Google Play Store
App Store
Mavi Yolculuk demek Azra demektir
Sercan Meriç
Sercan Meriç
sercanmeric@birgun.net

Bugüne kadar yazdığı biyografi kitapları ile tanınan gazeteci-yazar Liz Behmoaras, Türkiye’nin arkeolojik zenginliklerinin keşfedilmesinde en önemli kişilerden birisi olan, Mavi Yolculuk ile adı özdeşleşen Azra Erhat’ın hayatını kaleme aldı.

Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından basılan Küçük Dev Kadın Azra’yı konuşmak için Behmoaras ile bir araya geldik. Behmoaras, Azra Erhat’ın hayatını neden kaleme aldığını ve onun Türkiye’ye kattıklarını anlattı.

Azra Erhat’ın biyografisini yazma fikri sizin için nasıl doğdu? Neden Azra Erhat’ı yazmayı tercih ettiniz?
Ben size genel bir cevap vereyim. Bir insan neden biyografi yazar? Bu tamamen kişisel bir şey. Bence bir biyografi yazarı bir kahraman seçip onun hayatını anlamak, şöyle bir şeye benzer: Bir ölüyü, bir ölüye kendi sözlerini, kendi nefesini, bazen de kendi belleğini katarak onu diriltebilme çabasıdır. Haliyle hiçbir zaman bir tesadüf eseri değildir. Biyografi kahramanıyla yazarı arasında belki bilinçli, belki bilinçaltında bir bağ vardır. Seçilen kişi belki yazara benzer, belki yazarın tam zıttıdır. Belki yazarın ona benzeyen bir başkasıyla hesaplaşmasıdır. Her halükârda, hiçbir zaman bir biyografi kahramanı tesadüfen seçilmez yazar tarafından. Ben de Azra’yı tesadüfen seçmedim. Yıllar önce “Gül Leyla’ya Anıları” okumuştum. Zevkle okunan bir eserdi. Her açıdan çok zengin bir insanın, çok güzel özellikleri olan bir insanın biyografisiydi. Hem çalışkan hem eğlenceyi seven hem sevinç dolu bir insanın anılarıydı. Bu beni çok cezbetti. Geçen sene bir toplantıda adı geçti. Ayrıca Azra Erhat, benim çok yakın bir arkadaşımın akrabası. Ondan hep duyuyordum. Mavi Yolculuk, Mavi Anadolu… O konuları işliyordu o zaman. Arkadaşım da hep bunlardan bahsediyordu. Mavi Anadolu görüşünü ben çok benimsemiyordum. Biraz elitist buluyordum. Sonra bir süre Azra’yı unuttum. Bir toplantıda lafı geçti, bir ilgileneyim dedim. Sevdiğim bir insan tipi. Baktım ki hakkında hem kendi yazmış hem çok şey yazılmış. Ben buna ne katabilirim diye düşündüm. Her şeyi ucu uca koyayım dedim, ta Selanik’ten İstanbul’daki vefat ettiği günlere kadar. Artık Azra’yla ilgili ne varsa bunların peşine düştüm. Ve ortaya biraz daha farklı bir hikâye çıktı. Sadece belki benim kattığım çok bilinmeyen gazetecilik yıllarıydı… Paris’te gazetecilik yaptı. Aslında hep yaptı gazeteciliği.

“Biyografi hem yazarını hem de okurunu beklenmedik keşiflere ve sürprizlere davet eden bir yolculuktur” diyorsunuz. Azra Erhat’la ilgili sizin beklenmedik bir keşfiniz oldu mu?
Beklediğimden fazlası çıkmadı açıkçası. Düş kırıklığına hiç uğramadım. Beklediğim özelliklere sahip bir insandı.

Nasıl bir insandı sizce?
Çok coşkulu bir insan. Hayata çok bağlı, çok çalışkan bir insan. Fakat hayat hikâyesini incelediğinizde şöyle bir şey beni çarptı: Mutlaka bir aidiyete ihtiyaç olan ve ona bazen sıkı sıkıya sarılan bir insan. Bütün çocukluk yılları ve eğitimi hep yurt dışında geçti. O dönem Osmanlı-Türk geçiş eğitiminde, çok farklı bir eğitim aldı. Önce Viyana’da, sonra Belçika’da. Bu onda birtakım sorgulamalara yol açtı. Bakıcısı Avusturyalı bir Katolik... Hristiyan eğitimi alıyor istemeden. Fakat etik anlayışında Hristiyanlığın da çok büyük bir rolü var. O, onu bence biraz bocalatıyor ve bütün aldığı dinsel öğretileri damıta damıta sonunda bir hümanizmaya çeviriyor ve hümanist oluyor. Azra Erhat’ın çok büyük bir özelliği bu... Aidiyet olarak Türkiye’ye döndüğünde, genç Türk Cumhuriyeti’ne dört elle sarılıyor. Zaten o dönem bunu gerektiriyor. O kadar coşkulu cümleler yazıyor ki Ankara’ya geldiğinde! Önce İstanbul’da okuyor, İstanbul’u beğenmiyor. “Frenkleşmiş, çürümüş, yozlaşmış şehir” diyor İstanbul için. Ki aslında Azra’ya yakışan sözler değil bunlar. Kozmopolit olan her şeyi itmek istiyor ve Ankara’ya geldiği zaman “Ankara’daydı benim ışığım” gibi cümleler yazıyor. Ondan sonra dört elle cumhuriyetin değerlerine, Atatürk’ün ilkelerine dört elle sarılıyor.

Mavi Yolculuk’taki en önemli partneri Halikarnas Balıkçısı… Nasıl bir ilişkileri var?
Azra Erhat, Halikarnas Balıkçısı’na ciddi bir şekilde âşık oluyor. Tabii karşı taraftan da çok büyük bir karşılık alıyor. Azra 40 yaşında, Balıkçı Cevat Şakir o zamanlar 65-66 yaşlarında. Cevat Şakir’in ölümüne kadar öyle bir ilişki ki, sadece iki âşık değil; sırasında baba-kız, hoca-öğrenci, arkadaş... Zaten bütün bunları mektuplarında söylüyor. İkisi de çok coşkulu insanlar. Cevat Şakir, şimdi bakıyorum da aslında tekinsiz bir insan, çok maceralı bir hayat sürmüş ve aynı zamanda çok da sevecen bir insan. Onu Azra Erhat anlattığında, birtakım örnekler veriyor. Çok sevgi dolu bir insan, çok iyi bir baba. Çok yoğun bir bağ var aralarında. Mektuplaşmalarında gerçekten çok dokunaklı cümleler var. Güzel bir hikâye sonuçta. Başka bir bakış açısıyla çok güzel olmayan bir hikâye gibi bakılabilir. Ama onlar bunu güzelleştirdiler.

O dönemin aydınları gibi Azra Erhat’ın da yolu hapishaneden geçiyor…
Ben Azra’yı iyi tanımadan önce, tam solcu zannediyordum. Değil. Kendisi bir hümanist. Hapishaneye düşmesi hem Sabahattin Eyüboğlu hem de kendisi için çok büyük bir utanç kaynağı. Başka tanıdığımız aydınlar için hiç öyle bir şey yoktu. Uzak akrabaları, hem Balıkçı’yla aşk, hem hapishaneye düşmesinin ardından ondan uzaklaşmaya başlıyorlar. Güzel bir şey gibi anlatıyor. Anılarına başlıyor. Koğuş arkadaşlarıyla konuşma şansım oldu. Hepsi Azra Erhat’ın ne kadar neşeli, ne kadar pozitif bir insan olduğunun altını çize çize anlattılar bana. Bazı mektuplarında “Adıma sürülen lekeden kurtulacağım, eminim” gibi laflar ediyor.

Azra Erhat’ın ismi Mavi Yolculuk ile özdeşleşmiş durumda. Neydi Mavi Yolculuk?
Mavi Yolculuk, onun için çok derin anlamı olan bir olgu ve başlatanlardan biri; Cevat Şakir ve Sabahattin Eyüboğlu’yla birlikte. Azra, Belçika’da klasik edebiyat okuyor. Eski Yunan edebiyatını okuyor ve Türkiye’ye geldiğinde Ege sahillerini gezdiğinde farkına varıyor ki aslında Türkiye’de, Ege kıyılarında, henüz bilinmeyen ve bilindiği zaman maalesef çalınıp yurt dışına götürülen bir hazine var. Arkeolojik açıdan... Bunun farkına varıyor ve onun için Mavi Yolculuk sadece denize girip çıkma, keyif yapma, güneşlenme değil, Türkiye’yi, Ege sahillerini ve arkeolojik zenginliklerini tanıma süreci... Çok zenginleştirici bir şey. Onun için Mavi Yolculuk, hayatının çok önemli bir parçası. Son günlerine belki altı ay kala muhteşem bir Mavi Yolculuk yapıyor, “Veda Gezisi” diye. Çok duygulandırıcı bir yolculuk çünkü biliyor artık çok hasta olduğunu. Mavi Yolculuk, Azra’dan ayrılamaz. Azra demek, bir yerde Mavi Yolculuk demektir. Mavidir.