Mehdi’yi beklemek!
Raşit (Kaya) Hocam uyarmasaydı, Mehmet Şevket Eygi’nin geçen hafta Milli Gazete’de yazdığı “Mehdi’nin ayak seslerini duyuyorum” makalesinden istifade edemeyecektim
Raşit (Kaya) Hocam uyarmasaydı, Mehmet Şevket Eygi’nin geçen hafta Milli Gazete’de yazdığı “Mehdi’nin ayak seslerini duyuyorum” makalesinden istifade edemeyecektim.
Önemli bir makaleymiş; ki Adnan Hoca da Eygi’yi kediciklerine “Mübarek, muhterem, müberra bir insan; Allah’ın hususi inayeti altında; Maşallah” diye takdim edip, makalesini “Allah’ın ilhamıyla” yazdığını söyledi.
O ilhamla dünyevi kötülükleri bir bir sayan Eygi, “Mehdinin ayak seslerini duyar gibiyim” diyor, duymak istiyorsak “kulaklarımızı yere koyup dinlememizi” öneriyor ve Mehdi’nin, şeriatın, adaletin geleceğini müjdeleyerek “Direnmenin faidesi yok” buyuruyor.
Peki, Mehdi gelecek de ne olacak? “Haramla yapılmış yüksek binalar çökecek”, “Batıl gümbür gümbür yıkılacak”, dünya malına tamah edenler mahvolacak, “elektrikler kesilecek, bütün şeytani cihazlar çalışmayacak.”
Bu nokta çok önemli, çünkü o elektrikli şeytani cihazlar çalışınca, Müslüman “düğmeye basıyor ve evindeki ekranda bin türlü çirkinlik, kötülük, günah, azgınlık peyda oluyor. Müslüman bunları umursamazca seyr ediyor. Evi bazen kumarhaneye, bazen geneleve, zaman zaman batakhaneye dönüyor.”
Bir adım ötesini de B. Arınç söyledi; kadınlar uluorta kahkaha atıyor!
Hakkını teslim edeyim; Eygi bu kahkaha konusunda Arınç’tan daha makul. O ortalık yerde kahkaha atan kadınlardan çok, Fatih Camii’nin avlusunda “dişleri görünecek şekilde gülenler”e kızıyor. Ki, ben de kızarım!
“Cenaze namazı kılınacak” diyor, “Bazıları tanıdıklarını görünce dişleri görünecek şekilde gülüyor, yahu bunca zamandır nerelerdesin be diyor. Neşeli neşeli tokalaşıyorlar, şen şakrak gülüşüyorlar. Biraz ötede namazını kılacakları biçare cenaze tabutta sere serpe yatıyor.”
Eygi’yi asıl kızdıran Müslüman’ın dünyevi olan içinde kendini kaybetmesi. Mehdi’nin ayak seslerini duyması da ondan; dünyevilikte bu kadar dibe vurduktan sonra, dibe vuran cismin su yüzüne çıkması gibi Mehdi’nin gelmesi de kaçınılmaz.
Dünyevileşmeyi böyle lanetleyip, dünya malına tamah edenlerin kafasını gözünü kıran Eygi’nin makalesi bir özel notla bitiyor:
“Özel not: Evimi istimlak bedeli ödemeksizin elimden almak isteyen gözleri dönmüş rantçılara: Bana yaptıklarınızı unutmuyorum. Öncelikle ıslahınıza dua ederim. Islah olmamakta diretirseniz, beddua oklarım üzerinize olsun. Tepe üstü düşün!”
Yetiş ya Mehdi! Müslümana “yapılabilecek en büyük zulüm dünyevileşmek” diyen Eygi bile sonunda dünyadaki evi ucuza kaptırmamak için bedduaya sarılıyor.
Beddua kısmı onun olsun, ama dua kısmında Eygi’ye katıldığım, heyecanla kulağımı yere dayayıp beklediğim bir an oldu. Şu elektriklerin kesildiği, şeytani cihazların çalışmadığı nokta…
Kafayı takış nedenlerimiz farklı; Eygi de Arınç da dizilerle mizilerle yozlaşmamıza, biri camide dişleri göstererek gülmemize, diğeri kadınlar olarak kahkaha atmamıza kızıyor. Ama olsun; Mehdi bi gelse, elektrikler bi kesilse onlar da kurtulacak ben de!
Bi kesilse elektrikler; kendisini gazeteci, aydın sayanları, kıbleleri güç ve iktidar olduğu için dün saydıklarına bugün söverek her daim vıcık vıcık yağcılık yapanları görmeyeceğiz ekranlarda.
Enteli, danteli, gazetecisi, topçusu, popçusu; bilcümle cemaati memleketin yağcı kesildiler de Başbakan’ın iftarında fotoğrafa girmek, onunla top koşturup ona gollük pas vermek için birbirlerini eziyorlar. Biz de bunları o şeytani cihazlardan seyredip duruyoruz!
Altın ayakkabılı Tanju, beni niye oynatmadın diye Acun’a veryansın ediyor. Seyredip de üzerine kalem oynatanların yalancısıyım; Aykut Kocaman biraz ayrıksı duruyormuş orada. Utanır gibiymiş de, toplu fotoğrafta kameraya değil başka yana bakıyormuş, maçta toptan kaçıyormuş…
Vallahi geçmiş olsun; bir kez battın mı o yağ küpüne, adını yazdırdın mı o sahada top koşturanların yanına, Tanju’dan farkın kalmıyor.
Bu kadar yağı da mide kaldırmıyor. Haydi, ya Mehdi! Gel de, kes şu elektrikleri artık!