Mazotla benzin arasındaki makas ne anlama geliyor?

4 Ekim günü 23,1 TL olan mazotun fiyatı, bir hafta sonra yüzde 23’lük artışla 28,5 TL’ye yükseldi. Sadece bu artış, enflasyona 0,4 puanlık katkı sağlayacak. Yani başka hiçbir ürünün fiyatı artmasa bile aylık enflasyon son 1 haftalık mazot zamları nedeniyle yüzde 0,4 olacak.

Mazottaki bu artışa karşılık benzindeki zamlar daha ılımlı. 4 Ekim’de 19,3 TL olan benzin fiyatı, 11 Ekim’de 20,6 TL’ye yükselmiş durumda. Mazotta bir haftalık artış yüzde 23 iken, benzinde aynı dönemki zam oranı yüzde 6.

Peki, zamların nedeni ne? Akaryakıt fiyatlarının 2 temel belirleyicisi bulunuyor. Bunlar brent petrol ile döviz kurları. Son 1 hafta içinde dolar kurunda herhangi bir artış yaşanmadı. Peki, ya brent petrol? Geçen hafta 91,8 dolar olan brent petrolün varil fiyatı, bu hafta 93,8 dolara yükselmiş durumda. Yani yüzde 2’lik bir fiyat artışı söz konusu.

Tablo tuhaf… Brent petrolde yüzde 2’lik artışa karşılık mazotta yüzde 23’lük, benzinde yüzde 6’lık zam görülmüş. Buradan hareketle, meselenin iç yüzünü detaylandırmayan sığ değerlendirmelerle karşılaşıyoruz.

TEK BELİRLEYİCİ PETROL YA DA KUR DEĞİL

Elbette akaryakıtın fiyatını petrol ve döviz kuru gibi iki temel etken belirliyor ama başka belirleyiciler de bulunuyor. Akaryakıt, yani benzin ve mazot doğada kendiliğinden bulunmuyor. Çıkan petrol, akaryakıta dönüştürülüyor. Bunun için elektrik ve stok maliyetlerine katlanılıyor. O halde, brent petrol ya da döviz kurları yukarı yönlü hiç hareket etmese bile akaryakıta zam gelebiliyor.

Bir de tabii, akaryakıtın lojistik maliyetleri var. Petrolü dışarıdan getirip burada mı işliyoruz ve akaryakıt elde ediyoruz? Yoksa, doğrudan akaryakıtı mı ithal ediyoruz? Bunlar da maliyeti belirliyor. Benzinde kullandığımız metot yurtiçinde işleme şeklinde. Yani petrol ithal eden rafineriler, burada petrolden benzin üretiyorlar. Fakat mazotta durum daha farklı. Mazotu, büyük oranda doğrudan ithal ediyoruz. Hal böyle olunca, Avrupa’daki enerji krizini de fiyatlayarak mazot satın almış oluyoruz. Bu nedenle mazot ile benzinin fiyatları farklı hızlarda yükseliyor.

DİZEL OTOMOBİL PAZARI DİPTE

Denebilir ki, mazot tüketimini azaltacak önlemler alalım. Madem ithal ediyoruz, enerji krizinin yarattığı maliyet artışlarından kaçınmış oluruz. Fakat, zaten piyasa kendiliğinden bu önlemleri alıyor. Otomobil Distribütörleri Derneği’nin verilerine göre, 2020’nin ocak-eylül arası 9 aylık döneminde dizel otomobillerin pazar payı yüzde 40 olarak kaydedilmiş. 2022’de bu oran yüzde 17’ye gerilemiş. Mazotun fiyatında benzinden çok daha sert görülen artışlar, dizel otomobil piyasasına da yansımış. Bu durumda mazotu yurtiçinde işlemek adına büyük rafineri yatırımları ne kadar gerçekçi şüpheli. Üstelik Avrupa, dizel otomobillerin önünü kapayan yeşil dönüşüme geçerken…

Yani, öyle ya da böyle, Ukrayna Rusya savaşının ve Türkiye’deki kur baskısının çocuğu olarak bir akaryakıt kriziyle yaşamak zorunda kalıyoruz. O halde toplumsal kesimlerin talebi ne olmalı?

PETROL ŞOKLARI DERS OLMADI

Muhalefet temsilcileri büyük oranda durumu teşhir etmekle yetiniyor. Halkın en temel sorununu yine halka anlatmaktan ibaret olan bu yaklaşım elbette yetersiz. Halbuki, önümüzdeki dönem yeni petrol şoklarına gebe. Petrol fiyatı, durgunluk beklentileriyle son 2-3 ayda gerilemiş olabilir ama savaşın seyri tedirginlik veriyor. 1970’lerdeki 2 petrol şoku, Türkiye ekonomisini bertaraf etmişti. Bu iki şokun nedenleri de savaşlardı. İlk şok, Arap-İsrail savaşı, ikinci şok İran-Irak Savaşı. Her iki şokta da Türkiye’nin ekonomi yönetimi, petrol fiyatlarındaki yükselişin dış açıklarda yarattığı yükselişe dikkat etmedi. Sonuç, büyük ekonomik krizler oldu.

Şimdi de dikkat edilmiyor. Enerji fiyatlarındaki artış Türkiye’nin dış açığını sert şekilde artırıyor. Cari açık yıllık 43 milyar dolarla son 4 yılın rekorunu kırmış durumda. Üstelik Merkez Bankası rezervlerinde böyle bir açığı finanse edecek varlık bulunmuyor. Üstelik kış yaklaşıyor. Turizm gelirleri bitecek, enerji giderleri artacak. Türkiye’nin bir ödemeler dengesi krizinden tedirgin olmamak için hiçbir gerekçesi yok.

Tablo buyken, cari açığı frenleyecek adımlar atmak şart. Fakat bu da seçime giden Türkiye’nin büyümesini yavaşlatması anlamına geliyor ki iktidar için bu koltuğu kaybetmek demek.

Ancak, cari açığı kapatacak hiçbir adım atılmasa dahi, piyasa yine kendiliğinden açığı kapatmaya başlayacak. Enerji hariç ithalat yavaşlıyor. Büyümede seyri alarm veriyor. Avrupa’da talep zayıf seyrediyor. İSO’nun eylül PMI raporuna göre firmalar eylülde ilk kez çalışan sayısını azalttı. Stoklar tümüyle dolu. Demek ki, önümüzdeki dönem üretmek için istihdam artırılmayacak, üretim stoklardan karşılanacak. Bu nedenle ağustosta yüzde 9,6 olan işsizlik oranı, önümüzdeki 1 yılın en düşük oranıdır demek yanlış olmaz.

İşsizlik, önümüzdeki günlerin en temel gündemi olmaya hazırlanırken, maliyet enflasyonu da stagflasyonu gündemde tutuyor.

3 ÖNEMLİ GÜNDEM; ÇİFTÇİ, EKMEK, İŞSİZLİK

Mazot fiyatlarında bir haftada yüzde 23’lük artışın enflasyonu 0,4 puan etkileyeceğini söylemiştik. Fakat yalnızca bu değil. Ağır fatura çiftçinin üzerinde. Bir yılda 4 katına çıkan mazot fiyatlarına karşı, özellikle kuru tarım yapılan bölgelerdeki üretim aksayabilir. Ege, Akdeniz veya Trakya değil belki ama İç Anadolu, Doğu ve Güney Doğu Anadolu çiftçisi için mazot fiyatları çok daha önemli. Ürün bazında değerlendirildiğinde ise mazotun en önemli girdi olduğu kritik ürün buğday. Fiyatların bu seviyesi ekmek fiyatlarını da yukarı yönlü baskılayacak.

Toplumsal muhalefetin çiftçiye daha fazla odaklanacağı, işsizliği gündemine alacağı, ekmek fiyatlarını takip edeceği yeni bir döneme giriyoruz.