Google Play Store
App Store

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İsrail’e meydan okuyan, “Biz nasıl Karabağ'a girdiysek, nasıl Libya'ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız” sözlerini akşam saatlerinde duyduğumda “Büyük olay, her yerde ilk haber olur” diye düşünmüştüm. Öyle ya, Erdoğan, neredeyse İsrail’e savaş ilan ediyordu.

Fakat iktidar kanalları, bir yerden talimat almış gibi, Erdoğan’ın konuşmasının “Güçlü olmalıyız” tarafını öne çıkarıp küçültmeye çalıştılar. İsrail’in Türkiye için de tehdit olduğu, o nedenle Erdoğan’ın Türkiye’nin güçlü olması gerektiğini söylediği gibi yorumlar yapıldı. Haber siteleri de öyle, sıradan bir konuşmaymış gibi geçiştirmeye çalıştılar olayı.

Gazeteler ise “Savunmada güçlü olmalıyız” (Akşam), “Rize’den İsrail’e mesaj yolladı (Hürriyet), “İsrail’e karşı güçlü olmalıyız” (Sabah) başlıkları kullandı. Sadece Türkiye ve Yeni Şafak, İsrail’e girmekle ilgili sözleri başlığa çıkarmıştı ama onlar da fazla büyütmedi haberi.  Milliyet ve Yeni Akit’in yanısıra muhalif medyadan Cumhuriyet, BirGün, Karar da bu sözleri, ilk sayfadan görmedi bile. Sözcü, olayın ciddiyetini algılamış ama o da sayfanın altından küçücük girmişti; “Nasıl Libya’ya girdiysek İsrail’e de gireriz”.

Oysa uluslararası ajanslar son dakika olarak geçtiler Erdoğan’ın sözlerini. İsrail’den de tepki gecikmedi. İsrail Dışişleri Bakanı Katz, Erdoğan’ın portresinin yanına Saddam’ın yakalandığı anda çekilen fotoğrafını da iliştirerek, “Erdoğan, Saddam Hüseyin’in yolundan gidiyor ve İsrail’e saldırı tehdidinde bulunuyor. Orada ne olduğunu ve nasıl bittiğini hatırlamalı.”

İktidar medyası yine tek yanlı baktı. Katz’ın açıklamasının içeriği aktarılmadan ona yönelik tepkiler haberleştirildi. Çoğunda da Dışişleri Bakanlığı açıklamasından alınan “Netanyahu’nun sonu Hitler gibi olacak” ve “Soykırımcı İsrail’den küstahlık” benzeri başlıklar kullanıldı.

Aradan iki gün geçtikten sonra da iktidar medyasının yorumları sertleşti ve Erdoğan’ın sözlerini eleştirenler, “Türkiye’nin yanında olmamak” ve “İsrail ağzı” ile konuşmakla suçlandı.

Sonra da İsrail’in Filistinliler’e uyguladığı şiddeti durdurmanın savaş dışında yolu yokmuş gibi savaş çığırtkanlığı başladı iktidar medyasında. Akşam yazarı Turgay Güler, “Türk ordusu vakti geldiğinde İsrail’e de girer” diye yazdı. Türkiye gazetesi, Yılmaz Bilgen imzalı “Golan düşerse Suriye düşer” manşetinde, bazı isimlerin “Türkiye’nin güneye inmesi zorunluluk halini aldı” tahriklerini yayımladı. Bunlar medyadaki savaş çığlıklarından küçük bir demet….

Hamas Siyasi Büro Şefi Haniye’nin, Tahran’da öldürülmesinden sonra daha da arttı medyadaki savaş çığırtkanlığı. Türkiye yazarı Rahim Er, Türkiye’nin asker, polis ve gayri nizami güçlerinin Gazze, Lübnan ve Ürdün’e yerleştirilmesi gerektiğini savundu. Yeni Şafak’tan Aydın Ünal, “Eğer bir Selahattin çıkmazsa ümmetin içinden, ümmet topyekûn Selahattin olup akacak Kudüs’e” yazdı. Aynı gazeteden Yahya Bostan ise “O uru bölgeden söküp atmalıyız” dedi.

Maalesef iktidar medyası, 13 yıl önce Suriye’de iç savaş başladığında yaptıkları “savaş kışkırtıcılığı”nın sonuçlarını unutmuşa benziyor. Gazeteci her zaman barıştan yana olmalıdır. Asıl yurtseverlik ve Türkiye’nin yanında olmak da barışı savunmaktan geçer.

NEDEN NAZLI ERAY?

BirGün okurlarından Gürcan Arıtürk, Nazlı Eray’ın, yaşamını yitiren yazar Ferit Edgü hakkındaki yazısının yayımlanmasını eleştirdi:

“Ferit Edgü’yü onunla yıllardır küs olan -ölümüne kadar- Nazlı Eray’ın yazısıyla anmak olur mu? Edgü' nün değerini anlatacak o kadar insan varken, üstelik yazısında kendisini keşfedenin Edgü olduğundan -kisişel- bahseden ömür boyu küs Nazlı Eray nereden çıktı?

Barışmak için Edgü’nün ölmesini mi beklemiş? Nazlı Eray'ın Metin And'a yaptıkları bir kenara, siz ölene saygının ne olması gerektiğini benden iyi bilirsiniz. Eğer Nazlı Eray ile çok yakın değilseniz bu eleştiriyi değerlendirin lütfen.”

Arıtürk’ün eleştirisi üzerine ölümünün ardından Ferit Edgü hakkında çıkan haber ve yazıları inceledim. Gördüğüm kadarıyla, BirGün, Edgü’yü sadece Nazlı Eray’ın yazısıyla uğurlamış değil. 23 Temmuz’da Işıl Çalışkan’ın “Edgü’nün mirası artık okurların” ve 25 Temmuz’da da Müge İplikçi’nin “Ölümsüz bir yazar” başlıklı yazıları yayımlanmış. Ayrıca Edgü hakkındaki cenaze töreni haberleri de kullanılmış.

Nazlı Eray da “Türk aydınlığı için büyük kayıp: Edgü” başlıklı yazısında, evet, okurun da belirttiği gibi, Edgü’yü kişisel deneyimi üzerinden anlatıyor. Ama artık yaşamda olmayan değerli yazarın anısını lekeleyecek olumsuz bir ifade kullanmıyor; edebiyatta “çok önemli bir yeri olduğunu” vurguluyor. Yıllar boyu “küs” kalmaları için de üzüntüsünü belirtiyor; “Sonra bir anlaşmazlık oldu aramızda ve Ada Yayınları’ndan ayrıldım. O dargınlığımız Ferit Bey ölene kadar bitmedi” diyor.

Bu nedenlerle BirGün’ün, Nazlı Eray’ın yazısının yayımlanmasını Ferit Edgü’nün anısına saygısızlık olarak değerlendirmiyorum. Kaldı ki, Ferit Edgü’nün ardından en çok yazı da BirGün’de çıktı. Değerbilir bir editoryal tercih söz konusu olduğu için okura hak veremiyorum.

ERDOĞAN'IN INSTAGRAM HATASINI AYIKLADILAR

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşma metninde mi öyle yazılmıştı, yoksa yine prompter dışına çıkınca mı oldu bilemiyorum ama o sözlerinde mantık hatası vardı:

“Macron beni davet etti. Ben de gelebileceğimi söyledim. 13 yaşındaki torunum, 'Dede gitme,' dedi. 'Niye?' dedim. 'Orada LGBT gösterisi yapacaklar,' dedi. Çıkardı bana Instagram'dan o görüntüleri. Tamam kızım, gitmeyeceğim dedim.”

Erdoğan, bu konuşmayı yaptığında Paris Olimpiyatları başlayalı dört gün olmuştu. Torununun gösterdiği görüntüler de açılıştandı. Dolayısıyla torunuyla o konuşmayı açılış töreni öncesinde yapmış olması mümkün değildi!

Nitekim bu mantık hatasını fark eden, İletişim Başkanlığı, Erdoğan’ın konuşmasının T.C. Cumhurbaşkanlığı sitesinde yayımlanan konuşma metninden, “Çıkardı bana Instagram'dan o görüntüleri” cümlesini ayıkladı. Aynı şekilde Anadolu Ajansı da temizledi o cümleyi. Tabii öyle olunca birçok haber sitesindeki haberde o cümle yoktu.

Mantık hatasını gizleyen iktidar medyası, daha sonra ortaya çıkan “Macron’un Erdoğan’ı açılışa davet etmediği” haberlerini de görmezden geldi. Ayrıca Erdoğan’ın, olimpiyatların açılış töreninde olup biteni torunundan öğrenmesini de hiç sorgulamadılar.

Halbuki bu sözleri, Erdoğan’ın medyayı izlemediğini, danışmanlarının da bilgi vermediğini gösteriyordu. Malum, Erdoğan, darbe girişimini de “eniştesinden öğrendiğini” söylemişti.

Erdoğan’ın Instagram ile ilgili başka bir gafı da İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un Haniye mesajını “sansürlediği” gerekçesiyle Instagram’ın tümünü sansürlettikten sonra Cuma mesajını yine oradan paylaşmasıydı. Medyası bunu da örttü ama iktidarın iletişim ekibinin hataları artıyor.

GAZETECİLERE OLİMPİYAT DAVETİ

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Olimpiyat için de eşiyle birlikte Paris’e gitti. Paris Belediye Başkanı Hidalgo’nun davetlisi olarak Paris’te olduğunu ve açılış törenini eşiyle birlikte “Eyfel Kulesi”ndeki özel alanda izlediğini” sosyal medya hesabından kendisi duyurdu. Futbol Milli Takımı’nın Almanya’daki maçını kaçırmayan İmamoğlu, Paris’te de Kadın Voleybol Milli Takımının karşılaşmasını izledi.

İmamoğlu’nun Paris gezisinin haberi, BirGün, Cumhuriyet, Halktv, Gazete Duvar, T24 ve Odatv gibi haber sitelerinde yayımlandı ama basılı medyada göremedim. Tabii olimpiyatlara giden sadece İmamoğlu değildi. Çok sayıda gazeteci de İş Bankası ve Toyota gibi şirketler ile Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin davetlisi olarak Paris’teydi.

TMOK sponsorlarından İş Bankası’nın 30 kadar davetlisi arasında yazar Sunay Akın ve gazeteciler Alişer Delek, Açıl Sezen, Doğan Şentürk, Fatih Altaylı, Mehmet Ayan, Servet Yıldırım, Tayfun Bayındır, Yavuz Barlas ve Özlem Gürses de vardı. Paris’te iki gece ağırlandılar, iki karşılaşmayı izleyip döndüler.

İmamoğlu’nun Roma gezisine katılan davetli gazetecilerin listesini, kendileri fotoğraf yayımlayınca bulabilmiştim. Bu kez öyle bir fotoğraf olmayınca davetli gazetecilerin tümünün ismini bulabilmek mümkün olamadı. Gazetecilerin katıldığı davetli yurt dışı gezilerini yazıp duruyorum; Paris gezisini de bu kadarıyla kayda geçireyim.

GAZETECİLİK VE SİYASET İÇİÇE GEÇİNCE

Cumhuriyet, “Yine sadakat atamaları” haberinde önce Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan, kısa süre sonra da Hatay Büyükşehir Belediyesi’ne geçen üç kişinin Teknik Elemanlar Derneği (TEKDER) üyesi oldukları haberi yapmıştı. Haberde Eğitim Sen Üniversiteler Şubesi Örgütlenme Sekreteri Şenol Solum’un da görüşü yer alıyordu.

Bir ay kadar sonra da Politik Yol sitesi, yine aynı kişileri konu alan “Milli Görüşçü dernek üyesi Boğaziçi personelinden 'rica': Daire başkanı bizden biri olsun” başlıklı bir haber yayımladı.

Hemen ardından Milli Görüş çizgisindeki TV5 haber sitesinde, “Boğaziçi’ni karıştırmak isteyenlerin iftira kampanyaları sürüyor” haberi yayımlandı. Adı geçen Uğur Kandemir, Abdulbasit Körük ve Bahattin Toptaş’ın TEKDER üyesi olmadığı vurgulanan haberde, Cumhuriyet ve Politik Yol’un haberleri, “kurgu, masa başı ve itibar suikasti habercilik” olarak nitelendiriliyordu. Ayrıca Şenol Solum’un sosyal medya hesabındaki eski paylaşımlarından alıntılar yapılarak, örgüt üyesi olduğu imasında bulunuluyordu.

Solum’un talepte bulunması üzerine bu haberleri inceledim. Söz konusu üç kişi, TEKDER üyesi değilse öncelikle Cumhuriyet’e başvurup haberin düzeltilmesini istemeliydiler. TV5’te yayımlanan haber ise “…provokasyonu sürdüren bir grup akademisyen ve mezun, yeni Rektör İnci’yi ‘kayyum’ olarak nitelendirerek itibarsızlaştırmaya çalışıyor” cümlesinden başlayarak tümüyle yargı içeriyor. Hem de bu ifadeler, bir açıklamaya ya da yargı kararına dayandırılmıyor.

Cumhuriyet ve Politik Yol’a bilgi verdiğine dair veri olmayan Solum’a ilişkin imalar, tam bir “itibar suikasti”. TV5’in haberi, gazetecilik ile particiliğin içiçe geçmesinin yarattığı sakıncaların yeni bir örneği.

MEDYAMIZIN VENEZUELA UZLAŞISI

Venezuela’da seçimi yine devlet başkanı Nicolas Maduro’nun kazandığı açıklandı ve ülke yine karıştı. Sokaklara inen muhalefet, seçimi kendilerinin kazandığı görüşünde.

Dikkat ettim. Türkiye’de iktidar medyası ve muhalif medya Maduro’ya destek konusunda görüş birliği içinde. Haber başlıkları, daha önce görülmedik biçimde çakışıyor:

“ABD destekli sağ muhalefet darbe peşinde” (BirGün), “Muhalefet destekçileri sokağa çıktı (SolHaber), “Venezuela’da kirli eller yine devrede” (Sabah), “Venezuela’da ABD fitnesi büyüyor (Yeni Akit), Venezuela’da siyasi darbe girişimi (Yeni Şafak)

Maduro’nun solcu olması ama öbür yandan da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yakın ilişkileri böyle bir uzlaşmaya neden oluyor. Halbuki Sosyalist Enternasyonal bile Venezuela’da seçimin şeffaf olmadığı eleştirisinde bulundu. Maalesef bu bildiri bile medyada yer bulamadı.

TEK CÜMLEYLE:

• Yeni Şafak, “Sır dolu çanta” manşetinde, Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte helikopter kazasında ölen gazeteci İsmail Güneş’in çantasına “karbonmonoksit düzeneği” kurulduğu ve “kazanın da bu düzenekle tetiklendiği” gibi akla ziyan bir iddiada bulundu.

• Yeni Şafak yazarı Bülent Orakoğlu da siyah giysili adamların helikopter enkazından sağ çıkardıkları Muhsin Yazıcıoğlu’nu işkenceyle öldürdükleri gibi uçuk bir iddiayı kaleme aldı.

• Türkiye yazarı İsa Karakaş, “Stajın emekliliğe sayılmasına ilişkin yasa teklifi”ni yorumladığı yazısında, teklifi İyi Parti Denizli Milletvekili Yasin Öztürk’ün verdiğinden hiç bahsetmedi.

• THY’nin 4 Mart’taki Melbourne seferine davetli olan İslam tarihçisi Prof. Dr. İ. Süreyya Sırma’nın, “Melbourne notları”, 5 ay aradan sonra 30 Temmuz’da Yeni Şafak’ta yayımlandı.

• Sözcü ve Korkusuz, “Eski Bakan Abdüllatif Şener’in oğlu, anneannesini vurdu” haberinde, anneanne Leyla Çetiner yerine yanlışlıkla anne Berrin Şener’in fotoğrafını kullandı.

• Tercih döneminde TV’ler, siteler ve gazetelerde, vakıf üniversitelerinin örtülü ve açık reklamları yayımlanırken; tanıtımları yasalarla sınırlanan devlet üniversiteleri sessiz kaldı.

• İktidar yanlısı Turkuvaz Medya’nın başvurusu üzerine itiraz edilen haberlerin engellenmesiyle yetinilmeyerek Medyaradar sitesi erişime kapatıldı, hâlâ da açılamadı.

• Haber Global, Takvim ve Yeni Bakış gibi haber siteleri, İbranice suikastçı anlamına gelen “Amit Nakesh”i isim sanarak, “Haniye’yi öldüren Mossad ajanı açıklandı” haberi yaptı; sosyal medyadaki uyarıların ardından düzelttiler.

• Posta, Simge Sayın’ın konserinde bazı izleyicilerin “Icardi” diye bağırmasından, zorlama “Hayranları, GS’nin yıldızı Icardi ile Simge’nin aşk yaşamasını istiyor” yorumu çıkardı.

• Sabah’ın “Marketlerde son tüketim tarihi rezaleti” haberinde son tüketim tarihi geçmiş ürünleri sattığı belirtilen beş zincir marketin isimleri yazılmadı.

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com