Memleketin birinde...
Dört bir yanımızı alevler sarmışken gene kültürden sanattan mı söz edeceksin diyebilirsiniz. Evet, öyle. Savaşlarda bile ara verilmez sanata. Bunun bilincinde olan belediyelerimize şapka çıkarıyoruz.

Bugün büyük yazar Aziz Nesin’in 30. ölüm yıldönümü. Ülkemizi ve insanımızı tanımak için onun kitaplarını birer başucu kitabı olarak değerlendirebiliriz. Onu kendi sözleri ile anmak istiyorum: “Türkiye’nin toplumsal topoğrafyasını vermeye çalışırken, bu işi kendi insanlarımla alay ederek, onları gülünçleştirerek, yererek yaptım elbet, çok da kızdım onlara. Ama bütün bunların hepsinden daha çok, hepsinden daha üstün bir duyguyla sevdim onları. Her ne yazdımsa, halkımı gerçekten, özden severek yaptım. ‘İnsanları sevmek’ diye çok klişe bir söz var. Dış anlamıyla beğenmiyorum, doğru bulmuyorum bu sözü. Çünkü insanları sevmek, halkı sevmek deyince, onları olduğu gibi, şimdiki durumlarıyla mı seveceğiz? Yani olanlara kızmadan, kötülükleri hoş görerek mi seveceğiz? Hayır, ben kızarak seviyorum, ama kızmamın kökünde sevgi var. Bugünkü durumu beğenmediğim için kızıyorum. Ama öykülerime aldığım insanları çok sevdiğim için de, durumlarının değişmesini istiyor ve buna çalışıyorum. ”
Ülkemizin batısı ve güneyi iki haftadır alevler altında. Nedense hep de tatil beldeleri… Dünyanın en güzel ormanlarının yerini birkaç yıl içinde tatil sitelerinin, büyük otellerin almayacağını kim iddia edebilir? Siyaset alanına düşen alevler de hız kesmiyor. Hapisteki Belediye Başkanlarının, sivil toplum liderlerinin sayısını izleyemez olduk. İzmir’de de bir cephe açıldı. İzmir’in önceki Belediye Başkanı Tunç Soyer ile birlikte yüzü aşkın belediye yöneticisi ve çalışanı gözaltına alındı, 60’ı tutuklandı. Gözaltına alınanlar arasında, Soyer döneminde İzmir Şehir Tiyatroları’nı hayata geçiren, ücretini yaşı nedeniyle bir belediye şirketinin yönetim kurulu üyeliğinden alan usta yönetmen Yücel Erten de vardı (Neyse ki, üç günlük gözaltının ardından serbest bırakıldı sevgili Yücel). Dün de Adana, Antalya, Adıyaman belediye başkanları için gözaltı kararı verildi. Özetle, Ekrem İmamoğlu’nun resmini asmanın bile yasaklandığı, en ufak bir eleştirinin bile ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ suçlamasıyla karşılandığı, ‘1984’ü aratmayan bir kuşatma altındayız.
İktidar partisi (partileri desek daha doğru olacak) siyaset alanındaki kavgayı kültürel plana da taşıyarak, dindar kitleyi konsolide etmeye çalışıyor. Yeni hedef olarak bir mizah dergisi seçildi. Tam da Madımak katliamının yıldönümünde “Şeriat!” sloganları Beyoğlu’nda yankılandı. Leman’ın üç yöneticisi ile bir çizeri -savaş karşıtı bir karikatürde Hz. Muhammet’i resmettiği iddiasıyla- tutuklandı. Siyasal iktidar, bir yandan CHP’li belediyelere yönelik operasyonları sürdürürken, bir yandan da orta öğretim müfredatında sanatı giderek görünmez hale getirirken, din derslerinin sayısını ve ağırlığını artırıyor. Leman dergisini ve çizerlerini hedef haline getirerek CHP’yi zora sokmaya çalışıyor (Neyse ki Özgür Özel ‘din düşmanı’ olarak nitelendirilme riskine prim vermeyerek, meseleye doğru bir teşhis koydu ve ifade özgürlüğünü savundu).
Bu arada, Kültür ve Turizm Bakanlığı sinema ve tiyatro alanlarındaki yapım destekleri, İstanbul Opera ve Bale Festivali, Efes Opera ve Bale Festivali, Bodrum Bale Festivali, Devlet Tiyatroları’nın farklı kentlerimizde gerçekleştirdiği tiyatro festivalleri ve Anadolu’nun 20 kentinde büyük bütçelerle gerçekleştirdiği ‘Kültür Yolu Festivali’ ile sanatın yaygınlaştırılmasına katkı sağlıyor. Özetle, kültür alanında ikili bir politika geliştirildiğini söyleyebiliriz.
SANATA FARKLI YAKLAŞIMLAR
Büyükşehirlerimizin büyük çoğunluğunda iktidar olan CHP’nin de tutarlı bir kültür-sanat politikasına sahip olmadığı söylenebilir. CHP’li başkanların yönettiği kentlerde çok farklı uygulamalarla karşı karşıyayız. İstanbul, Eskişehir, Adana, Antalya gibi sanata, sanatçıya sahip çıkan büyükşehirlerimiz, merkezi hükümetten gelmesi gereken maddi katkılardan mahrum kalmalarına ve içinde bulundukları mali darboğaza karşın sanat etkinliklerinden tasarrufa gitmiyor. Bursa CHP’ye geçer geçmez kentin kültür-sanat hayatında büyük bir canlanma oldu. Nilüfer’de yeşeren filizler Büyükşehir’e taşınırken, kentin geleneksel festivaline de sahip çıkılıyor. Büyükşehir’in Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı işbirliği ile düzenlediği 62. Bursa Uluslararası Kültür ve Sanat Festivali temmuz sonuna dek sürecek. Dün başlayan bir başka festival de Akşehir Belediyesi’nin düzenlediği Nasreddin Hoca Şenliği. 66. yaşına ulaşan şenlik 15 Temmuz’a dek sürecek.
Peki. Türkiye’nin üçüncü büyük kenti İzmir’de neler oluyor? Son yerel seçimde Belediye Başkanı seçilen Dr. Cemil Tugay eski yönetimin tüm izlerini silme harekâtını büyük ölçüde tamamladı. Soyer döneminde başlatılan her projeye düşmanca yaklaşan Tugay, İzmir Şehir Tiyatroları’nın kurucu Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten’le görüşmeye tenezzül etmeden, bürokratları aracılığı ile görevden alma kararını tebliğ ettirmişti. Şimdi de beşinci yılına ulaşan İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali’ne destek vermeyeceğini gene bürokratları aracılığı ile bildirdi (yangınları gerekçe göstermesin, çok daha önce verdi bu kararı). Tugay, “bakın ben bu işlere destek vermiyorum, altyapıya para harcıyorum” popülizmi ile halkı kandırma çabasında. Peki, hiç mi sanat etkinliği yapmıyor sayın başkan? Yapmaz olur mu; önce “Yılbaşı Festivali”, ardından “14 Şubat Sevgililer Günü Festivali”, ardından birkaç hafta arayla iki kez “Yaza Merhaba Festivali”… Alışveriş, yeme-içme stantları ve birkaç konser…
Yücel Erten son İzmir operasyonunda sabaha karşı gözaltına alındığında, CHP Genel Başkanı, bir arkadaşımız aracılığı ile “geçmiş olsun” dileklerini iletme nezaketini gösterdi. Keşke, Yücel Erten gerekçesiz görevden alındığında da aynı hassasiyeti gösterebilseydi. Elbette, Sayın Özgür Özel’in yoğun temposu içinde bu konulara zaman ayıramaması doğal. Ama Partinin Kültür-Sanat’tan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ne güne duruyor? İzmir’de neler olup bittiğini izlemesi gerekmiyor mu?