“Mektup selam söyle...”
Çok sevinçliyim, çünkü herkesin “mektup mu o da ne?” ifadesiyle baktığı yerde, çocuklar mektup kitabımı okumakla kalmadılar, bana mektup yazdılar. Darısı başınıza! Kasımpaşa Anadolu Lisesi Edebiyat Öğretmeni Orhan Aytuğ Tolu, öğrencileriyle beraber mektup kitabımı okudu, sonra buluşmaya karar verdik, öğrenciler de postacı olarak kendi mektuplarını getirdiler.

Çok mektup yazdım, “yazılan mektup senden çıkmıştır” düşüncesiyle de hemen hepsini yolladım, adreslerine ulaşmıştır çoğu da sahibine ulaşmış mıdır, bundan emin değilim! Öyle ya, yenisi bir yana, eski dünyaya da herkes mektup beklemeye gelmemiştir! Ben hiç olmazsa eskisinde beklemeye gelenlerdenim, beklemesiyle meşhur sabır taşı olmasam da kendi çapımda mektupçu sayılırım!
Şimdi buraya yazdığıma bakmayın, bizimki artık mektup üzerine gevezelik sayılır, biraz da “ahh mirim nerde eski mektuplar?” nostaljisiyle mektubu, zarfı, pulu anmak, kimi mektupların hâlâ saklandığı duygusuyla avunmak!
Ben de ne yazık ki zamanın ruhuna kapıldım, mektubu oyaladım, zarfı boşladım, pulun kalbini kırdım ama iyi şeyleri korumak da şu muhafazakâr dediklerimize değil bize düştüğü için treni, mektubu, avluları ve bunlar gibi kadim şeyleri, nesneleri de unutmadım!
Ne yaptın derseniz, 20 yazarlı bir derleme dışında, trenlerle ilgili iki kitap yazdım, üçüncüsü de yolda. Mektupla ilgili bir şiir kitabı, adı Zarf, bir açık mektup kitabı Haziran, Tekrar, bir de yenilerde, Ali Ekber Çiçek’ten dinlemeyi çok sevdiğim “Mektup selam söyle benden sılaya” türküsünün esiniyle, “Mektup Selam Söyle...” adlı bir mektup kitabı yazdım.
Kimlere yazmadım ki, nelere, nerelere de yazdım! Mektuba, postacıya, kitaba, mektup arkadaşıma, ört’mene, Behçet Necatigil’e, Cemal Süreya’ya, Dağlarca’ya, Yaşar Kemal’e, Didem Madak’a, Metin Altıok’a, sevgiliye, maviye, İpek hocama, giden kedilerimize, aya, buluta, yağmura, rüzgâra, bahara, hazirana, yaza, eylüle, güze, kışa, kardan adama, bisiklete, anneye, babaya, kardeşe, cumhuriyete ve Nar’a...
Bunların hemen tümü çocukluğa ilişkin mektuplar, çocukluğa yazılmış sayılır hepsi de!
Bunu siz bilmezsiniz ama çocuklar bilir, nerden mi biliyorum, çünkü onlar da mektupların kendilerine gönderildiğini anlarlar ve tutup size mektup yollarlar! Çok sevinçliyim, çünkü herkesin “mektup mu o da ne?” ifadesiyle baktığı yerde, çocuklar mektup kitabımı okumakla kalmadılar, bana mektup yazdılar. Darısı başınıza!
Kasımpaşa Anadolu Lisesi Edebiyat Öğretmeni Orhan Aytuğ Tolu, öğrencileriyle beraber mektup kitabımı okudu, sonra buluşmaya karar verdik, öğrenciler de postacı olarak kendi mektuplarını getirdiler.
Kimi öğrenciler adlarını soyadlarını yazmamışlar, ama Nisanur Acar yazmış ve Sait Faik’ten yaptığım alıntıyı beğenmiş: “Bir insanı sevmekle başlar her şey.” Ceylin Cesur da andığım kimi şarkıları not etmiş: “Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli.” Betül Temel şu cümlemi almış: “Mektup bizi uzağa götürür, uzağı yakına getirir, yaklaştırır, yakınlaştırır.” Kızım Nar’a seslenişlerim Ahlam Hasan’ın hoşuna gitmiş, “Bu sayfayı okuduğumda kalbimi bıraktım efendi” demiş. Ecrin Damla Hasanbaş’ın seçtiği cümleyse şu: “Bazen bir zarfı yoktur mektubun, bazen bir adresi de yoktur.” İzdan Deyip’se “Mektup Eskisi” şiirimden uzun bir alıntı yapmış: “Sen yarın mektup ol, bize gel / Gelirsen pulun olayım / Gelmezsen ...” Muhammet Ali Sara, Metin Altıok dizesini anmış: “Ben eğilmem gündüz ama / geceleri kanatırım kendimi”. Arda Kaan Sarılmaz da Cumhuriyetimize Mektup’ta İlhan Berk’in dizesini sevmiş: “Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün”. Havvanur Mallı, Aynur Ergin, Emine Çetin ve diğer adsız mektuplara da çok teşekkürler. Aytuğ Hoca da “Ahşaptan dijitale” hem mektubun serüvenini hem kitabımı yazmış uzun uzun. Hoca da öğrencileri de sağ olsun.
Belli mi olur, belki dileğim tutar, mektupları bol olsun!