Mars’ın hüzünlü dönenceleri…
Ekim 1964’te, o zamana dek Kuzey Rodezya olarak anılan bölge, Güney Rodezya’yla yaşadığı uzun ve şiddetli çatışmalardan sonra nihayet Zambiya adıyla bağımsızlığını ilan etti. Time dergisi, 30 Ekim 1964 sayısında bu yeni Afrika ülkesiyle ilgili bir yazı yayımladı. Güzel bir metindi; ülkenin ilk başkanı olan Kaunda’nın barışla kurulacak bir geleceğe dair umutlarını aktarıyordu. Ama son paragrafta yazı, metnin genel havasına uymayan, alaycı, hatta ‘tacizkâr’ olduğu söylenebilecek bir değişime uğruyordu:
“Bağımsızlık kutlamaları sırasında, bu uyumu paylaşmayan bir Zambiyalı vardı: İlköğretim fen bilgisi öğretmeni ve Zambiya Ulusal Bilim, Uzay Araştırmaları ve Felsefe Akademisi yöneticisi olan Edward Mukuka Nkoloso. Nkoloso, olup bitenler yüzünden, Ay yarışında ABD ve Sovyetler Birliği’ni geride bırakacak uzay programının kesintiye uğradığını söylüyor. Vücudu kıvrımlı 16 yaşında bir kız da dahil olmak üzere on iki Zambiyalı astronotu, bir yağ bidonu içinde bir ağacın etrafında döndürerek ve ellerinin üzerinde yürümeyi öğreterek eğiten Nkoloso, bunun ‘insanların ayda yürüyebilmesinin tek yolu’ olduğunu iddia ediyor.”
Eğer amaç alay etmekse, 16 (aslında 17) yaşında bir kızın ve yaşıtı olan 10-12 çocuğun benzin variline sokulup tepeden aşağı yuvarlanarak ‘astronotluk eğitimi’ alıyor olması fazlasıyla yeterliydi. Ama ‘koskoca’ Time, sanki 19. yüzyılda bir sirk hayvanı gibi Avrupa’da dolaştırılıp cinsel bir gösteri nesnesine dönüştürülen Güney Afrikalı Sarah Baartman’ın -dışarıya doğru çıkık kalçaları yüzünden ‘Hotento Venüsü’ olarak adlandırılmıştı- görüntüsünü akla getirmek istiyormuş gibi, kızın beden ölçülerine özellikle vurgu yapıyordu.
∗∗∗
Zambiyalı astronotların, daha doğru bir ifadeyle ‘Afronotlar’ın hikâyesi, Aziz Nesin öykülerini andıracak denli komik ve aynı derecede hüzünlüdür: Bağımsızlık savaşı sırasında Zambiyalı direnişçiler arasında yer alan fen bilgisi öğretmeni Mukuka Nkoloso, anlatılanlara göre, Rodezya zindanlarında beynine hasar verecek kadar ağır işkencelerden geçmiş. Ülke bağımsızlığını kazandıktan sonra Nkoloso, kendi kendine uydurduğu Zambiya Ulusal Bilim, Uzay Araştırmaları ve Felsefe Akademisi’nde, civar köylerden “Sizi astronot yapacağım!” diyerek topladığı çocuklarla çalışmaya başlıyor. ‘Çalışma’ dediği de, asker miğferi ya da motosiklet kaskı takmış çocukların yaptığı sportif hareketlerden ve Nkoloso’nun uçuş, serbest düşüş, yerçekimsiz ortam gibi konular için kendince icat ettiği ‘varil içinde yuvarlanma’, ‘salıncakta sallanma’ gibi etkinliklerden oluşuyor. Demir, alüminyum ve bakır parçalarından kendince bir roket bile yapıyor -çalışmalar için kullanılan benzin varillerinden ayırt etmenin olanaksız olduğu ufacık bir şey...
Bir ara başkent Lusaka’nın belediye başkanı olmaya da niyetlenen Nkoloso, nasıl oluyorsa, bir gazetede “Bir uzay kızı, iki kedi ve bir misyonerle MARS’A GİDİYORUZ!” başlıklı bir yazı bile yayımlıyor. Durumun ne kadar vahim olduğunu gösteren bazı pasajları alıntılıyorum:
“Belediye başkanlığı seçimlerine katılamamam Lusaka için büyük şanssızlık oldu. Eğer seçilseydim, Zambiya’nın başkenti, bir New York olmasa bile, çabucak yeni bir Paris olurdu.
...Karargâhımızdaki teleskopla Mars gezegeni üstünde çalışıyoruz ve orada yaşayan yerli bir halk olduğundan eminiz.
...Roket ekibimiz hazır. Özel eğitimli uzay-kızı Matha Mwambwa, iki kedi (onlar da özel olarak eğitildi) ve bir misyoner ilk roketimizle yola çıkacak. Ama eğer Marstaki insanlar istemezse, onları Hıristiyan olmaya zorlamaması konusunda misyoneri uyardım.
Bizi yavaşlatan bir diğer zorluk, UNESCO’nun 7 milyon sterlinlik isteğimize henüz yanıt vermemesidir, roket programımız için bu paraya ihtiyacımız var. Ardından dünyanın bilim lideri olabileceğiz.”
Şaka gibi, ama çok ciddi...
Sonraki bir röportajında Nkoloso, kamptaki Afronot adaylarının cinsel arzularına gem vuramadığını, Matha’nın hamile kalıp köyüne döndüğünü, diğer çocukların da dağıldığını ve serserilik yaptığını, ama 1965’te kesinlikle önce Ay’a, sonra Mars’a doğru yola çıkacaklarını söylüyor.
∗∗∗
Bu ‘uçuk’ proje, neyse ki uygulama aşamasına geçemeden sona erdi. Nkoloso başka şeylerle uğraştı, hatta 60’lı yaşlarındayken hukuk fakültesine girdi. Hayatının son altı yılını ‘Avukat Nkoloso’ olarak yaşadı.
Bugün ‘Afronotlar’ hikâyesi, her ne kadar internet ortamında bolca alay edilse de, önemli bir sosyolojik ve antropolojik anlatıdır. Hem sadece sömürgecilikle geri bırakılmış Üçüncü Dünya halklarının trajikomik öyküsü değil, bağımsızlığını kazanıp kendi devletini kurar kurmaz Mars’taki insanlara uygarlık götürmeye niyetlenen ‘sömürgeci adayı’nın da hikâyesi...