Mekone yemeği
2022 Küresel Duygu Raporu’na göre; “en az gülen” ülkelerde Lübnan’dan sonra ikinci, “üzüntü” ve “en az zevk” sıralamasında Afganistan ve Lübnan’dan sonra üçüncü, “en sinirli” ülkeleri sıralamasında Irak’tan sonra ikinciyiz.
Gülden L. Treske
Bebekler gelişim aşamasında ‘kendisi’ ve ‘kendisi olmayan’ arasındaki farkı bilmez ama bedeninin fizyolojik ihtiyaçlarının tamamen farkındadır. Ağlayarak belli eder; yer, içer, boşaltım sistemi çalışır, uyur. ‘Narsistik’ bir dönemdir. Yaşamı tamamen kendine odaklı, tüm dünya sadece kendinden ve ihtiyaçlarından ibarettir.
Bu ne zaman değişir? Freud’a göre aslında pek değişmez. Sadece zamanla dünyadaki diğer insanları; onların da duygu, düşünce ve ihtiyaçları olduğunu biraz da olsa fark eder. Sosyal bir canlı türü olduğumuz için de; ‘sevilme’ ve ‘kabul edilme’ arzusu ile, zamanla narsistik arzu ve dürtülerimizi kontrol etmeyi, maskelemeyi ve yönlendirmeyi öğreniriz. Kendi ‘öz’ çıkarımız olmadan iyi insan olmak mümkün müdür? Ucunda ‘sevap’ kazanma, takdir görme, ‘iyi hissetme’ olmasa gene de iyilik yapar mıyız? Annelerin ayakları altına ‘cennet’, savaşta ülkesi için ölenlere ‘şehit’lik mertebesi gibi yüceltici nitelikler verilmese, anneler çocuklarını sevmeyecek, askerler vatanı için ölmeyecek midir? Gerçek cevabı biliyor muyuz? Düşünmek bile istemiyoruz. Çünkü biz ‘iyi’ insanlarız. Öyle olmayı istiyoruz, öyle olduğumuzu umuyoruz. Bireysel çıkarlar kadar toplumsal çıkarlarda da düşünceli, ahlaklı, adil ve doğruyuz diye düşünmek istiyoruz. Öte yandan “kefeni giydik geldik” deyip, “bedelli askerlik olsun” diye bağırıyoruz! “Annelik kutsal” deyip, o annelere çalışırken çocuğunu güvenle bırakabileceği bir sistemi bile kuramıyoruz. Ne yazık ki dünya nüfusunun çoğunluğu için; “tek gelirle ev alınamaz” derken artık tek gelirle neredeyse peynir bile alınamayacak bir düzen kuruyoruz. Ve bazı bebekler ağzında gümüş kaşık ile doğarken, bazıları için anne memesinde bile süt yoktur, kendi parmağından başka emecek bir şey bulamayacaktır.
Dünya üzerindeki canlı cansız tüm varlıklarla karşılaştırıldığında hâlâ tüm dünyayı kendinden ve ihtiyaçlarından ibaret sanan şımarık bebekleriz. Biraz gücümüz olunca kimseye bir şey bırakmıyoruz!
Prometheus ateşi insanlığa boşuna taşımış, boşuna o işkenceleri çekmiş. Keşke Zeus ile bir olup insanlığa bir hareket çekip keyfine baksaymış. Ama öyle yapmamış.
Eski Yunan söylencelerine göre bir zamanlar dünyayı dev Titanlar yönetirmiş. Ancak aralarındaki savaşı kaybedince bütün güç Zeus’a geçmiş. Zeus kurduğu düzende kendine krallık tahtını almış, diğer tanrılara da değişik pay ve egemenlik alanları dağıtmış. Titanlardan olan dört kardeşten ikisi Atlas ve Menoitios, Zeus’a karşı savaşmış ve ağır şekilde cezalandırılmış. Atlas, omuzlarında dünyayı taşımaya mahkum edilmiş, Menoitios ise yıldırımlarla çarpılarak yerin altına hapsedilmiş. Diğer ikisi Prometheus ve Epimetheus ise akıllarını kullanarak Zeus’tan yana görünmüşler ve Olympos’taki ölümsüzler arasında kalmayı başarmışlar. Prometheus insanları koruyucu ve onlara yakın iken, Zeus insanları sevmez ve aşağılarmış.
Bir gün Mekone’de, kurban verme ayini ve ziyafetinde, kurbanın ‘değersiz’ insanlar ve ‘çok değerli’ Olymposlu tanrılar arasında nasıl paylaşılacağı konusunda Prometheus görevlendirilmiş. Prometheus kurban edilen boğayı iki ayrı paket halinde hazırlamış. İlk pakete hayvanın derisi ve mide zarına sarılı olarak eti, diğerine de yağına sarılı halde kemiklerini koymuş. Paketleri Zeus’a sunarak önce onun seçip, istediğini almasını söylemiş. Zeus daha değerli ve leziz görünen ikinci paketi seçmiş. İçinden kemiklerin çıktığını görünce de çok kızmış. Aldatıldığını düşünerek insanlara daha da düşman olmuş. Nasıl olur da kötü parça ona kalır ve insanlar iyi kısmını yiyebilirmiş? Ateşi tüm insanlığa yasaklamış, saklamış.
Oysa, krallara kölelik etmektense insanların egemenliğini isteyen Prometheus, Zeus’u bir kez daha aldatacak ve ateşi tanrı krallardan çalarak tüm insanlığa verecektir. Bu da insanlara Olympos Dağı düzenine karşı çıkacak, doğada kendini koruyabilecek güç ve bilgiyi verecektir. M.Ö. 525-456 yıllarında yaşayan ozan Aiskhylos’un destanında Prometheus artık insanlığa aklı, bilimi, aydınlanmayı getiren bir özgürlük kahramanıdır. Bu yüzden de Prometheus’un ünü günümüze kadar gelmiş, bir çok sanatçıya ilham olmuştur.
Karanlıkları aydınlatan ateş, uygarlığın ilk keşiflerinden.
Yüreğimizdeki, dünyamızın merkezindeki ve güneşteki ateş sönerse her şey söner.
Kurban etinin en iyi parçalarını kimin alacağı artık tanrı kralların değil ama bu sefer de kendi türümüzden birilerinin elinde, iki dudağının arasında. Paylaşılamayan her ne ise zaten hiç payımız olmadığı için de şaşkın şaşkın, anlamadan bakarız. Hatta bakmayı bile bırakırız, merak bile etmeyiz! Filler tepişir, çimenler ezildikçe ezilir.
20. yüzyılın en önemli hukukçu ve siyaset felsefecilerinden olan Rawls, geliştirdiği Adalet Teorisi ile özellikle faydacı liberal sistemlerde toplam refahın artışı uğruna birey haklarının ihlal edilmesine karşı çıkar. ‘Fırsat eşitliğinin’ tek başına yeterli olamayacağını; gelir ve servetin toplumun en dezavantajlı grubu göz önüne alınarak, bu gruba en yararlı olacak şekilde dağıtılmasını söyler. Bir toplumun refah seviyesinin, iktisadi olarak en alt gruptaki bireyin refah seviyesi baz alınarak değerlendirilmesini önerir. Bir kilo yerine tek tek domates alması tavsiye edilen, kullandığı ufacık tarım kredisini ödemek için geçim kaynağı traktörünü satmak zorunda kalan çiftçi! İşte baz alınması gereken grup! Oysa bugünkü durumda; o tek domates ile yetinecek, öbürü traktörünü satıp kredisini geri ödeyecek ki, dev şirketler vergi istisnası alabilsinler, kredilerini geri ödemesinler. Rawls, liberalizme egemen olan işte bu faydacı yaklaşıma bir alternatif sunmak istemişti.
‘Adalet’, kalkınma için feda edilemez ve adalet diğer ahlaki değerler arasında en öncelikli olmalı ki diğerleri kendilerine yer bulabilsin. İnsanların kanı, teri, en temel haklarından feragati ile gelen refah, TÜİK rakamları ile milli gelirin yarısına yakınını (yüzde 46,7) alan yüzde 20’lik nüfus dışında kimseye gitmez. Ve anketlerde ülke halkı en sinirli, en mutsuz, gelecekten en umutsuz halklar arasına girer. 2022 Küresel Duygu Raporu’na göre; “en az gülen” ülkelerde Lübnan’dan sora ikinci, “üzüntü” ve “en az zevk” sıralamasında Afganistan ve Lübnan’dan sonra üçüncü, “en sinirli” ülkeleri sıralamasında Irak’tan sonra ikinciyiz. Bizim millet birinci olamadık diye şimdi buna da sinirlenir!
Türkiye gelir adaletsizliği sıralamasında 37 OECD ülkesi arasında 5’inci, AB ülkeleri arasında ise 2’nci sırada.
İlk çağlardan beri siyaset bilimi ve felsefe tartışmalarının konusu olan ‘adalet’ kavramı hala felsefenin en temel tartışma alanlarındandır. Burada iki sayfada çözecek değiliz. Evet biliyoruz ki kenarsız baklava olmaz; ama hep o orta dilimleri yiyenler, hep kenarları yiyenler ve hatta hiç yiyemeyenler var. O hep ben yiyeyim dediğimiz orta dilimler midemize oturmuyorsa eğer bu işte büyük bir terslik var! Ve bir dağa zincirlenen ve karaciğeri her gün kartallara yem edilen Prometheus’un masalında gökten elma düşmeyecek. Elmalar ihale ile verildi. İhaleyi kucağında bulanlar, ne yapalım yani armut mu yiyelim dedi.
Keşke artık şu Dünya'yı Atlas’ın sırtından alsak, Menoitios gibi yeraltı karanlığında çalışanları görsek, Prometheus’un ateşini yeniden yaksak!