Google Play Store
App Store

Bugüne kadar iyi getirdi ama artık hepsini gerçekten tüketti. “Bize Çankaya’yı yasakladılar”dan tutun, “biz ülkenin zencileriyiz”e kadar tüm mağduriyet viyaklamaları artık etki gücünü yitirdi. Tamam, “Büyük hatip” Recep Bey, bir kesimin “hissiyatı”nı hedefleyen hitabetiyle fena bir iş çıkarmadı doğrusu ama “türbanlı bacı”ya Kabataş saldırısının bizzat kurgulayanlarınca “gerçek” olmadığının itirafı, camide içki palavrasının cami imamının beyanlarıyla çürütülmesi bu tükenmede etkili oldu haliyle.
Bunlar olmasaydı da “mağduriyet” viyaklaması artık bir illüzyona dönüşmüştü zaten. Örneğin “biz bu ülkenin zencileriydik” derken, ABD’de Malcolm X’in köle oldukları evde rahat içinde yaşayan “siyah hizmetçileri” tanımlamak için kullandığı “ev zencisi” sıfatına layık bir konumu da vardı Recep Bey ile benzerlerinin. Yalan değil, renktaşlarına yönelik yıllarca sürdürülen baskılar karşısında, konumunun verdiği güvenle rahatını bozmayan siyahlardı onlar. Ülkede daha önce sola yönelik tüm darbelerin destekçisi olan kesimler, aslında yine kahrolası sistemin ezdiği muhafazakâr kesimlerdi. En azından çoğu için geçerlidir bu dediğim. Ülke askeri rejimler altında kırılırken, kıvranırken “devlet/millet/din bekasına” dua edenlerdi bunlar. Yani “memleketin zencisiydik” ciyaklaması da pek bir plastikti Recep Bey’in. Ülke ticaretinde söz sahibi olmalarından tutun, ciddi bir sermayenin üzerinde oturmalarına kadar, durumları, “Allah herkese böyle zenci olmak nasip etsin” türündendi. Yine Malcolm X’in başkaldıran, isyankâr, ezilmiş zencileri tanımladığı “tarla zencisi” sıfatı bizim çakma “zenci Recepler” için geçerli değildi haliyle.

Memleketin “tarla zencisi” emekçiler, Aleviler, Kürtler, üzerine yüzlerce küçümseyici sıfat boca edilmiş Araplar, eşcinseller, imanlı yoksul, azınlık mezhep/etnisite üyesi kim varsa onlar, nihayet bu ülkenin sol/sosyalist unsurlarıydı. Recep Bey başbakanlığı sırasında bir ara “ayaklar baş olur mu?” diye bir lakırdı etmişti ki, “efendilerimize baş kaldırmak olacak şey mi?” diyen “Ev zencileri”nin kelamıdır bu. Kelâmın hedefi de genellikle “tarla zencileri”dir hep. Yani mağduriyet viyaklamasının bu tarafı artık bitti.
Şimdi, iyice kanıksadığımız için bitme emareleri gösterse de az bir ömrü kalmış olan, ota, bite gözyaşı dökme seansı sürüyor Recep Bey’in. Biraz daha uzun ömürlü olur ama bitecek bu da yakında. Çünkü seyircisi bol ikramların da gözyaşlarının da ömrü uzun olmaz. Tekrarda bıktırıcı olan bir taraf var malum. Barack Obama, çok can kayıplı bir okul katliamından sonra basın toplantısı yaparken ağladığında ayıplanmıştı. “Erkek adam ağlar mı?” diye düşünüldüğünden değil tabii, Guantanamo tutuklularına yapılan akıl almaz işkencelere göz yuman birinin gözyaşları samimi bulunmadığından. Çok satışlı, sol eğilimli Amerikan dergisi Nation’da sanki okumuştum buna benzer bir eleştiriyi.

Şu Margaret Thatcher var ya, Demir Lady denirdi malum, ki bunun övgü amaçlı yakıştırıldığı sanılır, doğru değildir, kalın kafalılığına, inatçılığına vurgu yapmak için kullanırdı parti içindeki muhalifleri, bizimkiler nedense övgü sandılar bunu yıllarca, şimdi unuttum niyeydi, ağlamıştı bir keresinde. İngiltere tarihinin tv ekranlarında gözyaşı döken ilk başbakanı sıfatını kazandırdı bu durum Thatcher’e. Grevdeki maden işçilerinin üzerine orduyu süren, yoksullara dağıtılan süt yardımını kaldıran, IRA savaşcısı Boby Sands ile arkadaşlarının hapishanede açlık grevinde ölmelerini bilerek engellemeyen biri olarak ağlaması pek bir sahtekârca bulunmuştu. Katil Bush bile ağlamıştı düşünün. Bunlar “gözyaşı siyaseti”nin bilinen örnekleri.
Güç sahiplerinin, ister Devlet Başkanı ister Mafya Babası olsun ağlamaları tabii ki inandırıcılıktan yoksun. Uydurduğum bir vecize vardır, çok severim, “dünyada iki sahte gözyaşı vardır; dincininki ile mafya babasının” diye. İtalyan mafyasının önde gelen babalarından Carleone, öldürttüğü her rakibinin katıldığı cenazesinde gözyaşı dökmesiyle de ünlüydü. Bu bir Hollywood uydurması değil, gerçektir, ağlıyordu adam işte. Nedendir bilemem ama öyle.
Recep Bey, sulu gözlü biri. İslam’da da gözyaşına pek bir önem verilir. Son zamanlara kadar Fethullahçılar “gözyaşı geceleri” adı altında neredeyse toplu ağlama seansına dönüşmüş etkinlikler düzenlerdi. İmam Gazali; Kuran okuma sırasında ağlamak gerektiğinden de söz eder filan. Bu nedenle İslamcı biri olarak Recep Bey’in ağlaması buna bağlanabilir kimilerince ama artık o gözyaşları dini/uhrevi ya da sünnet gereği gözyaşı olmaktan çıkmış, “gözyaşı siyaseti”nin bir unsuru haline dönüşmüştür.
Öyle olmasa bir kadının “Allah ömrümden alsın sana versin Cumhurbaşkanım” yazılı mektubu okunduğunda ağlar mıydı hiç? O kadının duasını, yapıp ettiklerinin onaylanması olarak anlayıp kabul etmesine eyvallah ama “senin ömrün sana benimki bana” demez mi insan? Ne demişti İslam peygamberi: “Sizi övenlerin yüzüne toprak atın”. Unutmuş belli ki Recep Bey. Demek ki fazla gözyaşı hafızayı da etkiliyor. Fazla kibir ya da.
Neyse. Biraz daha ağlasın. Alışacağız, sonra bitecek.