Google Play Store
App Store

Maymunların evrimleşerek insan baskısından kurtulup dünyayı ele geçirme ve ‘baskın olma’ hikâyesi, başrolünde Charlton Heston’un oynadığı ilk Planet of the Apes/Maymunlar Cehennemi’nden bu yana toplam 10 sinema filmine konu edilmiş -televizyon için yapılan film ve dizileri saymıyorum.

Pierre Boulle’ün romanından uyarlanan anlatı, başlangıçta epey gerici bir bakış açısına sahipti; maymunların evrimi dünyanın değişiminden bağımsız, olağandışı ve kötü bir süreç olarak sunuluyordu.

Bazen insanın doğaya hükmeden tek canlı olması gerektiği üzerinden (maymunsan maymunluğunu bil!), bazen teknofobi üzerinden (bu bilimsel gelişmeler bizi kıyamete götürüyor!) anlatılan öykünün merkezinde aslında ‘öteki’yle ilişkimiz var. Bu ilişki, son birkaç filme kadar bir özeleştiri ve hesaplaşmadan sürekli kaçınan, soruna “Ya biz, ya onlar!” sığlığıyla yaklaşan öykülerle sunuldu.

Son film Kingdom of the Planet of the Apes/Maymunlar Cehennemi: Yeni Krallık’ta (2024) bu bakış açısı belli ölçüde güncelleniyor; insanın savaş tutkusunun dünyanın gidişatını nasıl belirlediğine vurgu yapılıyor, ama teknofobik öz hâlâ yerinde duruyor: Hayatınızı bilim ve teknolojiden ne kadar uzak kurarsanız o kadar mutlu olursunuz.

***

Bu filmde, Sezar adlı ‘deney maymunu’nun başlattığı devrimden yüzlerce yıl sonrasına gidiyoruz. Maymun toplumu kabaca ikiye ayrılıyor: Bir yanda, evrimleşirken doğaya yabancılaşmamış barışçıl maymunlar var. Diğer yandaysa, doğada değil insanlardan kalan çirkin kent artıklarında yaşayan, antik savaş teknolojisini dirilterek dünyaya hakim olup imparatorluk kurmaya çalışanlar var.

Maymunların bilişsel evrimi ve toplumsal kurumları, insanlık tarihini tekrarlıyor: Balık tütsülemeyi, vahşi hayvanları evcilleştirerek kullanmayı (ata biniyor, balık avlamak için kartalları eğitiyorlar) öğrenmişler. En önemlisi, tarım devrimine ulaşmışlar. Yani artık aile ve mülkiyet kavramları var.

Yönetim biçimleri de bu gelişmelere uygun olarak değişiyor tabii. İlkel komünal toplumdan köleci topluma geçiş aşamasındayız, kabile yapısı dağılırken ufukta imparatorluklar görünüyor. ‘Sezar’ artık sadece bu maymun devriminin tarihsel liderinin adı değil, ‘kayzer’ anlamında da kullanılıyor. Hatta organize bir ordu kuran maymunlar, Romalı lejyonerleri anımsatan kıyafetler giyiyor -sonradan, bir insanın maymunlara Roma tarihiyle ilgili dersler verdiğini öğreniyoruz.

Ataerkil aile ve toplum düzeni başlamış. Büyük olasılıkla yakında din düşüncesi de doğacak, şimdiden ölülerine mezar yapmaya başlamışlar.

Bir erginleşme ritüeliyle başlayan ve genel hatlarıyla bir oğlanın ‘erkek oluş’unu anlatan filmde baş karakterin adı Noa, yani ‘Nuh’. Öykü ilerledikçe dinsel mitoloji etkisi atıyor, Noa’nın sadece Nuh değil, belli ölçüde Musa ve İsa da olduğunu görüyoruz.

Nuh hali: Noa’nın yanında yer alanlar büyük felaketten kurtulup yeni bir uygarlık yaratacak -filmde gemi de var, tufan da!

Musa hali: Kent yıkıntılarında köle olarak çalıştırılmak için yaşadıkları doğal ortamdan kaçırılan maymunlar, Noa sayesinde suları yararak vaad edilmiş topraklara dönecek.

İsa hali: Roma İmparatorluğu’na karşı isyan başlayacak.

Belli ki Hollywood bu sinekten daha epey yağ çıkaracak. Bakalım feodal toplumu, sermaye birikimini, maymunun maymunu sömürmesini de görecek miyiz...

***

Görüp görmeyeceğimizi göreceğiz. Ama bu anlatının adıyla belirginleşen bir sosyo-semiyolojik sıkıntıya değinmeliyim: Dünyada, ‘Maymunlar Gezegeni’nin ‘Maymunlar Cehennemi’ olarak adlandırıldığı sadece bir ülke var.

Pierre Boulle’ün 1963’te yayımlanan romanının adı, La Planète des singes. Birebir çevirisi: Maymunlar Gezegeni. Tüm dünyada hem romanın çevirileri hem de filmler ‘Maymunlar Gezegeni’ olarak adlandırılıyor. El planeta de los simios (Arjantin), O Planeta dos Macacos (Brezilya), Planetata na Maymunite (Bulgaristan), Planet der Affen (Almanya), Seyyare-i Maymune (İran), Planeta Mavp (Ukrayna), Maymunlar sayyorasi (Özbekistan), Hành Tinh Khi (Vietnam).

Peki, evrim ve ‘ben ve öteki’ ilişkisine dair bu öykü Türkiye’ye gelirken nasıl oluyor da, nötr bir coğrafi ad olan ‘gezegen’, sadece negatif anlam taşıyan mitolojik ‘cehennem’e dönüşüyor?!