmasını,  bir taraftan,  “aşırı büyük sermaye yanlısı”, diğer taraftan da, dünyanın her tarafından,   özellikle Latin Amerika’dan gelecek göçmenlere ülke sınırlarını “daha sıkı” kapatan uygulamalarla gerçekleştirmek istiyor.  O kadar ki, Trump, adaylık konuşmasını  “göçmenleri sınır dışı edeceği” noktasına yerleştiriyor.

Büyük sermayenin desteğinin alınması ve sınırların göçmen işçilere kapatılması, MAGA için gereklidir; ancak yeterli değildir. Küresel denizlerde yüzme yarışını kazanmanın yolu yerli bilimsel araştırmalara dayalı ileri teknolojide atılım yapmaktan geçiyor. Vance, bu sürecin başarılı örneği olarak,  “teknoloji milyarderlerinin yoğun desteğiyle” (New York Times 17/7)  aday yapıldı. Büyük birikimlerini yapay zekâya uzanan “teknolojik yaratıcılıkta” bulan ABD’nin yeni aşırı zenginleri, ülkelerinin üstünlüğünü özellikle Çin’e kaptırmaktan çok korkuyor.

MAGA, ABD’nin yabancı işçilerle doldurulmasının bir sonucu olarak, uyuşturucu kullanımının yaygınlaşması ve can güvenliğinin yitirilmesi gibi önemli sorunlar yanında, çok daha önemli olarak, ABD emekçilerinin ücretlerinin alım gücünün azaldığının ve işsizliğin arttığının altını çiziyor. Evet, ABD sağcıları kendi sözleriyle “işçi sınıfının” çıkarlarını savunuyor.

MAGA, ayrıca, ABD iç pazarının ucuz yabancı ürünlerle, özellikle Çin mallarıyla doldurulmasına da şiddetle karşı çıkıyor. “Yerli, üretimi unuttuk” vurgusu ile fabrika çarklarının yeniden dönmesi için çalışılacağını vurguluyor.

Ek olarak, Trump-Vance ikilisi, bir demokratik ülkede olması gerektiği gibi,   halktan toplanan “vergilerin nerelere ve nasıl harcandığının” hesabının verilmesi gerektiğinin; halkın parasının, ülke dışında, örneğin Ukrayna Savaşında, “aptalca” harcanmayacağının altını çiziyor.

YA BİZDEKİ SAĞ?

Ağzından “yerli ve milli” sözünü düşürmeyen AKP-MHP iktidarının ülkenin “üreticilerini ve emekçilerini” dışarıdan gelecek olumsuz etkilere karşı korumak gibi bir siyaseti hiç olmadı.

Bilim insanlarının ve doktorların ülkeyi terk etmesi bile  “giden gitsin” siyasetiyle karşılandı. Türkiye, özellikle Suriye ve Afganistan’dan gelenlerin “ucuz işçi” cenneti yapıldı; o kadar ki bakan düzeyinde en yetkili ağızlar, “kendi insanını hiçe sayan bir anlayışla,  “Suriye ve Afgan sığınmacılar olmasa ekonomi çöker; tarım, hayvancılık yok olur” vurgulu açıklamalar yapıyor.

Öncesinde, “babalar gibi” satışlarla Cumhuriyet’in eseri kâğıt, dokuma ve demir çelik fabrikaları elden çıkarıldı; yerli üretimin yerini dışalım ürünleri, akıl alır gibi değil,  örneğin, saman doldurdu.  “Sat gitsin” anlayışı uzunca bir süredir doğal kaynakları da kapsıyor;  iktidar bugünlerde kalan orman alanlarının satışını daha da hızlandırıyor.

Kısaca, böyle sağ “düşman başına”.

ZOR DOSTUM, ZOR!

İlk başkanlık döneminde Trump ile Başkan Erdoğan arasında Rahip Brunson olayıyla kanıtlandığı gibi,  bir yakınlık vardı. Trump, kulağından yaralanmasını “Tanrı yanımdaydı” diye karşılarken Başkan Erdoğan kendisini bu olayda sırasında  “cesur duruş” sergiledi diye övdü; kesinleşen adaylığını telefonla kutlaması da Erdoğan’ın Trump’ın ikinci döneminde de sıcak ilişkiler isteğini gösteriyor. Ancak bu çok zor. Diğer önemli sorun alanları bir tarafa, “bir derin devleti ve buna dayalı geleneği” bulunan ABD,  son günlerde olgunlaştırılmaya çalışılan, Türkiye için yaşamsal, Erdoğan-Esad görüşmesini bile “uygun bulmadığını”  açıkladı.

Dış politikası da çok yalpalamakta olan Türkiye’nin, bundan sonra ABD’nin MAGA çıkarlarının bir “aracı” olmaması için, ülkenin tüm “bağımsızlıkçı” güçlerine, bir kez daha, tarihsel bir “karşı çıkma” görevi düşüyor.