Google Play Store
App Store

Yılın bu son yazısı gelecek yıl için umut dolu olmalıydı; üzgünüm, olamıyor.

Çünkü Türkiye Yeni Yıl ile birlikte Suriye mayın tarlasına da giriyor.

Bu konuda toplumsal duyarlılığın olabildiğince uyarılması gerekiyor.

KOLAY UYUM!

“Başkanlık” türü yönetime geçildikten sonra hemen her önemli konuda, tek karar verici olan Başkan Erdoğan Suriye konusundaki ilk kapsamlı açıklamasında şöyle diyor:

“Bizler onlara devlet yapılanmasının nasıl olması gerektiği hususunda yardımcı olmaya çalışacağız. Bizim tecrübelerimiz oraya nasıl aktarılabilir, yeni bir toplumsal sözleşme çerçevesinde bir devlet nasıl ayağa kaldırılabilir, bu konularda Suriye yönetimine yardım edeceğiz. Bir devleti ayağa kaldırırken en önemli adımlardan bir tanesi anayasanın inşasıdır. Bu konuda biz, başta Sayın Colani olmak üzere yeni Suriye yönetiminde yer alan isimlerle iletişimi başlatmış durumdayız.”(Basın).

Önce genel çerçeveye bakalım. Suriye’de yönetime IŞİD-HTŞ karışımı bir silahlı güç gelen atadığı adalet bakanı “şeriat hükümlerini uygulayacağız” diyen Sayın Colani, bizdeki yönetim yapısını ülkesi için uygun bulabilir.

Özellikle kimi yargı kararlarının hiçe sayılmasını, düşünceleri nedeniyle insanların uzun yıllar hapsedilmesi olanağını; tek kişinin yönettiği ekonomiyi; partilerin genel başkana tam bağımlı olmasını; sendikaların en sarısını, basının ve üniversitenin en kendisine bağımlısını… kolayca benimser.

Daha özelde Türkiye’nin kimi uygulamaları Colani yönetimi için gerçekten yol gösterici “ışık saçıyor”:

Seçimlerde kendisi “kamunun tüm olanaklarını” kullanırken muhalefete  bu olanağın asla tanınmayacağını; devletin elindeki radyo-televizyonun iktidarın ağzı olacağını, giderek, mühürsüz oy pusulalarının nasıl geçerli sayılacağını; halkın seçtiği milletvekilinin suçsuz olmasına karşın nasıl hapiste tutulacağını, devletin açtığı sınavları kazananların görüşme ya da mülakat ile nasıl eleneceğini, bilim üst kurulu eliyle Evrim Kuramının nasıl yok sayılacağını; kendisine tam  “bağımlı” merkez bankası uygulamasını; eğitim bakanlığının  eğitimi ve giderek tüm toplumu bilimden nasıl uzaklaştıracağını; yılbaşı eğlencelerine karşı çıkma yöntemlerini; kamu ihalelerinin hangi yöntemle  yandaşa yapılacağını; ülkenin yeraltı ve yerüstü doğal varlıklarının nasıl yağmalanacağını; sağlık konusunun nasıl özel sermayenin karanlık soygun düzenine dönüşeceğini; kamu istatistik kurumu   eliyle ülke halkına  nasıl istatistikle yalan söyleneceğini; nasıl sarayına kul köle basın-yayın topluluğu oluşturulacağını…

Uygulamayı, Colani kuşkusuz coşkuyla karşılar.

Ek olarak, tümüyle “yeni” yaklaşımlar,  örneğin, Başkan Erdoğan’ın bu hafta partisinin grup toplantısındaki konuşmasına “Fetih Suresi” ile başlaması; daha sonra Şam’da “Şad olmak” coşkusu söylemi ve ilgili bakanının 2025 asgari ücretinin açıklanmasına “Peygamberimizin…” sözleriyle girişi de her iki ülke iktidarlarının düşünsel yakınlığının göstergeleridir.

Tüm bunlar ve son zamanlarda şaşırtıcı çıkışlarıyla kamuoyunu iyice sersemleten iktidar ortağı D. Bahçeli’nin  “Kudüs’ün fethi yakındır”  sözleri,  bir ileri noktayı işaret etse de Suriye’ye yardım konusunda elbette sadece iktidar yetmez.

Bu kutsal göreve;  CHP de yerel yönetimleriyle eşlik etmeli;  örneğin, Ankara BB Başkanı M. Yavaş da Şam’a, bir türlü vazgeçemediği önceki dönemden kalma  “hilalli, yıldızlı minareli”  “kentin amblemi” önerisiyle gitmeli; varsa orman çiftliğinin yağmalanmasına nasıl destek olunacağı ve yine kentin göbeğinde bir büyük cami ve külliye yapılması konularında engin deneyimleriyle katkı yapmalıdır.

GERÇEK GÖREV: TERÖR TEMİZLİĞİ Mİ?

Suriye ile ilişkilerde öncülük eden ve kamuoyunda “devlet adamı” olarak övgü alan Dış İşleri Bakanı H. Fidan "Deaş ile Mücadeleye Hazırız başlığıyla verilen haberde şöyle diyor:

“Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda hiçbir tereddüt yoktur. Görüşmede bunu teyit ettik. Suriye’de terör örgütü PKK/YPG’ye yer yoktur. Suriye halkının PKK/YPG ile mücadelede nasıl kararlı olduğunu bir kez daha gördüm. Suriye halkının DEAŞ ile mücadelesine de destek vermeye hazırız”. Tam da bu sırada Colani’yi terörist saymaktan vazgeçip başına koyduğu 10 milyon dolarlık ödülü kaldırarak destekleyen ABD’nin yeni seçilen güçlü Başkanı Trump’ın “görev verilecek” dercesine “Türk ordusu güçlüdür” sözleri ayrı bir anlam kazanıyor.

Oysa, her akşam TV kanallarına yansıyan haritaların ve bu satırların yazıldığı sırada yeniden başlayan “iç savaş” çatışmalarının da kanıtladığı gibi Suriye hem coğrafya olarak hem de değişik din, mezhep ve etnik kesimlerin çatışma alanı olarak,  param parçadır. İsrail’in at koşturduğu, İran’ın etkisinin de bulunduğu ülkenin silah gücü özellikle son İsrail saldırılarından sonra yok denecek düzeydedir.

Bu durumda açıklık kazandırılması gereken ve bu toplum için gerçekten yaşamsal olan asıl soru şudur: Suriye’yi terörden arındırmayı Türkiye mi üstleniyor?

Yıllardır baskılarla yıldırılmış olan ülke kamuoyu,  bugün de ayrıca asgari ücretin çok yetersiz artışıyla ve yeni yılda gelecek zamlarla boğuşuyor;  bu soru sorulamıyor; barış savunulamıyor. Asıl yıkım budur.

Yeni yılınızı kutlarım.